Küresel mikrop, acı ve yalnızlık

Dünyayı kasıp kavuran, mevcut sisteme belki de iflas bayrağı çektirecek olan korona virüsü, kuşkusuz arkasında küresel bir acı ve enkaz bırakmak suretiyle öncekiler gibi sona erecektir, fakat tıpkı insanların bugünkü içe kapanma, mesafeler yoluyla yalnız kalma çabaları gibi siyasal ve iktisadi otoriteler de fanusun içine gömülüp, bugüne kadar yarattıkları düzenin faturası ile karşılaşacaklar.

Google Haberlere Abone ol

Muzaffer Telimen*

Tarihsel keşfi 1960’lı yıllara uzanan ve yeni türü ile birkaç ay önce Çin’de ortaya çıkan korona virüsü, dünyanın bir numaralı gündem maddesi haline gelmiş olup, belirsiz süre ile bu pozisyonunu koruyacağı aşikârdır. Her geçen gün hakkında sayısız bilimsel yayınlar hazırlanan ve hemen hemen her yaşta bireyin birkaç kelime ile tanımlayabileceği virüs, en basit tarifiyle insan vücudunda solunum yoluyla enfeksiyonun meydana gelmesidir. Tıpkı, artık tedavisi mümkün olan grip, nezle gibi sık sık karşılaşılan enfeksiyon hastalıklarına benzer belirtiler ya da semptomlar gösteren ancak hızlı ve şiddetli ilerleyip, özellikle ileri yaş grubunda yer alan insanlar için ölümcül sonucu olan ve henüz kesin olarak tedavi yöntemi bulunmayan gizemli hastalık niteliğine sahiptir.

Virüs nedeniyle gittikçe artan vaka ve ölüm sayısı, dünya nüfusunu kelimenin tam manasıyla dört duvar içerisine hapsedip, teyakkuz halinde beklemelerine yol açmıştır. Tüm dünyada sloganlaşan evde kal tümcesi, sosyal medyaya kilitlenen yığınlar, ev içinde üretilen mizah örnekleri, metrelerle ölçülen fiziksel mesafe koyma girişimleri, balkonlardan sarkan sosyal dayanışma görüntüleri, psikolojik direnç, dedeleri evde tutabilme gayreti gibi yararlı sayılabilecek eylemlerin yanı sıra neredeyse anksiyete ve psikonevrotik bozukluklara neden olabilecek olumsuz haller yaşanabilmektedir. İlgili ve rüştünü ispat etmiş sağlık örgütlerinden gelebilecek olumlu haberler milyarlarca insanı, sanki müebbet tutsaklıktan kurtulmuş, affa uğramış bir eda ile sokaklara dökebilecek durumdadır. Zira yaklaşık üç yüzyıl önce başlayan Sanayi Devrimi ve ardından hızlanan kentselleşme süreci, çalışmanın kutsanmasıyla birlikte halk yığınlarını sokağa, fabrikalara, atölyelere yani kendi evlerinin dışına sürüklemiştir. Uzun çalışma saatleri, fiziksel yorgunluk, günün sonunda evi sadece beslenme ve uyku ihtiyacını gideren bir araç haline getirmiştir. Bugün sanayi toplumundan uzaklaşılmış olsa bile yeni iktisadi anlayışlar çerçevesinde hem çalışmanın kutsallığı hem de çalışmak zorunda bırakılış, başta hizmet olmak üzere birçok sektöre dağılmış vaziyettedir. Bireyler, üç yüzyıl öncesine benzer şekilde bugün de evde kalmayıp, Georg Simmel’in ifadesi ile para ekonomisinin merkezlerinde, nesnel ve ölçülebilir ama aynı zamanda müthiş bir dakiklik ile dışarıda, evlerin uzağında yaşamaktadırlar. Bu nedenle zamanını evde geçirmenin nasıl bir his olduğuna yabancı olan insan, bugünlerde gündelik alışkanlıklarının dışına itilmiş, kaygı içerisinde beklemenin ağırlığı altındadır. Hal böyle olunca dünya, 1852 yılında Charles Dickens’ın Kasvetli Ev romanından dile yerleşmiş olan ‘can sıkıntısından mustarip olma’ deyiminin milyonlarca örneğine şahit olabilmektedir.

İnsanlık tarihi, korona virüsü gibi salgın hastalık olayları ile doludur. Kara ölüm olarak bilinen veba, sıtma, humma ve kolera gibi milyonlarca kişinin ölümü, kitlesel göçlerin yaşanması gibi toplumsal, ekonomik ve siyasi manada yıkıcı sonuçlara neden olmuştur. Kimisi insanın doğaya karşı anlaşılması güç tahribatı kimisi biyolojik etkenlerle ortaya çıkmakta ancak çoğunun altında yatan nedenin insan faktörüne ilişkin olduğu artık bilinen bir gerçektir. Doğa, kendisine ait olanı almakta ustaca davranıp, insanı kendi çaresizliğine ve yalnızlığına terk edebilecek dönemsel çıkışlar sergileyebilmektedir. Son zamanlarda ortaya çıkan manzara ise, bu çıkışlara karşı teslimiyetin haykırışlarını ayyuka çıkarmaktadır. Tarihin ironisi olarak, özgür ve güçlü bireyin bir bakıma tüm karizması yerle yeksan olmaktadır. Dünyayı kasıp kavuran, mevcut sisteme belki de iflas bayrağı çektirecek olan korona virüsü, kuşkusuz arkasında küresel bir acı ve enkaz bırakmak suretiyle öncekiler gibi sona erecektir, fakat tıpkı insanların bugünkü içe kapanma, mesafeler yoluyla yalnız kalma çabaları gibi siyasal ve iktisadi otoriteler de fanusun içine gömülüp, bugüne kadar yarattıkları düzenin faturası ile karşılaşacaklar.

* Doktora öğrencisi, Kocaeli Üniversitesi Yoksulluk Çalışmaları