Korona günleri: Yüzleşmek & yüzleşememek
Karantina günlerinin bizlerden götürdükleri kadar bizlere kazandıracakları da var gibi görünüyor. Terazinin olumsuz tarafını görüp, ona göre tedbirler almayı ama beraberinde de kazandıracaklarına odaklanmayı öneririm. Şimdi bütün dünya terapiye gitmiyor ama çoğunlukla terapide çalışılan bir durumla karşı karşıya, yüzleşme ile.
Aşkın Haskaya Suna*
Gezegenimiz sessizlikte. Her ne kadar alınan tedbirleri yeterli görmesek de, eksikleriyle beraber belki de yüzyıllardır olmadığı kadar sessizlik içinde. Dinleniyor… Uzayı, astronomiyi pek bilmesem de bildiğim şey, gezegenimize her türlü zararı Dünya’nın verdiği, insanın verdiğidir. Ses, karbondioksit, siyanür, nükleer …
Sessizlik. Zorunlu istirahat. Dünyanın şu andaki hali bu. İnsanlar için farklı zorlukları olsa da diğer canlılar için sanki hayatın yeniden keşfi gibi… Sosyal medyada doğanın yeniden doğuşunu andıran pek çok fotoğrafla karşılaşıyoruz. Hayvanlar şehirlere iniyor ve sanki, onların insanları merak eder karelerine de rastlıyoruz. Korona virüsüyle mücadelenin önemli bir ayağının bulaşma oranını azaltmak ve böylelikle sağlık sistemini ayakta tutup, daha az kayıpla dönemi bitirmek olduğu, tüm dünyada kabul edilen ve önemli oranda da uygulanan bir gerçek. Bunun için de sokağa çıkma yasağının virüsle mücadele çerçevesinde düzenlenmesi gerekirken ülkemizde yaş aralıklarına kısıtlama getirilerek ve ekonomi merkezli olarak, hafta sonunu kapsar şekilde yapılıyor olmasını anladığımı söyleyemem.
Genel bir yasak gelmedi, gelir mi acaba? Virüsün ciddiyetini görmekte zorlanan bir toplumumuz var. Elbette virüsü tam da olması gibi değerlendiren önemli bir kesim de var. Toplumdan gelen bir bilinçlilik ile belki genel ve olması gereken süreli bir yasak gelebilirdi! Peki neden bu bilinçlilik gelişmiyor olabilir? Oysa herkes, söylemlerle veya hangi televizyon kanalları aracılığıyla olsa da bir bilgi akışına sahip. Hepsinde aynı rakamlar ve uyarılar var ve o rakamlar ki her gün artmakta… Evet bir umursamazlık, bize bir şey olmazcılık, alınan tedbirleri yeterli görmecilik, eğitim eksikliği vs var. Yine de bunların, durumu yeterli oranda açıkladığını düşünemiyorum. Bunlara bir neden de ben ekleyeyim; Yüzleşememek! Bilinçdışı bir şekilde işleyen yüzleşme korkusu.
Yüzleşmek, sosyal hayata mesafe koymak, bireyin eninde sonunda kendisi ile kalması demektir. Çoğumuzun hiç yapmadığı, yapmak istemediği, hep kaçtığı ama mutlaka yakalanacağı (kanaatimdir) haldir. Yakalandığında tekrar kaçtığı bir hesaplaşmadır, yüzleşme. Bireyin kendi ile yüzleşmesidir. Hayatın muhasebesidir. Hiç kolay değildir. Terapidir yüzleşme, terapinin kendisidir. Yalnızlıktır. Kalabalıkların içinde olup yine yalnız olmaktır, kendi içinde varolabilmedir. Yeniden doğuştur. Sancılı bir doğumdur. Yeniden ana rahminden fırlatılmak gibidir. Yüzleşme, bu defa, kendi içinde kendini doğurmadır… Kendinden kaçarken, kendine yakalanmaktır. İşte bu nedenle yüzleşmek çok zordur. İşte bu nedeni de kapsayan bolca sosyallik içindedir insan canlısı. Kendinden kaçarken, kendisine yakalanmak istememektedir. Yüzleşmek, kendine yalnızlık alanı açmaktır. En sonunda derin bir nefes almaktır. Acı verici, suçluluk, boşluk ve hiçlik, korku, öfke, kaygı, depresyon, kızgınlık duyguları … ve bilumum duyguya kapı açar, yüzleşme. Bu duygular bazen, sevdiklerimizin bize yaptıklarını (da) sorgulatır. Yüzleşme, işte o zaman (onlarla da ilgili olarak) gerçeklik algısını da dağıtabilen bir süreçtir. ‘’Gerçek neydi? Gerçek, varolan mı yoksa kurduğumuz ve gerçek dediğimiz miydi? İnanmak istediğimiz miydi? Gerçek, kendimize yaptığımız yolculuk muydu? …’’ diye sorguladığımız zaman dilimidir yüzleşme.
İşte bunlar ve daha başka pek çok nedenle de yalnızlıktan kaçıyor, bolca sosyalleşiyor, etkileşiyoruz. Sosyalleşmek bazen sadece sosyalleşmektir. İnsanın sosyal, etkileşimli bir varlık olmasıdır bazen. Fakat bazen, sadece kendinden kaçmaktır ve kişinin kendine bile söyleyemediği, kendinden bile gizlediği bir kaçıştır. Kendine yeten, kendini tanıyan, kendine dayanan bireylerse yalnızlığa daha dayanıklı ve yüzleşmeyi başarırlar. Ve hatta kendinden kaçmayı gerektirecek süreçlerden ve ilişkilerden imtina eden hayatları vardır. Yüzleşme her daim içinde acıyı saklar halde bir köşede sahibini bekler.
Yüzleşmeyi bir nebze aktardıktan sonra bakalım neler oluyor: Öyle sıcakkanlı bir toplumuz ki, sabah uyanır uyanmaz başlayıp, gece uyuyuncaya kadar birileri ile temas halindeyiz. Bu "temas halinde olmada’’ tabii ki kapitalist sistemin insan üzerindeki etkilerini de yok sayamayız. Hatta yüzleş(e)meme de yani insanın kendi çıplak gerçeğini gör(e)memede önemli aktördür kapitalizm. İnsanı talepkar, haz ile yaşayan bir varlık haline getirerek… Ve kendinden kaçan, kolay yönetilen varlıklar yaparak, fazlasıyla etkendir kapitalizm. İnsan kendi gerçeğini görebilse; kula kul, sisteme kul olması da o nebze zor olur. İnsanın bireysel bağımsızlığı- üretimi, yaratıcılığı gelişir, kendini gerçekleştirmesi mümkün olur. İnsan özgür olur. İçinde gizli, hapsolmuş varlığı özgür olur. Özgür insan, özgürlüğü kapsayan sisteme onay verir ve yüzleşmek aslında zor olduğu kadar her türlü sisteme de zarar verendir. Hem de en küçük gruplardan başlayarak! Bir nevi uyuyan dev uyanmış olur. Kişinin içinde bulunduğu sistemde, kişiye uymayan-zarar veren nüveler varsa, sistem değişmek zorundadır! Kurulu sistem bozulmuştur artık. Kişiden başlayıp, dahil olduğu her sistemi etkileyen bir süreçtir. İşte böylesine zor bir şeydir yüzleşmek. Değişeceksin ama önce acı çekeceksin. Zor, çok zor olabiliyor! Ruh sağlığı alanında terapinin kendisi, bir çeşit terapist desteğinde yüzleşmedir. Yani bir çeşit acı çekme ama kendini bulup, gerçek kendiliğine ulaşmadır. Yüzleşmeye giden süreçte de sistem bozulmuştur. Hayatın olağan akışında kişinin sisteminde bozulmalar olduğu zaman; duygu-düşünce-davranış dünyasındaki problemlerden ötürü terapiye başlar. Genel yanılgı ise, kişinin terapiye gidip her seans oradan mutlu çıkacağıdır. Oysa gerçek, kişinin benliğinde varolan sıkıntının dışarıdan yapılacak güzellemelerle iyileşmeyeceğidir. Geçici bir iyilik hissedilebilir (iyi hissetmesi ve güçlenmesi planlanan süreçler de olabilir). En nihayetinde aşama aşama kendi ile yüzleşmeye başladığında, varolanın anlamını bulacaktır ve kişi mutlu olacaktır. Yüzleşmek yani kendine dayanmak bu kadar zorken ve terapiye farkındalık ile başlandığında bile çok zor olan yüzleşmenin, şimdilerde hem de bir virüs nedeniyle kendimize maruz kaldığımız şu günlerde olması çok çok daha zordur. Farkında olduğumuz ya da belli belirsiz farkındalık yaratan bir sürece gebe görünüyor karantina günleri. Evlerdeyiz etkileşimden uzak, yalnız fiziksel mesafe ile değil daha fazlasıyla uzağız. Eninde sonunda kendimiz ile kalıyoruz. Kendimizden kaçmak için imkanlar sınırlı, eninde sonunda kendimize yakalanıyoruz. Hani belli belirsiz bizi rahatsız eden duygu, düşüncelere yakalanıyor oluyoruz. Eninde sonunda hayatın hesaplaşmasını yapıyor oluyoruz. Virüsün varlığının yarattığı sıkıntılara, tehlikeye bir de belli belirsiz varoluş hesaplamamız ekleniyor. Bundan dolayı da evlerde kalmak tüm uyarılara rağmen daha çok zor oluyor diyebilirim. Bir nefes almak için sokağa çıkmak bu yüzden, içinde çok anlam barındırıyor olabilir!
İnsanın bilmediği şey, belirsizlik, onu korkutur. Belirsizlikte insanın gücü, kontrol alanı ya yoktur ya sınırlıdır. Şimdi evlerde kaldığımız bu günlerde bizi nelerin rahatsız ettiğine odaklanabilir, bunları adlandırmaya çabalarsak belirsizlik olmaktan kalkar. Durumumuza uygun adlandırma yapabilirsek ya da adlandırmaya yakın bir anlam bulabilirsek, bu artık belirsizlik değildir. Yine de korku duyabiliriz ama böylesi bir anda duyulan korku belirsizlikteki korku ile aynı olmayacaktır. Kişi kendisiyle kalmanın adını koymaya çalışınca yüzleşmeye yakın olabilir. Ve inanın bu kişiyi rahatlatır, içinde gelişebilecek tüm acıya rağmen. Doğanın kendini yenilemesi, yeniden keşfi gibi insan, kendini yeniden keşfetmiş olabilir. Yüzleşmek, kendini yeniden keşfetmek, yeniden doğurmak olacak. Korona virüsü, dünyaya yeni bir başlangıç yapılmasını zorunlu kılıyor, insandan başlayarak. Karantina günlerinin bizlerden götürdükleri kadar bizlere kazandıracakları da var gibi görünüyor. Terazinin olumsuz tarafını görüp, ona göre tedbirler almayı ama beraberinde de kazandıracaklarına odaklanmayı öneririm. Kişi sürecin götüreceklerini bir noktaya kadar kontrol edebilir, buna hazır olarak da kişisel anlamda kayıpları azaltabilir. Fakat kazanımlarını kendi belirleyebilir, buna hazırlık da yapabilir. Şimdi bütün dünya terapiye gitmiyor ama çoğunlukla terapide çalışılan bir durumla karşı karşıya, yüzleşme ile. Varolma sancısı çekilen günlerin bu günlerin kişisel kazanımları da olmasını dileyerek bitireyim yazıyı.
*Klinik Psikolog/ Psikoterapist/ Hipnoterapist