Tutukluluk özelinde yeni infaz yasası ve değişmeyen alışkanlıklar

Fakat öyle mi gerçekten, torba yasada ‘tutuklu’ kelimesi geçmiyor diye, bu yasanın tutuklu yargılanan vatandaşlar için doğurduğu hiçbir hukuki neticesi yok mu? Elbet var. İdeal bir hukuk sistemi içerisinde, kanunlar arasında ancak hukukçuların görebileceği, teknik bağlar vardır. Bu yazımızı yalnızca hukukçuların okuruna sunmadığımızdan söze şöyle devam etmekte fayda var; Yeni İnfaz Kanunu, tutuklu yargılananları doğrudan kapsam içerisine almamış olsa da, tutuklular için dolaylı olarak ‘hukuki’ neticeler doğurmaktadır.

Google Haberlere Abone ol

Ekrem Baş*

Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni İnfaz Yasası birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bu tartışmalar, Türkiye’de -tıpkı diğer pek çok konuda olduğu gibi- parti/politik meselelere meze edildi. Yeni İnfaz Yasası’nın, kapsam dışı bıraktığı suçlar ile eşitsiz bir düzenleme olduğu apaçık ortada.

İnsan hayatını yakından ilgilendiren bu yasa bir anlamda, uzun zaman önce en yetkili ağızlardan çıkan sözlerin gecikmeli de olsa tutulma telaşıydı. Bir yanda cezaevlerinde karıncalı televizyonlarındaki birkaç kanaldan yasa sürecini takip etmeye çalışan hükümlü ve tutuklular, öte yandan dışarıda avukatlarına sık sık gelişmeleri soran aileler. Gelecek olan küçük bir iyi haber için bütün günlerini İnfaz Yasası ile ilgili gelişmeleri araştırmaya ayırdıklarını bildiğimiz, umut bekler bırakılmış gözü yaşlı aileler.

Yasa tüm tartışmaları uhdesinde taşıyarak çıktı ve yürürlüğe girdi. Geriye karmakarışık ve neredeyse her suç tipi için ayrı infaz rejimi düzenleyen bir infaz sistemi kaldı. Fakat kapsam meselesi suç tipleri özelinde çok yoğun tartışılırken, Yeni İnfaz rejiminin tutuklu yargılananlar için ne dediği neredeyse hiç konuşulmadı. Yargılaması devam eden tutuklular kapsamın dışındadır, denip konu her defasında peşinen kapatıldı.

Fakat öyle mi gerçekten, torba yasada ‘tutuklu’ kelimesi geçmiyor diye, bu yasanın tutuklu yargılanan vatandaşlar için doğurduğu hiçbir hukuki neticesi yok mu? Elbet var. İdeal bir hukuk sistemi içerisinde, kanunlar arasında ancak hukukçuların görebileceği, teknik bağlar vardır. Bu yazımızı yalnızca hukukçuların okuruna sunmadığımızdan söze şöyle devam etmekte fayda var; Yeni İnfaz Kanunu, tutuklu yargılananları doğrudan kapsam içerisine almamış olsa da, tutuklular için dolaylı olarak ‘hukuki’ neticeler doğurmaktadır.

Buyurun… Düzenlemenin, atılı suçları kapsam içerisinde yer alan suçlardan yargılanan tutuklular için doğurduğu neticeleri anlamaya çalışalım;

İndirim kapsamındaki suçlardan tutuklu olan birinin, ceza alması koşulunda yatar yüzdesi azalıp denetim süresi arttığında cezaevinde geçireceği farazi süre yüksek oranda kısalmış oluyor. Bu durumda bir kişinin, tutuklu geçirdiği süre makul süreyi aşmış, hatta kişi tüm infazını tutuklu geçirdiği sürede tamamlamış olabilir. Bu koşulda tutuklu kişi, hükümlü olduğunda yararlanacağı yeni infaz indiriminden, henüz bu aşamada faydalandırılmalı ve derhal tahliye edilmelidir. Bu hukuki durumda olan kişinin, hükümlülerden tek farkı, re’sen tahliyesi olamayacağından, dosyasına bakan Mahkeme'nin (Soruşturma aşamasındaysa, Savcılık talebiyle Hâkimliğin) münferiden tahliye kararı alacak olmasıdır.

Bilindiği üzere, sözü çok önceleri verilen bu İnfaz Yasası, pandemi nedeniyle apar topar ülke gündemine gelip meclisten geçti ve yasalaştı. Yani itici güç, Covid-19 salgını idi. Bu nedenle sağlık durumu endişe verici olan, özellikle kronik hastalık sahibi tutukluların gösterir sağlık raporlarını dosyaya sunmaları gerekiyor. Zira unutulmamalıdır ki sağlık nedenleri, tutukluluk nedenlerinden daha önemlidir. Üstelik tutukluluk tedbiri, zaruri değil, arızidir. Yani en son raddede uygulanacak tedbirdir. Kanunumuzda alternatif seçimlik adli kontrol hükümleri yer almakta. Yasa koyucu çatık kaşlı değildir, ama şakayı da sevmez; hiçbir kanun hükmünü boş yere düzenlenmemiştir. Madem kanuni imkân var, o halde uygulanmalı.

Adalet Bakanı’nın konu hakkındaki açıklamalarından bildiğimiz üzere, Türkiye’de birçok cezaevinde Covid-19 vakasına rastlandı. Hatta cezaevinde kaptığı virüs nedeniyle vefat eden ilk mahpus müvekkilimiz Mehmet Yeter oldu. Kendisinin, Samsun Cezaevi’nde vefat etmesine mi üzülelim yoksa ailesine haber verilmeden alelacele defnedilmesine mi şaşıralım, kararsız kaldığımız bir süreç yaşadık...

Konumuza dönecek olursak; yasa der ki; ey Mahkeme! Görevin, yargılamayı sağlıklı bir biçimde yürütüp, deliller eşliğinde ulaşacağın vicdani kanaat ile maddi gerçeği ortaya çıkarmak. Bu süreçte, yargılanan kişinin ruh ve beden sağlığını da gözet. Çünkü bu konuda doğacak sorunlardan sen sorumlusun.

O halde şu sonuca varabiliriz; Sanık hakları açısından, mahkemece ihmalen alınan kararlar tutuklunun yaşamını tehlikeye sokacaksa, Mahkeme’nin hukuki sorumluluğuna gidilmesi olağandır.

Diğer bir husus, pandemi süreci içerisinde tutukluluk tedbirini incelemek gerek; Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda sayılmış olan tutukluluk nedenleri, pandemi ortamında kendiliğinden ortadan kalkmakta. Düşünün ki, değil ülkeler arası, şehirlerarası yolculuğun dahi neredeyse yasaklandığı bir süreç içerisindeyiz. Hem bir süredir, haftanın belirli günleri evden çıkma yasağı da uygulanıyor. Demek ki, bu ortamda bir tutuklunun yargılanmaktan kaçma yahut dosyadaki delilleri karartma ihtimallerini düşünmek yersiz olacak. O halde hukuk mantığı der ki, tutuklunun verilecek bir adli kontrol ile kendi evinde, tedbirlere riayet eder biçimde, kendi karantinasında kalması ve yargılamaya tutuksuz devam olunması, gerek sanık hakları açısından, gerekse yargılanmanın daha sağlıklı ilerlemesi açısından doğru olandır.

İster tutuklu ister tutuksuz olsun, yargılanması devam eden kişiyi baştan suçlu kabul eden görüş, kelimenin tam anlamıyla Orta Çağ engizisyon anlayışının bir uzantısıdır. Çağdaş hukuk sisteminde masumiyet karinesi ilkesi gereği henüz suçu sabit olmayan tutuklunun, böylesi bir salgın felaketi sürecinde, kıyasen hükümlüler tahliye ediliyorsa, hayli hayli tahliye edilmeleri gerekir. Kaldı ki, tutuklulukta makul sürelerini Yeni İnfaz hesabıyla doldurmuş ve dahası kronik hastalığı olanlar için yetkili makamlar derhal tahliye kararı almadır.

Bahsini geçirdiğimiz bu ihtimallerin biri veya birkaçı olması durumunda, tutuklunun tahliyesi pekâlâ şarttır. Adil Yargılanma Hakkı’nın bir uzantısı diyebileceğimiz Sanık Hakları'nın en önemli kolu olan yargılanan kişinin sağlıklı bir biçimde yargılanmasının devam olunması hususu tutuklular için ancak bu şekilde sağlanabilir.

ÖLÜM GİZİNDE BİR İRONİ

Size küçük bir sır vereyim; henüz tutuklu bir müvekkilimin atılı suçu Yeni İnfaz Yasası indirim suçları kapsamı içerisinde. Yeni infaz hesabıyla, alacağı en olumsuz ihtimalli hapis cezası süresini tutuklulukta geçirmiş durumda. Üstelik kendisi ilerlemiş kronik şeker hastası. Tüm bu hususları belgelendirerek Mahkeme’ye bir tahliye talebi yaptık. Mahkeme henüz tutuk inceleme tarihi gelmeden iddia makamından mütalaa istedi. Bilenler bilir, bu klasik bir ceza mahkemesi tavrı değildir. Fakat Mahkeme, doğabilecek tehlikenin farkında olduğundan, bir ara mütalaa istemek zorunda hissetti. Savcılık makamı ise, bizim sunduğumuz tahliye talepleriyle alakasız, ezber ve basmakalıp nedenler öne sürerek müvekkilin tutukluğunun devamı mütalaasında bulundu. Birçok dosyamın olduğu bu mahkeme, kararını açıklarken ilk defa şöyle bir ibare kullandı; “…nezdinde itiraz edilmek suretiyle yasa yolu açık olmak üzere C. Savcısı'nın talebine uygun tutukluluğun devamına oybirliği ile karar verildi." Yani suçu savcıda arayın der gibi.

Savcının talebine uygun karar verildiğini hiçbir kararında lafzen yazmayan bu mahkeme, talebimi doğrudan alıntıladığım bu cümle ile reddetti. Dikkat ederseniz Mahkeme ara-kararında ironik bir kalın punto (...talebine uygun...) kullanıyor. Bunu, doğması muhtemel bir olumsuzluk ihtimalinde, sorumlu makamın kendileri değil savcılık makamı olduğu ironisi olarak yorumladık ister istemez. Tabii şaşakaldık…

Demek ki, yargılamasına tutuklu devam olunan kişinin, hukuken Yeni İnfaz Yasası hükümlerinden dolaylı olarak lehe faydalandırılması gereken bu kadar hukuki izahat varken, sürecin bu tür hukuksuz yargı alışkanlıklarına takılması muhtemel. Hukukun alışkanlıklara takılması mı dedik(?)

Ne yapalım, bazı alışkanlıklar kolay değişmiyor... Huylu huyundan ‘hukuk olsa’ vazgeçmiyor...

*Avukat