Eşcinsellik doğaya aykırı mı? Evrimsel psikoloji açısından eşcinsellik
Eşcinsellik doğada nadir görülmüyor ama doğada nadir görülen başka bir özelliğe sahibiz: Homofobi.
Mert Teközel*
Yeniden bir eşcinsellik tartışması kapladı ortalığı: Eşcinsellik sapıkça, doğaya aykırı, hastalıklı ve uyumsal olmayan (maladaptive), hatta anormal bir eğilim midir? (Bu hastalık tartışmasının yalnızca kamuoyunda cereyan ettiğini, benim de mensubu olduğum psikoloji akademik ortamında, en azından 30 yıldır böyle bir tartışmanın mevcut olmadığını, eşcinselliğin hastalık değil sıradan [ordinary] bir çeşitlilik olarak görüldüğünü de hatırlatalım.) Acaba eşcinselliğin doğaya aykırı olduğunu düşünmek için yeterince ikna edici bir kanıt var mı? Bakalım doğaya. Flamingolar, kazlar, martılar, poyrazkuşları, bülbüller dahil olmak üzere 93’ün üzerinde kuş türünde; yunuslar, geyikler, zebralar, zürafalar, koyunlar, ceylanlar, filler dahil pek çok memeli türünde (saymak uzun sürer ama 300’den fazla omurgalı türde) ve böceklerde eşcinsel davranış gözlenmiştir. Dahası eşcinsel davranış, taksonomik açıdan insana daha uzak primatlarda (örn. lemurlar) daha az iken; daha yakın olanlarda çok daha yaygın gözleniyor. Örneğin; bonoboların yaygın biseksüel davranışlarının büyük ölçüde grup bağlılığını arttırmaya hizmet ettiği düşünülüyor. Şempanze birleşmelerinin yaklaşık 3’te biri erkek erkeğe birleşmeler. Dişi goriller arası seks çok yaygın ve orangutanlar, babunlar, makaklar ve langurlar arasında da eşcinsel davranış mevcut (1,2).
Pekiyi insanda durum nedir? İstatistikler toplumda eşcinsel bireylerin sayısı konusunda farklı sonuçları gösteriyorlar. Ancak çok istikrarlı bir olgu var. Eşcinsel kimliklerden (kendini gey, lezbiyen ya da biseksüel olarak tanımlamak) eşcinsel uyarılmaya (aynı cinsiyetten birine karşı cinsel uyarılma tepkisi vermek) doğru gittikçe oranlarda bir artış gözleniyor. Şöyle ki, yaklaşık yüzde 3.5 civarında kişi kendisini gey, lezbiyen veya biseksüel olarak tanımlarken, anonim anketlerde, aynı cinsiyetten kişilerle cinsel bir deneyim yaşadığını bildirenlerin oranı yüzde 8-10’lara, aynı cinsiyetten birinden cinsel anlamda etkilendiklerini bildirenlerin oranı yüzde 25’lere çıkıyor. Ayrıca araştırmalar homofobik bireylerin, yani eşcinsellere karşı olumsuz tutumlar taşıyan kişilerin hemcins erotik uyaranlara daha fazla uyarılma tepkisi verdiklerini gösteriyor (3). Görülen o ki, toplumda homoseksüel kimlikten çok daha yaygın bir homo-erotik arzu ve eğilim mevcut. Yani heteroseksüel kimliğe sahip pek çok kişi, eşcinsel bir deneyim yaşadıklarını veya yaşamamış olmakla birlikte eşcinsel fantezilere sahip olduklarını ifade ediyor. Cinsel kimlik değil ama cinsel istek ve davranış çok daha akışkan gibi görünüyor.
Bir diğer konu olan eşcinselliğin uyumsal (adaptive) olup olmadığı konusu evrimsel biyoloji ve psikoloji içerisinde çokça tartışıldı. Öyle ya üremeye yolaçmayan (homoerotik) bir cinsel davranış nasıl desenlenmiş olabilirdi? Evrimsel psikoloji içerisinde buna dair pek çok açıklama, model ve kuram geliştirildi. Ayrıca çok sayıda görgül araştırma da mevcut. Örneğin bazıları yukarıda bahsettiğim “cinselliğin akışkanlığı”nı bir açıklama çerçevesi olarak kullanıyor ve heteroseksüel ilişkilerin yanı sıra homoerotik bağlar da kurmanın sosyal ve psikolojik avantajlarına (ittifaklar kurma, insan psikolojisini daha iyi keşfetme vb.) değiniyor. Ayrıca unutmayalım ki heteroseksüel cinsel edimlerimizin tümü de üretken değil (örneğin öpüşme, tene dokunma/okşama, oral seks vb.) ama oldukça yaygın. Evrimsel psikologlar ve biyologlar cinsel bir davranışın adaptif/uyumsal olması için “üretken” olması gerekmediğini belirtiyorlar. Örneğin bonoboların çiftleşmelerinin yalnızca yüzde 1’inin üremeyle sonuçlandığı düşünülüyor. Kalan yüzde 99 ne işe yarıyor olabilir? İttifakları güçlendirme, güç hiyerarşisinde konumlanma, çatışma çözümleme gibi sosyal işlevler. Evrimsel başarı yalnızca çok yavru yapmakla hesaplanamaz; aynı zamanda mevcut yavruların yaşamasını güvence altına almakla da ilişkilidir.
Ben burada onlarcası arasından erkek ve kadın eşcinselliğinin evrimsel açıdan adaptif/uyumsal yönlerini gösteren, görgül çalışmalarla da desteklenmiş 2 tanesinden bahsedeceğim.
Önce kadın eşcinselliği ile başlayalım. Evrim tarihi boyunca üreme kadın genitalleri içerisinde gerçekleştiğinden, anne yatırımı (gebelik) zorunlu olmakla birlikte baba yatırımı garanti değildi. İnsan yavrusunun bakım süresi diğer primatlarla karşılaştırıldığında çok uzun olduğundan bakım yükü çok yüksekti. Bu probleme çözüm olarak kadınlar, yavru bakımına yardımcı olmak üzere, cinsel tatmin de içeren ikili bağlar kurmuş olabilirler. Cinsel aktivite ve orgazm, bu ikili bağların tesisini kolaylaştırmış olabilir. Kadın kadına seksin, kadın-erkek seksine göre daha yüksek orgazm sağladığına dair veriler var. Buna “yardımcı annelik hipotezi” (alloparenting hypothesis) adı veriliyor ve araştırmalar yardımcı anneliğe daha yatkın kadınların eşcinselliğe ilişkin daha pozitif tutumlara sahip olduğunu gösteriyor (4).
Erkek eşcinselliğinin uyumsallığını ele alan akraba seçilimi modeline gelirsek. Bu model eşcinsel bir erkeğin, doğrudan yavru yapmamakla birlikte, yakın akraba bireylerinin yavrularının hayatta kalmasına yardımcı olmak suretiyle kendi genetik promosyonunu yapabileceğini savunuyor. Yakın akraba bireylerle genetik ortaklığı çok yüksek olduğundan yatırımları boşa gitmeyecektir. Kaynakların sınırlı olduğunu varsayan ve Hamilton’ın “dahili uyum başarısı” kuramından esinlenen bu model Samoalı erkekler arasında destekleyici bulgular aldı. Samoa’nın “Fa’fafine”leri adı verilen transgender bir erkek grubuyla çalışan araştırmacılar, bu kişilerin yakın akraba bireylere (özellikle kızkardeşlerinin çocuklarına) Samoa toplumundaki heteroseksüel erkeklerden daha yardımsever davrandıklarını buldular (5). Kızkardeşlerinin çocuklarına erkek kardeşlerininkilerden daha fazla yardımsever olmaları özellikle manidar, çünkü bu çocuklarla akrabalık olasılıkları daha yüksek (kızkardeşinin çocuğu yüzde 100 akrabasıdır ancak erkek kardeşinin çocuğu, eğer erkek kardeşi eşi tarafından sadakatsizliğe uğramadıysa akrabasıdır.) Samoa’nın bir özelliği Fa’fafinelerin yaygın bir toplumsal kabul görmeleri. Nitekim benzer sonuçlar Batı toplumlarında tekrarlanamıyor. Yani batı toplumlarındaki geyler akraba çocuklarına daha fazla yardım etmiyorlar. Ancak batı toplumlarının en liberal olanlarında bile homofobi ve toplumsal dışlama yaygın. Bu konulardaki en liberal toplumlarda bile (örn. Kanada) popülasyonun yarısından fazlası gey ilişkileri onaylamıyor. Geylerin çoğu ailelerinden uzak yerlerde, çoğunlukla da büyük şehirlerde, yalnız başlarına yaşamak zorunda kalıyor.
Eşcinsellik doğada nadir görülmüyor ama doğada nadir görülen başka bir özelliğe sahibiz: Homofobi, yani türdaşlarının hemcinsleriyle cinsel ilişkileri hakkında derin bir hoşgörüsüzlük geliştirme eğilimi doğada görülmüyor. Bu doğaya aykırılık argümanının saçma olduğunu biliyorum ama illa da doğaya aykırı bir eğilim arıyorsanız eşcinsellik değil ama “homofobi” daha uygun bir adaydır diyebilirim.
1- Savolainen ve Hodgson (2016). Evolution of Homosexuality. İçinde T.K. Shackelford, V.A. Weekes-Shackelford (eds.), Encyclopedia of Evolutionary Psychological Science.
2- Roughgarden, J. (2017). Homosexuality and Evolution: A Critical Appraisal. İçinde M. Tibayreng & Ayala, F.J. (eds.) On Human Nature Biology, Psychology, Ethics, Politics, and Religion. Academic Press.
3- Adams, H. E. , Lester W. W., Jr., & B. A. Lohr (1996). Is Homophobia Associated With Homosexual Arousal? Journal of Abnormal Psychology 1996, Vol. 105, No. 3,440-445
4- Kuhle, B. X., & Radtke, S. (2013). Born both ways: the alloparenting hypothesis for sexual fluidity in women. Evolutionary Psychology, 11, 304–323.
5- Vasey, P. L. & D. P. VanderLaan (2014). Evolutionary Perspectives on Male Androphilia in Humans İçinde V.A. Weekes-Shackelford and T.K. Shackelford (eds.), Evolutionary Perspectives on Human Sexual Psychology and Behavior. Springer.
*Doç. Dr., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü