Türkiye bu sefer IMF'nin kapısını çalacak mı?

Dünya geneli bir resesyondan elbette Türkiye de nasibini alacak. Ama bunun ne ölçekte olacağını şu an atılacak adımlar belirleyecek.

Google Haberlere Abone ol

Önder Kalaycı* - Twitter: @O_Kalayci

Salgın küresel ekonomiyi olumsuz etkilediği gibi zaten kırılgan bir yapısı olan Türkiye ekonomisini daha derinden etkiliyor. Geçtiğimiz günlerde IMF yani Uluslararası Para Fonu Başkanı Kristalina Georgieva, salgının küresel ekonomiyi durma noktasına getirdiğini ve büyük bir resesyonun içine çektiğini bildirdi.

Bu kapsamda IMF'nin oluşturduğu 1 trilyon USD tutarındaki destek fonuna şu ana kadar 90’ı aşkın ülke başvurdu.

IMF Avrupa Departmanı Direktörü Thomsen, 30 Mart 2019 tarihinde kaleme aldığı yazısında "Rusya ve Türkiye hariç, Orta ve Doğu Avrupa'daki AB dışı gelişmekte olan 9 ekonominin çoğu IMF'nin hızlı finansman desteği kapsamında, 50 milyar USD acil yardım başvurusunda bulundu" ifadelerini kullandı.

Peki neden Türkiye IMF'nin bu cazip desteğine yeşil ışık yakmıyor?

Londra'da bulunan Teneo Intelligence Eşbaşkanı Wolfango Piccoli, Ankara'nın siyasi sebeplerden dolayı bu teklife yanaşmak istemediğini belirtiyor. IMF'den borç para almak, AKP'nin rakiplerine karşı yönelttiği eleştiriler arasında yer alıyor.

Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Ekim 2019 tarihinde, "IMF defterini tekrar açılmamak üzere Mayıs 2013'te kapattığımızın altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum" ifadelerini kullanmıştı. Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak "Türkiye'nin IMF'ye ihtiyacı yok. IMF'lik bir durum söz konusu değil" açıklamasında bulundu. Peki gerçekten de IMF'ye ihtiyaç yok mu?

Gelişmiş ülkeler ekonomilerini parasal genişleme ve varlık alımları ile destekleyeceklerini belirtirlerken, piyasalarda riskten kaçma eğiliminin artmasıyla beraber Türkiye gibi şirketleri ve hazinesi döviz borçlusu gelişmekte olan ülkelerin parasal genişleme ve uygun koşullarda dış borçlarla ekonomilerini kurtarma koşulları gittikçe zorlaşıyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, son haftalarda 83 milyar USD civarında sermaye çıkışına uğrayan gelişmekte olan ülkelerin kendi rezervlerinin bu krizi atlatmakta yetersiz kalacağını ifade etti. Açıklanan rakamlar virüsün gelişmekte olan ülkelere vereceği hasarın daha ağır olabileceği konusunda işaretler veriyor.

Albayrak'ın "Enflasyonla ilgili bu yıl ciddi bir endişe taşımıyorum, özellikle petrol fiyatları, maliyetler tam tersi aşağı yönlü bir baskı oluşturuyor”şeklinde açıklama yapmasına rağmen uzmanlar pek de iyimser değil.

Türkiye'nin bu yıl ödemesi gereken 170 milyar USD borcu bulunması, buna karşılık brüt döviz rezervinin 95 milyar USD civarlarında seyretmesi piyasalarda tedirginlik oluşturuyor. Üstelik üretim sektöründe yaşanan durgunluk, turizm ve ulaşımı da kapsayan hizmet sektörünün durma noktasına gelmesi bu tedirginliğin haklı sebeplerinden.

Elbette Türkiye için, parasal genişleme de seçenekler arasında yer alıyor. Fakat bunun sonucunda ortaya çıkabilecek yüksek enflasyon, TL'nin değer kaybetmesi ve dövize kaçış Türk ekonomisinde yıkıcı sonuçlara yol açabilir.

TÜRKİYE İÇİN IMF'DEN BAŞKA ALTERNATİF VAR MI?

Geçtiğimiz günlerde yabancı merkez bankaları için yeni bir kredi kolaylığı başlattığını duyuran Fed, bu kapsamda merkez bankalarının elindeki ABD Hazine tahvillerini dolarla geçici olarak takas edeceğini açıkladı. Fed bir güncelleme ile swap (takas) hattını, birkaç aşamayla genişletmesine rağmen, Türkiye yine sisteme dahil edilmedi. Devam eden Halkbank davası ve sıcaklığını korumasa da S-400 meselesinin bu kararlara etki ettiği kulislerde konuşulanlar arasında yer alıyor. Zaten 2015'te 80 milyar USD düzeyinde ABD devlet tahvili stoğu bulunduran Türkiye’nin devam eden süreçte kademeli bir şekilde rezervlerini eritip 2,8 milyar USD seviyesine düşürmesi sebebiyle bu fırsattan pratik olarak yararlanma imkanı bulunmuyor.

27 Mart'ta online katıldığı G20 toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Merkez bankaları arasındaki swap anlaşmalarının G20'nin tüm üyelerini kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekiyor" ifadelerini kullandığı biliniyor. Fakat henüz bu konuda somut bir adım atılmış değil.

TÜRKİYE ALTIN REZERVLERİNİ BU SÜREÇTE DEĞERLENDİREMEZ Mİ? 

Merkez Bankası'nın elindeki altın rezervlerini swap işlemleri ile dolar likiditesine dönüştürmesi seçenekler arasında yer alıyor. TCMB 2019 yılında 159 ton ile dünyada en çok altın alımı yapan merkez bankası olduğu, aynı şekilde rezerv miktarını 412.5 tona çıkararak tarihinin en yüksek seviyeleri gördüğü de bilinen bir gerçek. Fakat 2017 yılında rezervlerinde bulunan altınları ABD ve İngiltere'den Türkiye’ye getirmesi sonucu altın ile swap işlemleri teknik sebeplerden dolayı yapılamıyor.

Halihazırda 20 milyar USD değerinde altın rezervine sahip olan Türkiye'nin rezervlerinden bir kısmını tekrar Londra gibi güvenilir ticaret bölgelerine çıkararak işleme koyması veya lokasyon swap ile yerinde değerlendirmesi pek de olası gözükmüyor. Ayrıca Türkiye için gerekli olan nakit miktarının büyüklüğüne bakıldığında altın rezervleri ile açılan swap işlemlerinin de yetmeyeceğini tahmin etmek zor değil.

Görünüşe göre Türkiye'nin IMF dışı alternatiflerden yararlanma şansı pek bulunmuyor. Türkiye'nin eninde sonunda IMF'nin kapısını çalacağı görünen bir hakikat.

IMF Başkanı Kristalina Georgieva, Fed'in yabancı merkez bankalarına geçici olarak tahvil karşılığı dolar edinme imkanı sağladığı programına katılmak için yeterli ABD Hazine tahvili bulunmayan ülkelere kısa vadeli dolar fonlaması sağlamaya hazırlanıyor.

IMF’nin kaynak kullandırırken stand-by gibi bağlayıcı bir anlaşmayı şart koşmayacağı ifade ediliyor. Bununla beraber IMF kaynak aktardığı ülkelerden şeffaflık, denetlenebilirlik ve hükümetin para politikalarının incelenmesini talep ediyor. Bunlar şu an Ankara'nın karşılamak isteyeceği türden talepler değil.

Türkiye'nin IMF'den dış kaynak alması durumunda hükümetin ekonomik olarak rahatlayacağı aşikar. Ama aynı şeyi iç politika için söylemek çok zor. Yıllarca IMF gibi uluslararası bir kuruluşu iç politika malzemesi yaparak şeytanlaştıran AKP'nin tabanına bu durumu nasıl izah edeceği merak konusu. Önümüzdeki günlerde sözkonusu politik maliyeti kaldırabilecek söylemlerin dillendirilmeye başlanması olası gözüküyor.

*Yatırım Danışmanı