Güney Kore’yi örnek alalım, ama nasıl?
Davranış bilimleri çalışmalarının ortaya koyduğu bulgulara göre insanlara zor gelen veya neden yapılması gerektiğini içselleştirmedikleri davranışları uzun süre devam ettirmelerini sağlamak ya pozitif davranışın ödüllendirmesiyle ya da negatif davranışın cezalandırılmasıyla mümkün olabiliyor. Bu da, korona virüsü özelinde düşündüğümüzde ‘evde kal’ çağrıları yapmak yerine bir şehri ya da şehirleri bütün olarak karantinaya almayı gerektiriyor.
Gökçe Başbuğ*
Güney Kore’nin korona virüsüyle mücadelesinde yoğun test uygulamasının belirleyici olduğu artık herkesin malumu. Diğer ülkeler geç de olsa, artık Güney Kore’nin bu stratejisini hayata geçirmeye çalışıyor. Halklar da yaygın test uygulamasını yoğun bir şekilde talep ediyor. Ancak Güney Kore’nin stratejisi sadece yaygın test uygulamasına dayanmıyor; testin yanında vakaların takip edilerek epidemiyolojik bağlantılarının ortaya çıkarılması ve pozitif vakaların izolasyonunu kapsıyor. Korona virüsünün kuluçka dönemi uzun olduğundan ve insanların belirti göstermeden hastalığı yayabildiklerinden dolayı pozitif olarak tespit edilen vakaların takibi ve izolasyonu bu salgınla mücadelede çok önemli yer tutuyor. Eğer bu virüs her yakaladığını çok hızlı bir şekilde hasta yapıp yatağa düşürseydi ve dolayısıyla bu insanların toplum içinde dolaşarak hastalığı yayma imkanı olmasaydı, o zaman yaygın test uygulamasına gerek kalmazdı. Dolayısıyla takip ve izolasyon olmadan test uygulamak bu salgının yayılmasını engellemiyor, sadece bize kaç pozitif vakanın olduğuna dair bir veri veriyor.
Yoğun test uygulaması ve beraberindeki takip ve izolasyon insan kaynağı ve zaman gerektiriyor. Örneğin Güney Kore’nin takip ve izolasyondan sorumlu ekiplerinde epidemiyolojistler çalışıyor. Diğer önemli bir husus, yaygın test uygulamasının sağlık çalışanlarının virüsü taşıma ihtimali olan insanlarla temasını gerektirmesi. Bu da sağlık çalışanlarına virüs bulaşma riskini doğuruyor. Bunu önlemek için hastadan örnek alacak sağlık çalışanının korunması büyük önem taşıyor. Güney Kore’de sağlık çalışanlarını riske atmadan test yapılabilmesi için hastanelerin fiziksel koşullarında değişikliğe gidildi. Örneğin, bazı hastaneler telefon kulübesine benzer camekan kabinleri devreye soktu. Bu uygulamada kendisinden örnek alınacak hasta camekan kabine giriyor ve sağlık çalışanıyla megafon üzerinden iletişim kuruyor. Sağlık çalışanı da kendisini hastadan ayıran camda yer alan iki delikten ellerini uzatarak hastadan örneği alıyor. Ayrıca dışarıya hava çıkmasını önlemek için bu kabinlere negatif hava basıncı veriliyor ve her bir hastadan sonra kabin dezenfekte ediliyor. Bu çabaların sonucunda, yapılan açıklamalara göre Güney Kore’de henüz hiçbir sağlık çalışanına virüs bulaşmadı.
Yaygın test, takip ve izolasyon toplumun yaşamının önemli derecede kısıtlanmak istenmediği ve ekonominin canlı tutulmak istendiği durumlarda etkili bir yöntem. Ancak bu yöntem insan kaynağı, altyapı ve organizasyon gerektiriyor. Halihazırda Türkiye örneğinde görüldüğü gibi hastanelerde yığılmaların olduğu, sağlık çalışanlarının kullanması gereken maske ve eldiven gibi en temel koruyucuların yetersiz olduğu, takip ve izolasyonun yapılabilmesi için insan kaynağının yeterli olmadığı koşullarda yaygın test uygulaması sağlık çalışanlarını riske atmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Sağlık çalışanlarının enfekte olduğu durumda da virüsü alt etme şansımızı yitirmişiz demektir. Sonuç olarak, takip ve izolasyonun beraberinde olmadığı ve sağlık çalışanlarının korunmadığı yaygın test uygulaması topluma faydadan çok zarar getirecektir.
Üzerinde yaygın bir şekilde konuşulan diğer bir strateji ise insanların evde kalması ya da sokağa çıkma yasağının yürürlüğe konması. İtalya, Fransa ve İspanya gibi ülkelerin benimsediği ve doğallığında sosyal izolasyonu sağlayan sokağa çıkma yasağı uygulaması testlerin daha ekonomik kullanılmasını ve test uygulamalarında sağlık çalışanlarına ve riskli gruplara öncelik verilmesine imkan sağlıyor. Hayatın ve ekonominin sekteye uğradığı bu uygulama korona virüsüyle mücadelede Türkiye’de de benimsenebilecek yollardan biri. Ancak bunun hayata geçirilmesi ‘evde kal’ gibi tavsiye ve temennilerlerle mümkün değil. Çalışması gerektiği için ya da zorunluluktan dolayı dışarı çıkan insanları bir kenara bırakırsak, dışarı çıkması gerekmeyen insanlar da bu tip tavsiyelere çoğunlukla uymazlar ya da bir süre uyup daha sonra uymamaya başlarlar.
Tarihçi-akademisyen John Barry’nin “Büyük Salgın” kitabında paylaştığı anektoda göre 1918’de İspanyol gribi diye bilinen salgının yayılmaya başlamasıyla Amerikan Genelkurmay Başkanlığı askeri kamplara dışarıyla ilişkinin kesilmesi, giriş çıkışların yasaklanması, belirti gösterenlerin karantinaya alınması gibi sıkı emirler verir. Toplam 120 kamptan 99’u bu emirleri uygulama kararı alırken, 21’i uygulamaya yanaşmaz. Daha sonra, karantinaya uyma kararı alan ve almayan kamplar arasında hastalık ve ölüm oranları karşılaştırıldığında anlamlı bir istatistiki fark bulunmaz. Böyle bir farkın neden ortaya çıkmadığına derinlemesine bakıldığında karantinaya uyma kararı alan kampların zamanla gevşediği ve kuralları esnettiği görülür. Barry’e göre askerlerin bile göstermediği uyma davranışını genel halktan beklememiz gerçekçi olmaz. Benzer şekilde, bizim özelimizde de bu uymama davranışı Akdenizli ya da rahat olmamızdan kaynaklanmıyor. Geçen hafta Florida sahillerinde de ‘evde kal’ çağrılarına uymayan kalabalıklar vardı ve bu Amerika’da infiale yol açtı.
Davranış bilimleri çalışmalarının ortaya koyduğu bulgulara göre insanlara zor gelen veya neden yapılması gerektiğini içselleştirmedikleri davranışları uzun süre devam ettirmelerini sağlamak ya pozitif davranışın ödüllendirmesiyle ya da negatif davranışın cezalandırılmasıyla mümkün olabiliyor. Bu da, korona virüsü özelinde düşündüğümüzde ‘evde kal’ çağrıları yapmak yerine bir şehri ya da şehirleri bütün olarak karantinaya almayı gerektiriyor.
Başka ülkelerin uyguladığı ideal yolları talep etmekle birlikte, ülke gerçekliğini, vaka yayılım oranı ve hızını, ve sahip olunan insan ve malzeme kaynağını değerlendirerek korona virüsüyle en etkili mücadele biçimini seçmek gerekiyor. İster yaygın test ister genel karantina yolunu seçelim, seçtiğimiz stratejiyi hakkıyla uygulamamız lazım. Yaygın test yolunu seçtiğimizde bunu takip ve izolasyonla beraber ve sağlık çalışanlarının güvenliğini garantiye alacak şekilde yapmalı; genel karantinayı seçersek, bunu sadece 65 yaşın üstü değil herkesi kapsayacak ve insanların ekonomik güvencelerini sağlayacak bir şekilde yapmalıyız. Ülkemizdeki vaka artış hızı göz önüne alındığında, hangi stratejiyi seçersek seçelim hakkını vererek ve bir an önce uygulamaya koymamız gerekiyor.
*Yrd. Doç. Dr., Sungkyunkwan Üniversitesi