Covid-19, sığır otlatma kuralları ve etik sorumluluk
Covid-19 etiği aslında sığır otlatma kurallarıyla yakınlık gösteriyor. Bu alakasız görünen benzerliği kurabilmek için öncelikle sığır otlatma kurallarına bir bakalım.
Hüseyin S. Kuyumcuoğlu*
Korona adıyla da bilinen virüsün sebep olduğu Covid-19 isimli hastalık, hayatımıza pek çok sağlık sorunuyla beraber daha farklı kaygıları da getirdi. Her gün uzmanların sağlıkla ilgili açıklamalarını veya yaşadığımız durumun ekonomik yansımalarına dair yorumlarını okuyoruz veya dinliyoruz. Ara sıra da televizyon ekranında, evde kaldığımız sürede nasıl spor yapabileceğimize veya ruhsal durumumuzu nasıl yüksek tutabileceğimize dair tavsiyeler görüyoruz. Bütün bu yorumların ve tavsiyelerin arasında kaybolan, Covid-19’un başka bir boyutu daha var: Meselenin “etik” boyutu.
Etik, çok kısaca; bir toplumda yaşayan bireylerin nasıl davranmaları gerektiğini, birbirlerine karşı yazılı olmayan sorumluluklarının neler olduğunu tartışan felsefi bir uğraş olarak özetlenebilir. Etiği yaygın toplumsal ahlâk kurallarından (başka bir deyişle “ahlâkçılıktan”) ayıran ise tartıştığı meseleyi topyekûn, yani başka yakın meselelerle ilişkisi bağlamında ve mantık kuralları çerçevesinde inceliyor olması. Bu yüzden etik, toplumlarda belirli bir dönemde ve belirli bir bölgede geçerli ahlâk kurallarını inceleyebileceği gibi kendi inceleme alanını bu kurallarla sınırlı tutmaz. Etik, elindeki felsefi araçlarla her tür ahlâk kuralını eleştirebilir. Ayrıca daha evrensel kurallar ortaya koymamıza da yarar.
COVID-19'UN ETİKLE İLGİSİ NEDİR?
Covid-19 hastalığının pandemi, yani dünyanın geniş bölgelerini tehdit eden bir salgın hastalık olarak ilan edilmesinden kısa bir süre sonra pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bireylere evde kalmaları yönünde çağrılar yapılmaya başlandı. Bazı ülkelerin hükümetleri vatandaşların evde kalmalarını sağlamak için birtakım kanuni uygulamaları uygun görürken birtakım diğer ülkeler tavsiyeler ve uyarılar vermekle yetindi. Sonuç itibariyle, ister bazı kanuni uygulamalar isterse de hükümetler veya başka bireyler tarafından verilen uyarılar söz konusu olsun, bireylerin evden zorunlu durumlar dışında çıkmamaları için birtakım sebepler öne sürüldü.
İşte etik dediğimiz felsefi incelemeye, tam da bu noktada ihtiyaç duyuyoruz. Yukarıda da bahsettiğim gibi etik, toplumdaki bireylerin birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını incelememize yarayan felsefi bir araştırma alanı. Belli bir meselede, bu görev ve sorumlulukların ne olduklarını etik inceleme aracılığıyla belirledikten sonra toplumdaki bireylere, bu kurallara uymak kalıyor. Bu kurallara uyulmasının nasıl sağlanacağı da durumlara göre değişebiliyor elbet. Bazı hükümetler bu etik kurallarını kanunlaştırırken diğer toplumlarda daha farklı yaptırımlar, mesela vicdani suçlama veya ayıplama söz konusu olabilir.
Covid-19’un yayılma hızını düşürmek için hükümetler veya bireyler aracılığıyla yapılan evde kalma çağrısına uyup uymamaya karar vermek için öne sürülen sebepleri önce etik incelemeye tabi tutmamız gerekir. Eğer evde kalmamız için öne sürülen sebepler etik olarak makul iseler, bireyler zorunlu durumlar dışında evde kalmadıklarında topluma karşı görevlerini yerine getirmemiş olacaklar. Aksi durumda, öne sürülen bu sebepler evrensel etik ilkeleri olarak makul değillerse, evde kalmayan bireyleri suçlamanın tamamen keyfi bir uygulama olduğu sonucu ortaya çıkacak. Her iki durumun da kanuni, politik ve tabiİ ki etik sonuçları olacaktır. Bu yüzden de bu incelemeyi yapmak kaçınılmaz.
SIĞIR OTLATMA KURALLARI
Covid-19 etiği aslında sığır otlatma kurallarıyla yakınlık gösteriyor. Bu alakasız görünen benzerliği kurabilmek için öncelikle sığır otlatma kurallarına bir bakalım. Amerikalı çevrebilimci Garrett Hardin’in 1968’de Science dergisinde yayımladığı meşhur bir makale var (1). İsmini “Müştereklerin Trajedisi” olarak çevirebileceğimiz bu makalede Hardin, hayvancılığın kadim tarihinden beri bilinegelen bir düşünme biçimini örnek olarak aktarıyor. Belli bir bölgede, pek çok sığır çobanı, hayvanlarını, geniş otlakta beslenmeleri için ortaya salıyor olsun. Her bir çoban için, kendi sürüsüne yeni bir hayvan eklemek, toplam hayvan satışından elde edeceği geliri artıracağı için faydalı bir eylemdir. Özellikle, hayvanlarını beslemek için tüm çobanların, müşterek faydalandıkları otlağı kullandıklarını ve bunun için herhangi bir harcama yapmadıklarını düşünürsek, bir çobanın sürüsüne ekleyebildiği kadar hayvan eklemek istemesi kaçınılmaz olacaktır.
Ancak yine biliyoruz ki, her bir çoban için aynı hesap geçerlidir. Sonuçta, tüm çobanların sürülerini sınırsızca büyütmesi, müşterek otlakta kısa süre sonra hayvanları besleyecek ot bırakmayacak ve otlağın kendini yenilemesi için gereken süre sağlanamamış olacaktır. Her bir çobanın masum gibi görünen bireysel bir hesap sonucu yaptığı eylem bir trajediyi kaçınılmaz kılmıştır. Nihayetinde tüm çobanlar için durum felakettir.
COVID-19'UN SIĞIR OTLATMA İLE ORTAK YÖNÜ
Peki tüm bu sığırların ve çobanların konumuzla ne ilgisi var? Mesele, yukarıda bahsettiğim evde kalma çağrısıyla bağlantılı. Hardin’in anlattığı hikayede müşterek fayda, otlağın, herkesin faydalanabilmesini sağlayacak şekilde saklanmasında yatıyordu. Masum gibi görünen ve bireysel faydayı artırmayı amaçlayan bir eylem (sürüye yeni bir hayvan eklemek), her bir çobanın aynı şekilde davranması makul davranış olduğu için felakete yol açıyordu.
Covid-19 salgınında, bu hikayedeki otlağın karşılığı dışarı çıkabilmek. Nasıl ki otlağı kullanmak, çobanların kendileri için faydalı olan seçimse bugün şehirlerdeki insanların günlük işlerini görmek veya sadece hava alıp gezinmek için dışarı çıkmaları, kendileri için faydalı olan eylem. Hardin’in hikayesinde müşterek fayda otlağın taze kalması. Bugün bizim için müşterek fayda, çok gerekli durumlarda dışarı çıktığımızda Covid-19 kapma riskinin yeterince düşük olması.
Demek ki bugünkü Covid-19 meselesi karşısında, masum gibi görünen bir eylemde bulunup, günlük işlerimizi görmek veya sadece hava alıp gezinmek için dışarı çıktığımızda, kendimiz için faydalı ama müşterek için felaket doğurabilecek bir eylemde bulunuyoruz.
Yukarıda da yazdığım gibi, bahsi geçen bu müşterek fayda, çok gerekli olduğunda dışarı çıkabilmek ve çıktığımızda da hastalık kapma riskimizin yeterince düşük olması.
PEKİ ETİK BİZE NE DİYOR?
Hardin’in ismini koyduğu Müştereklerin Trajedisi benzeri analizler, pek çok meselenin açıklanmasında Hardin bu makaleyi yazmadan daha önce de kullanılıyordu. Hardin de bu analizi aslında dünya nüfusunun artışını durdurmamız gerektiğini anlatmak için kullanmıştı. Bütün bu analizlerin ortak sonucu ise şu: Ortada Müştereklerin Trajedisi tipindeki analize uyan bir sorun varsa, bu soruna özgü felaketin oluşmasını engellemenin kuvvetli yollarından birisi, ortaya açık seçik etik kurallar koymak, bazen de bunları kanun olarak zorla uygulamaktır.
Etiğin, toplumdaki bireylerin birbirlerine karşı sorumluluk ve görevlerini düzenlemeye yarayan felsefi bir inceleme olduğunu belirtmiştim. Şimdiye kadar yaptığım incelemede de bireylerin çok gerekli olmadığı halde evden çıkmaları durumunda, müşterek faydayı riske atıp hepimizi felakete sürükleyen eylemlere katkı yaptığını anlattım. Bu müşterek faydanın da, ancak çok gerekli olduğunda, virüs kapma riski ile pek karşılaşmadan dışarı çıkabilmek olduğunu belirttim.
Sonuç olarak ortaya şu çıkıyor; Covid-19’un kontrolsüzce yayılmasını engellemek, yani oluşabilecek bir felaketi önlemek için etik kurallar, bireylerin çok gerekmedikçe evden çıkmamaları gerektiğini söylüyor. Bu, bireylerin masumca ve kimseye zarar vermedikleri zannıyla kendi faydaları için ufak bir gezintiye çıkmaları gibi durumlar için bile geçerli.
Hardin’in ve pek çok etik uzmanının da söyleyegeldiği gibi etik prensipler, bazı durumlarda kanun yoluyla zorla uygulanmalıdırlar. (Etik literatüründe bunun en sık verilen örneklerinden birisi devletin zorla vergi toplayıp kamu yararı için kullanmasıdır.) Covid-19’un yarattığı Müştereklerin Trajedisi durumu da, anlatmaya çalıştığım gibi, bu durumlardan birisidir ve etik kurallarının kanun düzeyinde zorla uygulanmasını gerektirir. Özetle, çok farklı şekillerde uygulanabilecek olsa da hükümetlerin felaketi önlemek için bireyleri evde tutacak kanuni düzenlemeleri yapması ve bu düzenlemeleri evrensel etik kurallarına dayandırması felsefi bir gerekliliktir.
*Felsefe doktora adayı
1- Hardin, Garrett. “The Tragedy of the Commons.” Science Vol. 162, Issue 3859, pp. 1243-1248.