Espri/mizah nedir, ne işe yarar?
Dün, bir ara, kayıkçı kavgalarının mekânı ‘facebook’ta tozun dumana karıştığı dikkatimi çekti. Pınar Fidan isimli bir stand-up sanatçısının Aleviler adına mizahla kaş yapayım derken göz çıkarttığı iddiasıyla Aleviler ya da Alevi yandaşlarının bir bölümünün suç duyurusunda bulunup işi mahkemeye taşımaya niyetlenecek denli inicinip hırslandığına tanık olunca ben de aşağıdaki yazıyla topa gireyim dedim. İlk fasıl, espri/mizah nedir; sonra, “vak’a”mız bana ne söyler.
Halûk Sunat
“Güler, gülümser bir şakacı,
Güldürür, düşündürür,
Arada-bir durur, gözleri dalar,
Neler söyler, neler susar…
Yoksa, çok acı bir şakayı
Şakadan da olsa,
Çok yalın bir karanlığa mı saklar…” (1)
Özdemir Asaf’ın dizeleriyle başladığım bu yazıda, kısaca, nesnesi bilinçdışı olan psikanalizin —dolayısıyla, Sigmund Freud’un— ‘espri/mizah’ anlayışını paylaşmak istiyorum. (2)
Freud için espri/mizah, zekâ ve bazı ruhsal süreçler aracılığıyla, haz üretmeye yarayan bir etkinliktir. Esprilerin bir bölümü soyut/kasıtsız esprilerdir. (Kasıtsız espriler, Vischer tarafından soyut espriler olarak tanımlanır. Freud ise, bu türden esprilere, masum espriler demeyi uygun bulur. [3]) Soyut esprilerin gülme yoluyla haz üretme olanakları kısıtlıdır; salt teknik özelliklerinden dolayı, yalnızca hafif bir gülümsemeyle karşılanırlar. Eğer espri, masum bir espri değilse, yani kasıtlı espri ise, hemen daima, düşmanlık (saldırganlık) veya cinsel göstermecilik kaynaklarından beslenir. Esprinin espri olabilmesi için, sözü edilen kaynaklardan gelen ve egemen kültür içinde birey tarafından ketlenmek/yasaklanmak zorunda kalınan itkileri ima etmesi ve bu imanın, dinleyenin de imgeleminde yasaklananı yeniden kurgulatması, canlandırması gerekir. Esprinin dinleyende uyandırdığı ruhsal süreç yaratıcısındakinin benzeridir. Böylece, yasaklanmış (bastırılmış) olan, ima yolu ile bilince çıkar ve haz (imgesel düzeyli doyum) yaşantısına yol açar. Bir başka deyişle, yasaklanmış olanın ruhsal enerjisi açığa çıkar (‘deşarj’ olur).
Esprinin kurgusunu teknik yönden belirleyense, kültürdür. Bir kasıtlı esprinin yaşanması için üç kişi gereklidir: Espriyi yapan, esprinin cinsel veya saldırganca amaçlarına nesne olan ve haz üretme amacının kendisinde gerçekleşeceği (esprinin hakkını verecek) kişi. Şöyle de adlandırmak mümkün; espritüel, esprinin muhatabı ve espriye gülen. Gülünç bir durumun, espriden farkı ise, gülmek için üçüncü bir kişiye ihtiyaç duyulmamasıdır. Gülen ve kendisinde gülünç bir durum yakalanan vardır; yani, gülen ve gülünen.
Esprinin yarattığı haz, espriye tanık olanda daha yoğun yaşanır. Espriyi yapan bir başına yaptığı espriye gülemez. Ancak esprisine gülen kişi, onda gülmeyi uyarır. Ayrıca, espriye gülünmesi, esprinin asli amacına hizmet ettiğine dair nesnel bir göstergedir ve espri yapanın da haz duymasına vesile olur.
Masum esprilerde, ciddi düşünce tarafından reddedilen şeyler de haz kaynağı olur. Kültür, çocukluktan sonra, açıktan saçmalıklara hoşgörülü değildir. Öğrenci ortamlarında yaşanan muziplikler, ciddi bilimsel toplantılar sonrası pek ciddi bilim adamları arasında döndürülen geyikler masum esprilere kucak açarlar ve çocukluktan sonra hoş karşılanmayan saçmalama/ciddi olmama (sululuk) ihtiyacına cevap verirler. Bu ihtiyacın gün ışığına çıktığı ve ziyadesiyle karşılanabildiği ortamlardan biri de, kafa çekme ortamıdır. Lakin, alkol, yasakların baskısını epey azalttığı, esprinin incelikli kurgularına pek gereksinim kalmadığı için esprinin kalitesi düşebilir. Öte yandan, yine çocukluk davranışlarından kaynağını alan ve sessel dış benzerliklerle yapılan göndermeler de masum espriler içinde değerlendirilebilir. Freud’un kitabından bir örnek vermek gerekirse, İtalyanca “traduttore-traditore” (çevirmen haindir) sözü, sessel benzerlikten de yararlanarak çeviri/çevirmenlerle ilgili bir gerçekliğe göndermede bulunur. Sessel benzerlikle kurulmuş olan bu vurgunun fark edilişi hazza yol açar (Aristoteles, sanattan alınan zevkte de bu fark edişin önemli olduğunu söyler). Freud, bu türden esprilerin üretiminde, kişinin zekâsını ve kültürünü sergilemeye dönük bir göstermecilik arzusunun yattığına ve bunun, cinsel göstermecilikle eşdeğerli olduğuna (da) inanır.
Gerek saldırgan, gerekse cinsel arzular, kültür tarafından önemli ölçüde yasaklanır ve birincil süreç (4) ölçüleri içinde yaşanmalarına izin verilmez. Kasıtlı esprilerin malzemesi, bu yasaklanmış arzulardır. Sözgelimi, saldırgan nitelikli esprilerde, muhatap küçültülür, aşağılanır, değersizleştirilir ve espriye gülen kişi de kahkahaları ile bunu onaylar. Yetkeye başkaldırı arzusuna hizmet eden hicivler (karikatürler, vb.) de böyledir. Evlilik kurumu, dinsel dogmalar da sıklıkla bu saldırılardan nasiplerini alır. Espriler, bastırılmış olan arzuların serbest bırakılmasından doğacak haz yaşantısının bir ilk evresi (esas hazza hazırlayıcı) olarak da değerlendirilebilirler. Freud’un, esprilerin sağladığı bu ‘ön-haz’ açıklaması ile ‘Cinsellik Üzerine Üç Deneme’sinde (5) söz ettiği, cinsellikteki ‘ön-haz’ yaşantısı arasında bir benzerlik olduğu açıktır.
Şakalar da, bildik ket vurmaları ortadan kaldırmak suretiyle haz yaşantısına yol açarlar. Tabii ki bir şaka, kayda değer bir özü varsa, espri niteliği taşır. Aksi takdirde, ‘eşek şakası’ olarak anılır.
Toparlamak gerekirse, teknik kurguları itibarıyla espriler; sözcük ve düşüncelerin özgürce kullanımına dayanan çocuksu espriler; şakalar, kasıtsız ve kasıtlı espriler olarak ayrılabilir.
Anlaşılacağı üzere, esprilerin, rüyalarla büyük benzerlikleri ve dolayısıyla, bilinçdışı ile yakından ilişkileri vardır. Esprilerde de, rüya işleminde kullanılan “yoğunlaştırma”, “yer değiştirme”; “anlamsız olanla, karşıtıyla temsil” veya “dolaylı temsil” teknikleri kullanılır. Rüyalarda, algı-düşünce-eylem ekseninde bir gerileme ve algısal olarak yaşanan bir resimsellik varken, esprilerde kuşkusuz bu olmaz. Espride olan, rüya işleminde de kullanılan tekniklerin kullanımıyla, bilinçöncesindeki bir düşüncenin, bir ân için, bilinçdışı bir yeniden yapılanmaya uğratılması ve bunun bilinçli algı tarafından yakalanmasıdır.
Espriler de bilinçdışında biçimlenirler; yoğundurlar ve bu yüzden kısadırlar; nedensel/özgün bağıntıların yerine, dış/çağrışımsal benzerlikler geçer (eşzamanlılık, mekânsal komşuluk, ses benzeşmelerinden kaynaklanan yer değiştirmeler gibi).
Espriler, bilinçdışı bir arzuyu, bilinçdışının birincil süreci içinde yapılandırırlar. O yüzden, eğer bir espri açıklanırsa (bir başka deyişle, ikincil sürecin dili içinde ifade edilirse), yani anlamına indirgenirse, güldürme özelliğini yitirir. (Aynı dili kullanan şiir ve diğer estetik yaratıların anlama indirgenmesinde de böyledir. Sözgelimi, birebir anlamlandırılabilen bir şiir, gerçekte şiir değildir.) Karşıtı ile temsil ve saçmalığın kullanılması, rüyalarda olduğu gibi sıktır. Abartılı vurgulama esprileri’nde özellikle, karşıtı ile temsil daha sıklıkla kullanılır. Espriye göre daha alt bir seviyede değerlendirilebilecek olan alay, karşısındakine, asıl söylemek istediğinin değil, karşıtının söylenmesidir.
Bir rüya tümüyle toplum dışıdır, bir başkasının paylaşımına sunulamaz. Halbuki esprinin espri olabilmesi için, benzer ruhsal sürecin, ötekisinde de başlatılması gerekir. O nedenle, espri kuruluşu, her ne denli rüya kuruluşundaki teknikleri kullansa da, rüyadaki denli özgür değildir; anlaşılabilirliği de gözetmek zorundadır. (Sanatsal yaratı da, dayandığı bilinçdışı malzemenin geldiği gibi dışlaştırılması değil; bu malzemenin, öteki tarafından alımlanmasına müsait, estetik bir biçim/biçem içinde sunulmasıdır.) Yine, bir rüya çözümlemesi, espri gibi gelebilir ama tatsız-tuzsuz bir espridir; çünkü esprilerin uyduğu bazı sınırlara itibar etmezler. Bu anlamda espri, hazza dönük ruhsal üretkenliğin en toplumsal olanıdır.
1. Yalnızlık Paylaşılmaz’dan ‘Şakacı’/ Özdemir Asaf, Adam Y., 1987, s. 46.
2. Ayrıca, bkz., Freud’un Psikanalizi / Kuram, Uygulama, Kültürel Açılımlar/ Halûk Sunat, Pinhan Y., Şubat 2020, s. 32-36 (Birey Sorunsalı / ‘Psikanaliz ve Eleştirel Bir Bakışla Marksizm’, Papirüs Y., 1999’da ‘Psikanaliz’ faslı).
3. Jokes and Their Relations To The Unconscious/ Sigmund Freud, [1905], Standard Edition, c. 8, s. 90 (ayrıca, bkz. Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkileri, çev. Emre Kapkın, Payel Y., 1993).
4. Çok kabaca; ruhsal topografik bölümleme açısından, birincil süreç, bilinçdışı dizgenin işleyişini; aşağıda geçeceği üzere, ikincil süreç ise, bilinçdışı-bilinç dizgesinin işleyişini ifade (temsil) eder. Yoğunlaştırma (birçok ideanın tek bir idea halinde yoğunlaşması), yer değiştirme (bir ideanın yerine onunla çağrışımsal bağıntısı olan bir başkasının geçmesi, bütünün benzetme veya ima yolu ile temsil edilebilirliği, simgesel temsil, birincil sürece ilişkindir. Bekletilmeksizin doyum arayışı geçerlidir, doyum için özgün bir nesne gözetilmez, zaman dizini (öncelik-sonralık) geçerli değildir. İkincil süreç ise, yaşam boyu gelişen bilinç dizgesinin, “ben”in bilinçli bölümünün işleyişidir.
5. Three Essays on The Theory Of Sexuality/ S. Freud [1905], S. E., c. 7, s. 149-160.