Korona virüsü, Çin rüyası ve ÇKP’nin geleceği
Virüs, Çin politik ekonomisine yaptığı etkiyle Başkan Xi’nin Batılıların söylediği gibi yeni bir Mao olup olmadığını, Mao ve Deng gibi büyük bir krizin üstesinden gelip gelemeyeceğini gözlemlemek için Çin gözlemcilerine iyi bir fırsat sunuyor.
Emre Demir*
Aralık ayından bu yana Çin denince dünyanın büyük bir kısmı gibi Türkiye’de de oluşan kanı neredeyse hep korona virüsüyle ilgili. Bu süre zarfında Çin’den gelen haberler ağırlıklı olarak ya virüs bulaşma ve virüs kaynaklı ölüm sayıları ya da virüsün kaynağı olduğu düşünülen vahşi hayvan tüketimi ile ilgiliydi. Ülkenin korona virüsü ile mücadelede nispeten başarılı olması ve virüsün merkezinin önce Avrupa’ya ardından da ABD’ye kaymasıyla Çin’den gelen virüs kaynaklı haberlerin sayısı da azalmaya başladı. 17 Nisan Cuma günü yayınlanan verilerle birlikteyse gözler krizden önemli ölçüde etkilenen Çin ekonomisine, ilgili haberlere ve analizlere çevrildi.
Çin, virüsle olan mücadelesinde başarılı olmasını toplumsal hareketliliği en aza indirmesine ve virüsün çıkış noktası olan 11 milyon nüfuslu Vuhan kenti ile 60 milyon nüfuslu Hubei eyaletini ülkenin geri kalanından soyutlamasına borçlu. Bu sıkı önlemler pek tabii ki üretimin ve hizmet sunumunun büyük bir kısmının ve bununla bağlantılı olarak da tüketimin kısıtlanmasını gerektirdi. Üretimin ve faaliyetlerin azalması da beklendiği üzere ekonomiyi derinden etkiledi.
Çin ekonomisinin üç aylık büyüme verileri 1992 yılında tutulmaya başlandı. Ülke, 1980’li yıllar öncesinde ekonomik hesaplamalarını sosyalist ekonomi modeline göre yaptığından bu döneme ilişkin veriler geçmişe dönük tahminlere dayandırılıyor. Son açıklanan verilere göre, Çin ekonomisi bu yılın ilk üç ayında yüzde 6,8 küçüldü. Böyle bir daralma Çin ekonomisinde 1970’li yıllardan bu yana ilk kez yaşanıyor. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’in ilk çeyrekteki daralmasının dünya ekonomisine ve pek tabii ki Türkiye ekonomisine etkisi olumsuz olacak. Özellikle de 2018 yılında Çin’in küresel ekonomik büyümeye katkısının toplam büyümenin yüzde 27,5’i düzeyinde olduğu düşünüldüğünde. Ne var ki bu yazının amacı, Çin ekonomisindeki daralmanın dünya ekonomisine etkisini tartışmak değil, Çin devleti ve Çin Komünist Partisi (ÇKP) ile Çin toplumu arasındaki ilişkiye etkisini ele almak.
Bugün halen iktidarda olan Xi Jinping’in 2012’de ÇKP Genel Sekreteri, 2013’te de Çin Devlet Başkanı olması özellikle Batılı medyada ve akademide yıllardır bekledikleri reformcu liderin ülkenin başına geçtiği umudunu doğurdu. Bu yanılsamaya göre, Xi ile birlikte Çin, modernleşme kuramının öngördüğü üzere, ekonominin serbestleşmesinin ardından siyaseti de serbestleştirecek ve Çin’de Batılı anlamda demokrasi rüzgârı esecekti. Ne var ki Xi yönetimi altında ÇKP, beklentilerin aksi yönünde adımlar attı ve toplum üzerindeki denetimini artırmaya başladı. İşler beklenenin aksine gelişince Batılı medya ve akademi yaşadığı hayal kırıklığıyla bu kez Xi’nin ‘Mao’laştığından ve hatta Mao’dan bile daha güçlü bir lider konumuna yükseldiğinden bahsetmeye başladı. Peki, Çin siyasetinde durum gerçekten Batı'da bahsedildiği gibi mi?
Her ne kadar 2000’li yıllara kıyasla Xi ve ÇKP’nin toplumu daha fazla baskıladığı doğru olsa da Mao dönemindeki gibi tamamen denetimleri altına alabildiğini söylememiz mümkün değil. Dahası Xi’nin gücünü bırakın Mao’nunkiyle kıyaslamayı, ciddi bir muhalefetle mücadele etmek zorunda olan reformcu lider Deng Xiaoping’inkiyle bile kıyaslamak abartılı olur. Her iki lider de Japon işgalini ve Çin toplumsal hafızasında çok önemli etkiye sahip olan ülkenin yarı-sömürgeleştirilmesini anlatan “utanç yüzyılını” sonlandıran devrimci kadroda yer aldıkları için halkın gözünde çok büyük meşruiyete sahipti. Bu meşruiyet sayesinde Mao, milyonlarca insanın ölümüne neden olan Büyük İleri Atılım ve toplumsal altüst oluşa neden olan Kültür Devrimi deneyimlerine, Deng da 1989’da Tiananmen Meydanı’nda yaşananlara yol açan kararı almasına rağmen son nefeslerini verene dek ülke yönetiminde söz sahibi olmuşlardır.
Xi içinse aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor. Xi, Mao ve Deng’in aksine bir devrimci geçmişe sahip değil. Aksine her ne kadar babasının devrimci lider kadrosunda yer almasının faydasını görmüşse de ÇKP’nin basamaklarını asıl olarak siyasi mücadeleler ve idari başarılar neticesinde tırmanmış bir parti görevlisi. Yani bugün elde ettiği gücü büyük ölçüde partiye borçlu. Bu nedenle de kararlarında her şeyden önce ÇKP’yi önceliyor. (1) Öyle ki ÇKP’nin 2017 yılında gerçekleştirilen 19'uncu kongresinde Xi, Mao’ya referansla sarf ettiği “doğu, batı, kuzey, güney parti her şeye öncülük eder” sözleriyle ÇKP’nin Çin toplumundaki merkezi konumunu vurgulamış ve iktidarı süresince bu konumu güçlendirmek için gerekli hukuki ve idari düzenlemelerin yapılmasını sağlamıştır. Ne var ki Xi’nin ÇKP’nin her şeye liderlik ettiğini söylemesi yeterli değildir. Asıl yapılması gereken partinin toplumsal meşruiyetinin devamının sağlanmasıdır. Bunun için de ÇKP’nin toplumsal refah artışının devamını sağlayabilecek yegâne güç olduğu söylemini gerçeğe dönüştürmesi gerekiyor.
Bunun Xi’nin literatüründeki karşılığı “Çin rüyası”. Xi, ilk kez 2013 yılında bahsettiği Çin Rüyası’nı, ÇKP’nin 2049 yılına kadar “Çin’i müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel olarak gelişmiş, ahenkli ve güzel, büyük, modern sosyalist bir ülkeye” dönüştürmesi şeklinde tanımlıyor. ÇKP yönetimi, Çin Rüyası’nı gerçekleştirme yolunda iki ara hedef daha belirlemiş durumda. Buna göre, öncelikli hedef olarak ÇKP’nin 100. kuruluş yıl dönümü olan 2021’e kadar Çin’de aşırı yoksulluk ortadan kaldırılacak ve Çin, orta halli müreffeh bir toplum haline gelecektir. Sürecin ikinci aşamasında ise 2035 yılına kadar sosyalist modernizasyonun gerçekleştirilmesi hedefine ulaşılacaktır. (2) Kısacası, Çin rüyası ile Xi ve ÇKP’nin amacı, orta sınıfların hem tüketici hem de üretici olarak merkezi bir role sahip oldukları burjuva Çin’ini inşa etmektir. Diğer bir deyişle, Xi’nin hitap ettiği ana kitle, Çin halkının 500 ila 600 milyonluk kısmını kapsayan Çin orta sınıfı. ÇKP, Çin orta sınıfının rüyasını onlarla birlikte ve onlar için hayal ediyor. (3)
Korona virüsü denkleme tam da bu noktada giriyor. Xi’nin ÇKP’yi Çin halkının, özellikle de orta sınıfların hizmetkarı olarak konumlandırması, virüs ile mücadelede özellikle ilk haftalardaki başarısızlığın faturasının da partiye ve Xi’ye kesilmesine neden oluyor. Her ne kadar merkezi hükümet Xi’yi kahramanlaştırmaya çalışmış ve başarısızlığın sorumluluğunu yerel yöneticilere yükleyip Vuhan ve Hubei Parti Sekreterlerini görevden almışsa da Çin toplumunun bir kısmı bu hikâyeye inanmış görünmüyor. Aksine iş insanlarından akademisyenlere ve bağımsız gazetecilere kadar toplumun farklı kesimlerinin temsilcileri korona virüsü ile mücadelenin başarısızlığını Xi’nin yönetimindeki merkezi hükümete bağlıyor.
Xi ve merkezi hükümeti sorumlu tutanlardan biri, Çin’in önde gelen iş insanlarından Ren Zhiqiang. ÇKP üyesi ve aynı zamanda da Devlet Başkanı Yardımcısı Wang Qishan ile yakın ilişki içinde olan Ren’a göre, Xi insan hayatını hiçe saydığı ve toplumsal sağlık krizini kötü yönettiği için Çin’de binlerce kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu ve dünya çapında hasara yol açtı. Dahası Ren, Xi’yi “imparator olmaya devam etmekte ısrar eden çıplak bir soytarı” olarak tanımlayarak eleştirilerinin dozunu Xi’nin halkın gözündeki konumunu sarsacak düzeye tırmandırdı. (4) Tahmin edileceği üzere bu eleştiriler ÇKP tarafından karşılıksız bırakılmadı. Mart ayının ortalarına doğru “ortadan kaybolan” Ren ile ilgili resmî açıklama yaklaşık bir ay sonra 8 Nisan’da geldi. Açıklamaya göre Ren, yasaları ve parti kurallarını ciddi şekilde ihlal ettiği suçlamasıyla göz altına alındı. Ren’in akıbetini ilerleyen günlerde hep beraber göreceğiz.
Çin’de Xi’yi süreçteki yetersizliği nedeniyle eleştiren tek kişi Ren değil elbette. Ülkenin önde gelen liberal entelektüellerinden Xu Zhangrun da “Kızgın insanlar artık korkmuyor” başlıklı uzun yazısında korona virüsü ile mücadelenin başarısız olmasının gerekçesi olarak sistemin merkezine kendisini oturtan ve böylelikle sistemi yozlaştıran Xi’yi gösteriyor. (5) Pek çok Çin vatandaşının sosyal medya paylaşımlarında da, özellikle de korona virüsüne dikkatleri ilk çeken Li Wenliang’ın ölüm haberinin alınmasının ardından yapılan paylaşımlarda, Xi yönetimine yönelik benzer eleştirileri görmek mümkün. Çin sosyal medya platformlarında Li hakkında yapılan 800 milyondan fazla paylaşımın bir kısmında “ifade özgürlüğü istiyoruz” ve “hükümetin yalanlarını biliyoruz” etiketlerinin kullanılması, hem virüs ile mücadelede merkezi hükümetin payının olduğunu düşünen hem de hükümetin gerçekleri gizleme çabasından rahatsızlık duyan azımsanmayacak bir kesim olduğunu gösteriyor. (6)
Xi’nin başında bulunduğu ÇKP ve merkezi hükümete yönelik eleştiriler entelektüellerin yazılarıyla ve vatandaşların sosyal medya paylaşımlarıyla sınırlı kalmamış, doğrudan protestolar şeklinde de kendisini göstermiştir. Her ne kadar Xi’nin 10 Mart’ta gerçekleştirdiği Vuhan ziyareti sırasında gerekli önlemler alınmış ve en azından basına yansıyan protestoların gerçekleşmemesi sağlanmışsa da ÇKP Merkezi Komitesi Siyasi Bürosu üyesi, Başbakan Yardımcısı ve aynı zamanda da Hubei eyaletinde salgınla mücadeleden sorumlu olan Sun Chunlan’ın ziyareti sırasında tüm önlemlere rağmen protestolar yaşanmıştır. Tüm bu örneklerden görüldüğü üzere, toplumun farklı kesimlerinden insanlar Xi’nin yönetimi altındaki ÇKP ve merkezi hükümeti koronavirüsü ile mücadelesindeki yetersizlikleri dolayısıyla eleştirmekte ve hükümetin meşruiyeti sorgulanır hale gelmektedir.
Son olarak değinilmesi gereken nokta, tüm bunların 2020’nin ilk çeyreğinde Çin ekonomisinin daralması ve Çin rüyası ile olan bağlantısı. Yukarıda belirtildiği üzere, ÇKP, kuruluşunun 100'üncü yılı olan 2021 yılına kadar Çin’de mutlak yoksulluğu sıfırlamayı hedeflemektedir. Bu yılın başına kadar da bu hedefini gerçekleştirmeye yönelik adımlarını kararlılıkla atmış ve mutlak yoksulluğu yüzde 1’in altına indirmiştir. Hesaplamalara göre, mutlak yoksulluğu ortadan kaldırmak için Çin ekonomisinin 2020 yılında yüzde 5,5 büyümesi gerekiyor. Ne var ki ekonominin ilk çeyrekte yüzde 6,8 oranında küçüldüğü ve korona virüsünün dünyanın dört bir yanını kasıp kavurduğu düşünüldüğünde 2020 yılı için yüzde 5,5’lik büyüme Xi ve ÇKP üst yönetimi için ancak güzel bir rüya olabilir. IMF de birkaç gün önce yayınladığı tahminlerde 2020 yılı için dünya ekonomisinin yüzde 3 küçüleceğini, Çin ekonomisininse ancak yüzde 1,2 oranında büyüyeceğini belirtti. Kısacası, korona virüsü nedeniyle ÇKP’nin Çin rüyasının ilk adımını zamanında gerçekleştirme şansı kalmadı. Sağlıkçıların virüsün uzunca bir süre daha bizlerle olacağı yönündeki tahminlerini göz önünde bulundurduğumuzda önümüzdeki süreçte Çin siyasetini hareketli günlerin beklediğini söyleyebiliriz. Virüs, Çin politik ekonomisine yaptığı etkiyle Başkan Xi’nin Batılıların söylediği gibi yeni bir Mao olup olmadığını, Mao ve Deng gibi büyük bir krizin üstesinden gelip gelemeyeceğini gözlemlemek için Çin gözlemcilerine iyi bir fırsat sunuyor.
(1) Kerry Brown, The World According to Xi, Londra: IB Tauris, 2018, pp. 30-38.
(2) http://www.xinhuanet.com/english/download/Xi_Jinping's_report_at_19th_CPC_National_Congress.pdf
(3) Kerry Brown, The World According to Xi, Londra: IB Tauris, 2018, pp. 48-49.
(4) http://credibletarget.net/notes/RZQ
(6) https://asiatimes.com/2020/02/virus-epidemic-rocks-chinas-political-elite/
*TED Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi