Toplumsallaşmanın bitimi: Salgın dışarı birey içeri
Toplumsallaşma aşamasında korku ve yasaklar bireyleri davranışlarında rasyonel olmayan değişimlere itebilir, zira bunu iki günlük sokağa çıkma yasağında gördük.
Hakan Bahçeci
Tüm bu acıların ve kara günlerin ortasında, bireyin kendisi olabilmesi nasıl da yalnızlık ve ev ile ilişkilendirilebilir öğrenmiş olduk. Yapmakta olduğum çalışmayı ertelememe neden olan tam da sahaya ineceğim zamanlarda baş gösteren bu veba, belki de insanın en derin şeylerini keşfetmesine bireyin kendini bilip tanımasına neden olabilir. Kendimi evin kilerine kapatırken tüm her şeyin geçmesini bekleyen bir insana dönüştüm, bu kadar kısa zamanda herkes ile nasıl da ilişkimi/etkileşimi kestiğimi düşünüp duruyorum. Ben bunları yazarken aslında bu şekilde davranmamı sağlayan etmenler nelerdir cevap verebilecek güçte biri olduğumu kendime nasıl itiraf edebilirim. Bunu sürecin sonunda göreceğiz.
Fareler ve insanlardan veba ve insanlara evrilen bir dönem birilerini ezme alışkanlığından kendimizi sakınmaya çekilmeye giden zamanlar. Bu çekilmenin anlamı nedir, nasıl oluyor da kendimizi bu kadar kolay geri çekiyoruz, korku mu, yoksa hapishane kavramına benzese de olgusal olarak bunun gerçek olmayacağının bilinci mi asıl nedeni?
Tüm bunların arasında toplumu düşünmeden edemiyor insan (Bir de kalabalık aileye dönüp çalışmak için tek uygun yer kiler ise ve zamanınız varsa bir başka oluyor). Değişen birey perspektifinden toplumu anlamaya çalışmak post-modern paradigmaların en güçlü yanını oluşturur, birey endeksli akılsal yaklaşım ile eylemliliğin topluma etkisi. İşte benim vurucu noktam toplumun her zaman hazır ve bitmiş elle tutulur bir şey olduğunun çok ötesinde bir düşünce bu şüphesiz. Söylemim George Simmel’in değindiği noktaların çoğunu barındırıyor, insanları mikroskop altına koyup atomize ederek incelediğinizde aslında bireyler arasındaki dar ağların geniş ağlara etkisi olduğunu, toplumun bu sürecin sonunda toplumsallaşma evresinde bir yerde geliştiğini görüyorsunuz. Bitmeyen bir devinim, süreklilik hali lineer bir yapıda olmayan, bükülen daralan esneyen bir yapı bu ve temelini birey ile küçük gurupların eylemlerinden alıyor.
Toplumsallaşma aşamasında korku ve yasaklar bireyleri davranışlarında rasyonel olmayan değişimlere itebilir, zira bunu iki günlük sokağa çıkma yasağında gördük.
Bireylerin eylemlerini ve etkileşimlerini azaltmaları toplumsallaşmaya da bir şekilde darbe vuruyor, eylemsellik sergilemeyen sosyal ağlarında azalmaya giden birey toplumsal olan şeylerin de azalmasına neden olmaktadır diyebiliriz, aktörlerin etkileşim ve karşılıklılığı beslenen ve bu sürece dayanan topluluklar ortadan kalktı mı toplumsallaşma kavramı anlam yitimine uğrar. Peki bizlerin bu süreçte toplumsal bir yapı sergilediğimiz nasıl söylene bilir, birey kendini geri çekti mi daralan ağlarında tercihli seçimler yaparak kapalı bir ağ boyutuna geçmekte ve diğer aktörler ile köprüler kurmamaktadır, açık bir ağ yapısı kaybolmakta, kendi halinde az ama değişen sayılarda kapanmış, düğümleri bozulmuş eylemselliği olmayan guruplar ortaya çıkmıştır bunu oluşturan şey salgın ve korku yönetiminin ta kendisidir, böylece toplumsallaşma gitmiş dar gruplar dar ilişkiler eylemsizlikler görülür olmaya başlamıştır diye biliriz.
Peki toplumsallaşma nereye kaydı, bir yerlerde insanlar hala bir araya gelmekte etkileşimler kurmakta ve soyut olgular ile varlıklarını sürdürmektedir, etkileşimler eylemler kopan köprüler daralan ağlar somut olarak toplumsallaşmayı yok ederken, birey sanal dünyada kendi varlığını, kültürünü, mizahını ve dilini yaşatmaya çalışmaktadır, toplumsallaşma elle tutulur olmayan ama görülen hissedilen bir mecraya böylece daha yüksek oranda taşınmış gibi görünüyor, salgın dışarı çıkmış bizler içerideyiz, toplumu oluşturan tüm etkileşimler neredeyse kopmuş, beden anlamsızlaşmış, eller ve ses ilişkiyi kesmiş, toplumsallık kendini uçurumdan bu çekilme ile atmış, ama ev ve yalnızlık sayesinde görselin gücü ile kültürünü dilini ve varlığını sanala taşımış, artık birey, uzaktan görmeden dokumadan toplumsallaşma sürecinde kendini var etmeye başlamıştır, sahi hikayeler, anılar, efsaneler, kitaplar, mitler, şakalar her şey toplumsallaşmaya yarayan tüm olgular ve ağlar kimse olmadan varlığını kayıplarda (internet) sürdürmekte. Şimdi ne diyeceğiz, salgın toplumsallaşma kavramını değiştirip sanal dünyaya mı taşıdı? Kültür artık bizler arasında değil sadece görüntüde mi? Peki bu yeni oluşan dünyada sancılı bir dönemin habercisi mi.?
-Etkileşim olmaz ise toplumsal tabakalar oluşmaz.-