1 Mayıs pandemisi…
Salgın nedeniyle 3 milyondan fazla işçi için 300 bine yakın işletmenin İŞKUR’a kısa çalışma ödeneği için başvurduğuna baktığımızda çalışanlar adına 2020 yılı ve sonrası, hiç parlak bir durumu göstermiyor. Zaten Türkiye salgına ekonomik kriz sürecinde yakalandığından gelişmiş ekonomilere göre daha ağır bir sosyo-ekonomik tahribata uğrayacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Mustafa Paçal*
Pandemi, salgının küresel çapta olduğunu tanımlayan bir kelime ve bugünlerde çokça kullandığımız bir kelime…
1 Mayıs da öyle küresel çapta kabul gören bir gün.
Dünya işçilerinin birlik, mücadele ve dayanışma günü.
Bu yıl 1 Mayıs işte bu küresel salgın dönemine denk geldi.
Yani iki küresel olay iç içe.
Bu 1 Mayıs için pandemi olmasaydı daha çok dünya ekonomisinin içine düştüğü durgunluk ve bunun çalışanlar ve ekonomi üzerindeki etkilerini ve olası sonuçlarını yazmayı düşünüyordum.
Pandemi ile birlikte artık herkesin üzerinde hemfikir olduğu gerçek; dünya ekonomisi 1929 ekonomik buhranı ve 2. Dünya Savaşı'ndaki krizlerden sonra onlara benzeyen bir ekonomik ve sosyal yıkımla baş başa olduğumuz gerçeğidir.
ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ekonomik kriz dönemlerinde mevcut işsizliğe ilave olarak 100 milyon işsizin daha katılacağından hareketle salgının etkilediği dünya ekonomisinin işsizlik üzerindeki oransal artış etkilerinin çok daha fazla olacağına dikkat çekiyor.
ILO bu nedenle global işsizlik oranlarının yüzde 25’leri aşabileceğini tahmin ediyor.
Dünyada yaklaşık 500 milyon işletmede yine yaklaşık 5 milyar insanın çalıştığını düşündüğümüzde, bunun 1 milyar 250 milyon işsiz insana denk geleceğini görmek gerekiyor.
Ayrıca günlük yevmiye ile günübirlik yaşayan ve tahminen 1,5 milyar insanın da salgın başlar başlamaz işlerini kaybettiklerini düşündüğümüzde ortaya çıkan sosyo-ekonomik felaketin boyutlarının ne kadar korkutucu olduğu görülüyor.
Diğer yanda bu durumun yoksullaşma üzerinde yaratacağı artış bir diğer devasa sorunu daha gösteriyor.
İşletmelerin yaklaşık yarıdan fazlasında üretimlerin durduğu lokanta, kafe ve benzer işletmelerle kimi hizmet sektörü işyerlerinin çalışamaz olduğuna baktığımızda daha şimdiden çalışanların aylık yüzde 60 gelir kaybına uğradığını görüyoruz.
Dünyada yaklaşık 3 bin kişinin yine yaklaşık 5 milyar insanın servetine sahip olduğuna bakıldığında, pandemi sonrası bu tablonun yoksullar adına daha kötüye gidecek olmasına şaşmamak gerekir.
IMF bundan dört ay önce 2020 yılı için dünya ekonomisinin yüzde 3 büyüyeceğini öngörürken şimdi pandemi nedeniyle dünya ekonomisi yüzde 3 küçülecek tahmininde bulunuyor.
Bu tahmin ekonomide yüzde 8’lik bir bantta küçülme olacağı anlamına geliyor.
2022 yılına kadar salgının, ekonomide yaratacağı tahribatı giderilebileceğini tahmin eden IMF, konu Türkiye'ye geldiğinde yüzde 5 küçülme ve yüzde 12 enflasyon tahmininde bulunuyor. Hükümetin her ne kadar yüzde 1’lik büyüme ve yüzde 6 enflasyon öngörüsü varsa bile 2020'nin ekonomik krizin tırmanacağı bir yıl olacağı kesin gözüküyor.
Salgın nedeniyle 3 milyondan fazla işçi için 300 bine yakın işletmenin İŞKUR’a kısa çalışma ödeneği için başvurduğuna baktığımızda çalışanlar adına 2020 yılı ve sonrası, hiç parlak bir durumu göstermiyor.
Zaten Türkiye salgına ekonomik kriz sürecinde yakalandığından gelişmiş ekonomilere göre daha ağır bir sosyo-ekonomik tahribata uğrayacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Salgının bir diğer önemi de tüm dünyada ve bizde çalışan haklarının ve sağlıklarının nasıl korunacağıyla ilgili hukuki boşluğun da görülmüş olmasıdır.
Gerek çalışmayan işletmelerde çalışan işçilerin ücret ve diğer haklarının korunması olsun gerekse iş sözleşmelerinin akıbeti olsun daha bir dizi sorun kendini gösterdi.
Örneğin “ücretsiz izin” uygulaması iş mevzuatı içinde yok iken defacto uygulanmaya başlatıldı.
Sonra çıkarılan bir yasa ile bir düzenleme yapılmış olmasıyla iş hukukunda karşılığı olmayan bir düzenleme uygulamaya konuldu.
Bu uygulamanın bir diğer nedeni de şuydu: Hükümet, işverenlere 'kısa çalışma ödeneğine başvurma, al sana ücretsiz izin uygulaması; sen de rahat ben de' anlamında al gülüm ver gülüm yaptı. Haksız ve hukuksuz bir durum ortaya çıkarıldı.
Bunun sonucu hem çalışanlar gelir kaybına uğramış oldu ve hem de iş hukuku literatüründe olmaya bir uygulama mevzuata sokulmuş oldu.
Koşullar normale döndüğünde bu yasal boşluğu doldurmak için sosyal tarafların bir yasa ile bu boşluğu doldurması beklenenler arasında bulunmaktadır.
Bu 1 Mayıs dünyada ilk kez dijital ortamda kutlanacak ve bu yanıyla unutulmaz 1 Mayıs olarak şimdiden tarihe geçecek görünüyor.
Sendikal hareketin pandemi sonrası ortaya çıkacak sosyo-ekonomik tahribatın giderilmesi için daha fazla mücadele etmesi gerekecek.
Kolay değil ama tüm sorunların giderilmesi için sendikalar kadar hükümetlere, iş çevrelerine, sivil toplum örgütlerine de görevler düşüyor.
Bitirirken, pandemi sonrası “dünya eskisi olmayacak” diyenler ne demek istiyor tam anlamıyorum ama anladığım, bu süreç herkese şu ortak mesajı verdi diye düşünüyorum.
“Pandemi sırasında hepimiz ayrı ayrı evlerde kalsak da aslında hepimiz aynı evde, aynı kaygı ve korkularla birlikte kaldık.”
İnsanlık adına esas anlaşılması gereken ve çıkarılması gereken ders bence buydu.