Sağlık Bakanı'na açık mektup

Şu anda ABD'de yaşayan bir hekim ve bilim insanı olarak, TBMM'de yaptığınız en son konuşma esnasında, Amerika’ya gönderdiğinizi söylediğiniz yerli üretim test kitleri konusunu merak ettim. Amerikan Haber Alma Özgürlüğü Yasa’sından faydalanarak, bu konuda en yetkili kurumlar olan CDC (Center for Dısease Control-Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi) ve FDA’ya (Food and Drug Administration-Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu) konuyu danıştım...

Google Haberlere Abone ol

Ergin Koçyıldırım* @kocyildirim

Sayın Bakan,

Korona virüsü salgınının ülkemizi ve tüm dünyayı olumsuz etkilediği bu günlerde size bu mektubu, hem bir meslektaşım, hem de geçmişte ortak projeler sebebiyle beni tanımış olmanızın verdiği güç ile yazıyorum.

Kriz yönetimi zor. Bazen bir yakınınızı kaybediyorsunuz, ülkenin, belki de dünyanın dört bir yanındaki ailesine, sevenlerine haber vermek, bir çatı altında toplanabilmek günler alabiliyor. Hele global bir pandemi esnasında sağlıklı bilgi paylaşımı, paylaşılan bilginin kesin, doğru ve güvenilir olmasını sağlamak oldukça zor iş, ama imkansız da değil. Sizin, Bilim Kurulu’nun, Sağlık Bakanlığı’nın bürokratlarının ve tüm sağlık personelinin, günlerdir gece gündüz demeden hangi şartlarda çalıştığınızın farkındayım. Ancak süreçle ilgili olarak bazı eksiklikleri, beklentileri ve bunlarla ilgili önerilerimi yazmak hem yemin ederek başladığım mesleğimin bir sorumluluğu; hem de meslektaşlarınızın, bilim insanlarının ve vatandaşlarımızın akıllarında kalan soru işaretlerini yok edebilmek adına boynumun bir borcu. Lütfen bunlardan başka hiçbir amacım olmadığını biliniz.

Günlerdir, insanımız okuyarak, dinleyerek, izleyerek korona virüsü ile bilinmesi gereken temel her şeyi bilir oldu. Ne mutlu ki, bu farkındalılık hali, aynı toplumun, süreci sorgulayabilmesine sebep oluyor. Halkımız artık virüsten korunmak için kelle paça içilmesini öneren, faşizmin derin ve soğuk bodrumlarından çıkamamış dimağların ürünü olabilecek milli gen varlığını savunan, benim “mesleğimiz içindeki şarlatanlar” olarak nitelendirdiğim bu tür insanları, kendi branşları ve eğitimleri dışında ahkam kesmeye çalışan ve çoğu zaman yanlış bilgiler veren; saygıdeğer İonanna Kuçuradi'nin de çok iyi tanımladığı gibi “ezberden konuşan”ları, bilimsel temeli olmayan bilgileri verenleri artık ayırt edebiliyor.

Ben de şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bir hekim ve bilim insanı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığınız en son konuşma esnasında, Amerika’ya gönderdiğinizi söylediğiniz yerli üretim test kitleri konusunu merak ettim. Amerikan Haber Alma Özgürlüğü Yasa’sından faydalanarak, bu konuda en yetkili kurumlar olan CDC (Center for Dısease Control-Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi) ve FDA’ya (Food and Drug Administration - Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu) konuyu danıştım. Buradan aldığım bilgilere göre şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde Covid-19 tanısı için test amaçlı kullanılan kitler arasında Türkiye’den gelen bir kit olmadığını, kaldı ki sadece FDA onayı olan kitlerin kullanılabildiğini öğrendim. FDA tarafından onay verilen kitler arasında da Türkiye’den gelen hiçbir kitin yer almadığını gördüm. Bu listede, CDC de dahil, yani Amerikan devletinin kendi test kitini de içeren, toplam 13 test kitinin adı ve bunları üreten kurum ve şirketlerin bilgileri var. Amerika rüyalar ülkesi. Fırsatlar cenneti. Her milletten sayısız girişimci, sayısız aklı farklı çalışan insan var Amerika’da. Birisi bu kitlerde bir gelecek görüp, bunu belki de ileride internetten satabilmek için almış olabilir. Bu iş için 500 bin, iyi bir stok rakamı. Ya da bir laboratuvar bu kitleri birtakım araştırma deneylerinde kullanmak için almış olabilir. Bu iş için de 500 bin, çok büyük rakam. Kimin bu kitleri, ne amaçla aldığını ancak siz biliyorsunuz. Bizlerin bunu bilmesi mümkün değil. Benim asıl kaygılandığım konu, dün açıkladığınız gibi, hem de parasını ödeyerek, neden Çin’den, Vietnam’dan çok hızlı sonuç veren yüzbinlerce kit alınırken; envanterden 500 bin test kiti satıldı? Bunu bir hekim olarak anlamak mümkün değil.

Geceleri neden geç saatte açıklama yaptığınızı biliyoruz. Bunu anlıyoruz. Ama verilerin neden kapsamlı bir internet sitesinden paylaşılmadığını, bunun yerine Twitter üzerinden 280 karaktere sığdırılmaya çalışıldığını anlamıyoruz. Hepimiz âdeta birer dedektif gibi, kısa ve sınırlı açıklamalarınız arkasında yatan bilgileri bulmaya çalışıyor, birçok sayının arasından açıklamadığınız verileri tahmin etmeye çalışıyoruz. Dünkü açıklamanızda, kısa bir süre sonra paylaşmaya başlayacağınızı söylediğiniz verileri ve en çok merak edilen günlük test sayısının yanında yapılmış toplam test sayısını, kaç kişinin hastanede, karantina ya da izolasyon altında olduğunu, kaçının iyileştiğini, hadi şehirleri paniğe sebep olmasın diye geçtik, en azından hangi coğrafi bölgede kaç hasta olduğunu, hastaların yaş dağılımını, neden ilk günden beri paylaşmadığınızı anlamamız çok zor.

Kriz dönemleri istihdam sağlamak için uygun dönemler değildir. Sağlık çalışanlarının kendi deneyimleri için bir öğrenme eğrisi var. 32 bin yeni çalışana, bu kriz devam ederken, nasıl hizmetiçi eğitim vereceksiniz de, onları sağlık ordusunun birer neferi olarak yetiştireceksiniz. Siz de çok iyi bilirsiniz ki sağlık hizmeti hata götürmez. Bu kadar kontrolsüz bir pandemi döneminde, bu boyutta bir istihdam kanımca bir intihar olur. Halkın sağlığını her şeyden üstün tutacağınızı, gerektiği durumlarda her türlü baskıya karşı çıkabileceğinizi biliyorum. Bu sebeple eğer sağlık personeli istihdam edilecek ise, bunun uzun süre zarfında küçük gruplar halinde yapılmasının, hem yeni personelin eğitimine, hem de hizmet kalitesi ve kriz yönetimine pozitif katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Siz de bir hekim olarak çok iyi biliyorsunuz ki, Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye’deki 164 bin hekimin en büyük meslek örgütüdür. Bu salgının kontrolü sürecinde, TTB’nin dışarıda bırakılması çok talihsiz bir durumdur. Ülkemizin hekimlerin yüzde 80’inin üyesi olduğu ve çok deneyimli kurulları olan TTB’nin derhal sürece dahil edilmesi hastalığın kontrolünü hızlandıracak, hem hekimlere hem de onların örgütlü çalışmalarına duyulan bir saygının da göstergesi olarak algılanacaktır.

Daha önce de belirttiğim gibi, bazı meslektaşlarımız çıktıkları TV programlarında o kadar yanlış ve temelsiz bilgiler veriyorlar ki, hatta daha da ileri giderek, insan hayatı ve olası senaryolar için halkımızın gözleri önünde iddiaya bile giriyorlar. Bu tür ortamlara ve hararetli tartışmalara belki de reyting kaygıları yüzünden, moderatörler de müsaade ederek tam bir bilgi kirliliği ve halkın yanlış bilgilendirilmesine sebep oluyorlar. TV programlarına çıkacak kişilerin verdikleri yanlış bilgileri engellemek ve bilgi kirliliğini sonlandırmak adına, bakanlığınızın süratle kafalarda oluşan her türlü soruyu (örneğin pazardan alınan sebze meyvenin nasıl yıkayacağından, dışarıda giyilen kıyafetleri nasıl yıkayacağına; evdeki küçük çocuklara durumu nasıl izah etmesi gerektiğinden, karantina ve izolasyon bilgilerine kadar) cevaplayan, günlük güncellenen görsel ve yazılı materyallerle, akıllardaki soruları tek tek cevaplayan yayınlara süratle başlaması lazım.

Şundan kesinlikle eminim ki, benim gibi yurtdışında yaşayan ve görev yapan birçok hekim ve bilim insanı, bu süreçte ülkemiz için kaygılanıyor. Kaygılarımız, tüm bu sorularımız ve önerilerimiz sadece ve sadece ülke sevgimizden kaynaklanıyor. Bu süreçte bizim gibi yurtdışında yaşayan, kalbi ülkesi için çarpan herkesin, gerektiği takdirde elini taşın altına koyacağından, yardımını esirgemeyeceğinden asla şüpheniz olmasın. Bu zor günlerin en yakın zamanda son bulacağına inanıyor, ülkemizin güzel günlere bir an evvel ulaşmasını diliyorum.

Saygılarımla,

Dr. Ergin Koçyıldırım.

*Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi, Öğretim Üyesi