Panikle marketlere neden koştuk?
Covid-19 sebebi ile oldukça belirsiz ve tehdit oluşturan bir durum içindeyken 10 Nisan Cuma akşamı saat 22.00’de açıklanan sokağa çıkma yasağı aynı zamanda güvensizlik hissini de tetikleyerek paniğin büyümesi için gerekli çevre koşullarını aniden oluşturmuş oldu. Dolayısı ile o dakikadan sonra yapılan mantıkdışı davranışların hepsi, alt beynin hizmetine girmiş insanın hayatını kurtarma çırpınışları olarak karşımıza çıktı.
Berna Görgülü Çelik*
Adını Yunan mitolojisindeki doğa tanrısı ‘pan’ dan alan ‘panik’ , aniden gerçekleşen korku, kaygı ve endişe nöbeti olarak özetlenebilir. Bakir ormanlarda gezenlerin ansızın karşısına çıkarak onları korkutan ‘pan’ aynı zamanda yüzü keçi vücudu insan, yarı insan yarı hayvan bir görünüme sahiptir. Birdenbire hayatımızın ortasına düşüp, bizi hareketsiz bırakan virüs ‘Covid-19’, tıpkı doğa tanrısı ‘pan’ gibi aniden ortaya çıkıp herkese panik yaşatırken, aynı zamanda bizi, zihnimizin içindeki ilkel, yarı insan yarı hayvan, mantıksız ve karanlık tarafı ile tanıştırdı.
İnsan beynini iki katlı dubleks bir eve benzetebiliriz. Çocukluk yıllarında bunun ilk katı oluşur, burası dürtüsel kararlar aldığımız, savaş ya da kaç pozisyonuna bizi getiren, saldırganlaştıran, kaçıran, medeni olmayan; yani adeta bir hayvan beyni gibi çalışan ‘alt beynimizdir’. Üst beyin oluşmaya eğer şartlar elverişli ise üç yaş sonrası başlar, ömür boyu da inşası devam eder. Şartların elverişli olması için de çocuğa bakım veren kişinin çocuğun dürtüsel patlamalarını, öfke nöbetlerini, içinden çıkamadığı duygu karmaşalarını regüle etmesi, onu sakinleştirmesi ve genel olarak onunla birlikte bu duygu karmaşalarına kapılmaması gerekir. Bu şartlar gerçekleşirse daha mantıklı kararlar alan, olumsuz yaşam olayları karşısında daha sakin davranabilen, daha duyarlı davranan ‘üst beyin’ katmanı oluşur ve bu oluşum sayesinde çıkarları ortak olan insanın bir arada yaşayabilmesi kolaylaşır. Fakat ne yazık ki herkes elverişli şartlarda büyüme ayrıcalığına erişemediğinden, üst beyin gelişimi bu kişilerde başlangıç düzeyinde kalabilir. Beyni iki katlı dubleks bir eve benzetmiştim, üç yaşa kadar çocuklarda bu dubleks evin üst katı oluşmaz. Yani şöyle düşünün eve girdiniz, ilk kat dayalı döşeli, bakımlı, çok güzel; fakat üst kata çıkıyorsunuz inşaat halinde duvarda tek bir çivi dahi yok, harap ve bitap. Üst beyni tam gelişemeyen kişi, tıpkı bir çocuğun yaptığı gibi dürtüsel patlamalar, mantıksız kararlar, aşırı duygusal iniş çıkışlar yaşayabilir.
Panik, yoğun korku, kaygı nöbeti olsa da; aslında tehlike durumlarında koruyucu işlevi olan da bir duygudur. Diyelim ki bir ormandasınız ve hiç bilmediğiniz, saldırgan görünen bir hayvanla karşılaştınız, burada panik duygusu yaşarsınız ve bu panik duygusunun oldukça koruyucu bir işlevi vardır. Çünkü panik, alt beyni aktifleştiren, kişiyi savunma pozisyonuna getiren, ani kararlar aldırabilen ve gerekirse saldırmasını sağlayan hormonlar salgılatır; dolayısı ile bu hayvana karşı kendinizi savunmak için, mantığınızı devre dışı bırakabilir ve bulunduğunuz duruma bir çözüm geliştirebilirsiniz.
Panik duygusunu ortaya çıkaran ise sadece ormandaki vahşi hayvan değildir. Belirsizlik, güvensizlik ve dolaylı da olsa tehlike panik duygusunu yaşamak için oldukça yeterlidir. Covid-19 sebebi ile oldukça belirsiz ve tehdit oluşturan bir durum içindeyken 10 Nisan Cuma akşamı saat 22.00’de açıklanan sokağa çıkma yasağı aynı zamanda güvensizlik hissini de tetikleyerek paniğin büyümesi için gerekli çevre koşullarını aniden oluşturmuş oldu. Dolayısı ile o dakikadan sonra yapılan mantıkdışı davranışların hepsi, alt beynin hizmetine girmiş insanın hayatını kurtarma çırpınışları olarak karşımıza çıktı. İki saat sonrası için ilan edilen sokağa çıkma yasağının toplamda ne kadar süreceğinden, yasağın neleri kapsayacağından, hangi durumlarda dışarı çıkma izni olacağından kimse haberdar olmadığından, en temel fizyolojik ihtiyaç olan ‘açlık’ı gidermek için birçok kişi hem kendi hem başkalarının sağlığını tehlikeye attı o gece. Görünen resmi okurken o saatten sonra sokağa çıkanları değersizleştirip aşağılamak, yanlış bir okuma olacağı gibi, empatiden de uzaklaştıracak, dolayısı ile ego bütünlüğüne zarar verecektir.
Freud’un ruhsal topografik modeline göre ruhsal aygıt; yani bizi biz yapan kısmımız id, ego, süperego adı verilen üç ayrı katmandan oluşur. Bu yazının konusu olmadığı için kısaca değineceğim bu katmanları şöyle özetleyebilirim. İd dürtüsel, arzu duyan yanımız, süperego yasak ve kuralların depolandığı alan, ego ise yetişkin olarak dış dünyada var olmamızı sağlayan, mantıklı kararlar aldıran, duygu regülasyonlarını yapan, yazının başında bahsettiğim üst beyin mekanizması gibi çalışan yapıdır. İd arzu ettiğine kavuşmak için her şeyi yapacak bir çılgındır; fakat idin arzu nesnesine giderken yolunu süperego keser ve ona parmak sallayarak geçiş izni vermez. Süperego geçiş izni vermeyince id yerinde durmaz, çıkış için başka yollar arar. İşte bu noktada imdadına ego yetişir, idin yoluna devam etmesi için süperegodan geçiş izni alan egodur. Fakat bunu yaparken idden gelen dürtüler kılık değiştirerek süperegonun huzuruna sunulur ve geçiş izni alınır. Bunu şöyle örneklendirebilirim. İd öfke duyduğu kişiye saldırmak, zarar vermek ister; süperego ise bunu izin vermez, başkalarına zarar vermenin yanlış olduğunu söyler. Bu durumda ego, iddeki öfkenin dışarıya çıkması için onu -pasif agresif- bir forma sokar ve zarar vermek istediği kişinin istediklerini yapmayarak; yani onu öfkelendirerek duruma bir çözüm geliştirir. Dolayısı ile öfke dışarı çıkmış, pasif agresif bir forma büründüğü için süperegodan geçiş izni almış ve barış sağlanmış olur. Bütün bu süreçler bilinçdışı olarak gerçekleştiğinden, içeride bu hummalı çalışma olurken biz bunun farkında olmadan yaşamımıza devam ederiz. Farkında olduğumuz tek şey idin süperego engeline takılıp ortaya çıkaracağı huzursuzluk duygusu ve çözüm sağlandıktan sonra yaşanılan rahatlamadır. Ego gelişiminin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi, tıpkı üst beynin gelişimi gibi sağlıklı bir bakımveren sayesinde olur. Dolayısı ile herkeste ego bütünlüğü sağlam ve tutarlı değildir. Ego bütünlüğü sağlam ve tutarlı olmayan kişi idden gelen dürtülerin çıkışı için bir çözüm bulamayacağından, dürtü patlamaları ve ardından gelen suçluluk duyguları ile uğraşır hayatı boyunca.
Dolayısı ile ego bütünlüğü oldukça önemli ve kıymetli bir meseledir; az önce değindiğim gibi herkes ego bütünlüğünü sağlayacak şartlarda büyüme ve yaşama şansına sahip olmadığından, bunu sağlayan her şey hem bireysel olarak, hem de toplumsal olarak çok değerlidir. Bunun için ise ötekini değersizleştirmek, aşağılamak, küçümsemek yerine ötekine empati kurmaya çalışmak, iyi olana sahip çıkmak ya da iyi hale getirmek için uğraşmak gerekir. Ötekini değersizleştirmek kısa vadede içeride hissedilen değersizlik duygusunu atmaya, dolayısı ile rahatlamaya hizmet ediyor gibi görünse de, uzun vadede kutuplaştırıcı bir tarafı bulunduğu için ego bütünlüğünü tehdit eden, dolayısı ile kişiyi huzursuz hissettiren bir söylemdir. Uzun vadeli olmayan, günü kurtaran çözümlerin ne kadar hırpalayıcı olduğunu görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz gibi görünüyor; bu kaotik ortam içinde kendimize yapacağımız en büyük iyilik ‘ruhsal aygıt’ımız için günü kurtaran kısa vadeli tamponlar yerine, uzun vadeli çözümler aramaktır diye düşünüyorum.
*Uzman Klinik Psikolog, Psikoterapist