İflah olmaz bir romantik!
İşten çıkarılmam üzerine enine boyuna düşündükten sonra şu KHK’lı halime bakmadan evlenmeye tevessül etmişken, tam da böyle bir zamanda işten çıkarılmış olmanın nedeninin, tıpkı KHK’daki nedenlerle benzer olduğu sonucuna vardım maalesef.
Aydın Öztürk
Neyden post ve neyden dost olunmayacağına dair meşhur bir tabir vardır. Romantizm, bu sınırların sanal olduğunu ve aslında ‘hepimizin kardeş halklar’ olduğunu zırvalayıp durur. (Demiş olayım ben bir romantiğim.) Ta ki, sınır bekçisi tarafından kafası dipçiklenene kadar. O zaman da sulusepken dizelerle mağduriyetini anlatma cihetine girişir lakin iş işten çoktan geçmiştir.
Bahsini ettiğimiz romantiğin, devlet dersinden atılmış bir ‘qaheqalı’ olduğunu düşünmediniz, kopya vereyim, evet o. Tamam siz de görüntülerin mutlu etmediği yerdesiniz, kabul, üzülüp kahroluyorsunuzdur. Sağ olun var olun canlar.
Konuyu bir yere bağlamamı bekliyorsunuz ama, neresinden tutacağımı bilmediğim için dağınık kalacak, şimdiden affınıza sığınırım.
Covid idi, ekonomik kriz idi, düşünceyi ifade hürriyeti idi, AİHS’in 18. Maddesinin Demirtaş üzerinden ilk ihlali idi, bu gibi ağır tonajlı konulara girmeyeceğim, hepsinden azıcık taşıyorum bünyemde gerçi, ama konuyu ehline bırakmak taraftarıyım. Haddimizi bilen insanlarız.
Derdim, bu iflah olmaz romantiğimizin, kafasına ağır bir cisim alana kadarki sarsılmaz iyimserliği ve bunun saçmalığı.
KHK ile şutlandıktan ve hapis deneyimini idrak ettikten sonraki işsizlik günlerimde, ‘CV’mi okuyup sonra onların hiçbir işine yaramadığımı dile getirdikten sonra yine de beni bir işe alacaklarını söyleyen patronu dinlerken o iyimserliğimde yanılmadığımı tekrar fark ediyordum. İyilik vardı.. Bu işe girmeseydim, hapisliğin uzantısı olarak ‘kamuya yararlı bir işte ücretsiz’ çalışacaktım. Bu iş ise köyümün camisinde temizlikti. Bana iyilik yapılmıştı.
Lakin bu iyiliğin kötülüğe dönüştüğü bir yer vardı ki, işime son verilirkenki sahnede sarf edilen ‘sana iyilik ettik’ böbürlenmeleriydi. Oysa harıl harıl birini arıyor olduklarını ve beni alarak ‘bir taşla iki kuş’ vurmuş sayılacaklarını (hem iyi kötü bir eleman bulmuş olacaklardı hem de iyilik yapmış olacaklardı) biz masanın her iki tarafı da biliyorduk. Ben de iyiliklerine karşılık, gece çalışmaları için ‘ek mesai ücreti’ talep etmedim, fitleştik böylece.
İşten çıkarılmam üzerine enine boyuna düşündükten sonra şu KHK’lı halime bakmadan evlenmeye tevessül etmişken, tam da böyle bir zamanda işten çıkarılmış olmanın nedeninin, tıpkı KHK’daki nedenlerle benzer olduğu sonucuna vardım maalesef. Evet, düşündüğünü söyleme dışında (patronun gözlerine bakarak) bir densizliğim hiç olmadı. Bunun dışındaki nedenleri (iki tane saydı) sıcağı sıcağına hemen çürüttük zaten, başka neden yoktu, ama bana iyilik yapmışlardı başta, bu yüzden mahkemeye gidip ‘işe alınma’ davası açma cihetine de gitmedim. İyilik mevzusunda öne geçmiş oldum böylece.
Yani sevgili kardeşlerim (ben hâlâ iflah olmaz bir romantiğim), eleştirel sözden hazımsızlık, sadece siyasi otoritenin değil, bu otoriteden görece uzak durmuş ‘sivil toplumun’ da temel problemi kanımca. ‘Demokratik kalite’, devletten sivil topluma geçince çok da şey olmuyor yani, sekteye uğramıyor. Aynı kalıyor efendiler. Belki de yanılıyorumdur, yanılmış olmayı ve onların haklı olmasını hâlâ istiyorum, çünkü demiştim, ben bir romantiğim.. Hem de iflah olmaz bir romantik.