Pandemi günlerinde ‘zararlı şeyler’: Virüsler, cadılar ve eksik çeviriler

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş işte bu günlerde, toplumun ‘cadıları’ tayin ettiği LGBTİQ+’ları, HİV ile yaşayanları ve nikahsız cinsellik yaşayan insanları ‘yabancı’ olarak algılayan bir kesime, Siegel’ın sözünü ettiği şeyi öneriyor. Bir kesim insana diğerini şüphe uyandıran bir varoluş olarak sunuyor: “Hastalıkları beraberinde getiren ve nesli çürüten,” insanlığın arasında sinsice dolaşan, bulaşıcı, virütik bir varoluş.

Google Haberlere Abone ol

E. İrem Az*

LGBTİQ+ (1) ve feminist hareket ile HİV’le yaşayanları ve nikahsız cinsellik yaşayan kişileri hedef alan saldırı, Ali Erbaş’ın 24 Nisan 2020 tarihli Cuma hutbesiyle başlamadı elbette. Fakat görünen o ki istisnasız her ürettikleri haber ve yorumla iktidar savunuculuğu ve dolayısıyla azınlıklara karşı nefret suçu ve ekolojik katliam teşvikçiliği yapan birtakım gazeteler ve yazarları, süreci çoktan projeleştirmiş durumda.

İktidarın siyasetine entelektüel görünümlü temel oluşturmaya çalışan kişiler nefret söylemini yazıya döktüklerinde, ortaya çıkan ürünlerin kalitesi çok düşük olur. Bunların çoğu Engin Ardıç’ın yazısı (2) gibi, değil araştırma yapmak, bir internet taraması bile yapılmadan ve umuyorum ki (!) gündeme yetişmek için birkaç dakika içinde yazılır. Argümanlar muğlaktır, dayanak gösterilen düşünür ve yazarlara referans verilmez. Ali Erbaş’ın hutbesinin ardından, nefret suçlarına teşviki destekleyen ve normalleştiren yazılar arasında yalnızca Hilal Kaplan’ın yazdıkları dikkate değer. Çünkü Kaplan, tarihsel olarak her cadı avında görüldüğü gibi, araya biraz doğru bilgi sıkıştırdıktan sonra yanlış, eksik ve dayanaksız iddialarla devam eden; gücünü de buradan alan bir yazı dizisi yazıyor.

Kaplan’ın işine gelmediği için kaynak göstererek referans vermediği kuir teorisyen Judith Butler’ın Big Think’e verdiği, internet aramasında ilk sırada çıkan 1 dakikalık video-söyleşiden (3) başlayalım. Maalesef post-yapısalcı düşünce gündelik yaşamda var olan öznelik pozisyonlarını yapı bozuma uğratırken, Kaplan’ın Butler alıntısı yapmasına izin veren şekilde muğlaklıklar da yaratıyor. Ama bu özel örnekte Kaplan bilerek eksik alıntı yapıyor ve şöyle çeviriyor:

LGBT hareketinin ABD'deki gelişimine bakarsak, kültürel kabulleniş, söylem, medyadaki temsil, LGBT bireylerin hayatı daha düşünebilir hale geldikçe, kültürel bir olasılık haline de geliyor. Hatta homoseksüellik söylemi daha popüler hale geldikçe, kişilerin gey veya lezbiyen olmasını da daha mümkün hale getiriyor diyebilirsiniz.

Oysa Butler, arama motorunda daha çok göze çarpması için Big Think tarafından talihsiz şekilde “Söylem eşcinselliği nasıl yaratır?” üst başlığıyla yayınlanmış, asıl başlığı “Kültürel söylem eşcinselliği nasıl etkiliyor?” olan videosunda şöyle diyor:

LGBT hareketinin ABD'deki gelişimine bakarsak, kültürel kabulleniş, kültürel söylem, medya temsili, insanların [açık] LGBT bireylere yakınlığı arttıkça, bu hayatlar daha algılanabilir hale geliyor. Zaten dünyada var olduğu/var olduğu bilindiği için, hakkında düşünülebilir bir kültürel olasılık haline geliyor. Siz diyebilirsiniz ki homoseksüellik söylemi popüler hale geldikçe, kişilerin gey veya lezbiyen olmasını daha mümkün hale de getiriyor. […] Kültürel hareketler, gey veya lezbiyen bir hayat sürmeyi mümkün kılıyor olabilir ama bu hayatları belirlemiyorlar. Eşcinselleri üretmiyorlar.

Butler son cümleyi (“Eşcinselleri üretmiyorlar”) söylerken gülüyor çünkü artık buna gülebileceği bir bağlamda yaşıyor ya da Trump öncesine kadar öyleydi diyelim. Ne yazık ki bu Türkiye için geçerli değil, o yüzden biz tekrar vurgulamak zorundayız: Söylem, eşcinselliği üretmez. Zaten yazılı tarihin başından beri hem insanlar hem diğer hayvanlar arasında var olagelmiş bir cinsel yönelimin toplum içinde baskı, zorbalık ve şiddet görmeden ya da daha az görerek yaşanabilir olmasına katkıda bulunabilir.

“Cadılık söz konusu olduğunda bir fiil herhangi bir şeyle herhangi bir şeyi birbirine bağlar” (4) der antropolog James Siegel. Cadının Adını Koymak adlı kitabında, Endonezya’da 1967 ile 1998 arasında süren, muhalif bütün seslerin ezildiği korku dolu Başkan Suharto rejiminin düşüşünün ardından, 1998 ve sonrasında gerçekleşen cadılık suçlamalarını ve cinayetlerini olağanüstü bir etnografik ve teorik zenginlikle ele alır. “Herhangi bir şeyle herhangi bir şeyi birbirine bağlamak” derken ne kastediyoruz? Hilal Kaplan’ı ve iktidar savunucusu diğer figürleri daha fazla nefret söylemi üretmek için teşvik eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, eşcinsellik ve nikahsız cinsellik ile HİV ve ima edilen korona virüsü arasında kurduğu, hiçbir bilimsel (5) ya da ilahiyatçıların üzerinde hemfikir olduğu dini dayanağı olmayan (6) bağı. Siegel şöyle diyor:

Bağlayıcı fiil [İngilizce orijinali ‘copula’], ifade etme kapasitesinin dışında kalan bir şeyi belirtmeye kalkıştığı an mübalağalı bir hal alır. Cadılıkta, bir fiil herhangi bir şeyle herhangi bir şeyi bağlar. O an kurulan bağ, benzerlik, yakınlık/komşuluk ya da büyünün kural ve görenekleriyle sınırlandırılmaz. […] kâhin ‘X cadıdır’ ya da ‘X sana zarar veriyor’ der. X ile ‘cadı’lığı ve X ile ‘zarar’ı birbirine bağlayan bağlayıcı fiillerin gücünü, yalnızca ifade ederek kurdukları bu bağların kendisi sınırlar. İşte kâhinin gücü bu sınırlılıktır. Bu kendinden menkul sınırlılık, kesinliğin yerine şüpheyi koyar ve şüphe pek çok olanak doğurur. (7)

Farklı sosyokültürel ve ekonomik durumlarımızdan ötürü ne kadar farklı deneyimlesek de korona virüsü dolayısıyla herkes ucu bucağı gözükmeyen bir belirsizliğin yarattığı kaygıyla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş işte bu günlerde, toplumun ‘cadıları’ tayin ettiği LGBTİQ+’ları, HİV ile yaşayanları ve nikahsız cinsellik yaşayan insanları ‘yabancı’ olarak algılayan bir kesime, Siegel’ın sözünü ettiği şeyi öneriyor. Bir kesim insana diğerini şüphe uyandıran bir varoluş olarak sunuyor: “Hastalıkları beraberinde getiren ve nesli çürüten,” insanlığın arasında sinsice dolaşan, bulaşıcı, virütik bir varoluş. Erbaş’ın Ankara’daki Hacı Bayram Camii’nden verdiği Ramazan ayının ilk Cuma hutbesini ve sıraladığı ‘zararlı şeyler’in bir kısmını hatırlayalım:

Ey insanlar! Canımıza, aklımıza, inancımıza, malımıza ve neslimize zarar veren şeylerden uzak duralım.

Ey insanlar! Sağlığımıza zarar veren şeylerden uzak duralım. Çünkü bundan sadece bu kötülüğü işleyen ya da zararlı maddeyi kullanan kimse değil, sadece çevresindeki insanlar değil, binlerce kilometre uzakta olanlar da zarar görüyor. İşte dünya tarihinin daha önce bu çapta şahit olmadığı bir hadiseyi 21. asrın insanı dünyanın her yerinde yaşıyor: Korona virüsü salgını. Bu asra kadar bölgesel, yöresel olmuş ama küresel olarak böyle bir durumu dünya ilk defa yaşıyor. Çünkü dünya küçüldü, globalleşti, bir köy haline geldi.  

Bu bağlamda şu müşahhas örnekler üzerinden tüm dünyaya çağrıda bulunmak istiyorum:

İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın, İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.

Hilal Kaplan ve benzeri figürler de bu şüpheyi projelendirip harekete geçiyor. Ve bu da her şüphe gibi, olumsuz ve olumlu pek çok olanak doğuruyor. Tabii ki bunların ilki, hastalık-virüs taşıma ve nesli tüketme suçlamasıyla karşılaşanların nefret suçlarına ve şiddete daha da açık hale gelmesi. İkinci büyük olanak, bu söylemin iktidarın güncel siyasi ve ekonomik projesine katkı sunmak için görünmez kıldığı konular: işçi ve emekçilerin ekonomik tehdit ve zorlamayla Covid-19’a karşı kırılgan hale getirilmesi, son hız devam eden ekolojik katliam ve iktidar tarafından kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel ve diğer şiddet suçlarının affedilmesi ve yasal olarak kolaylaştırılması. Üçüncüsü ise aynı söylemin niyetini ve öngörülebilir etkisini aşan olumlu bir şekilde özellikle LGBTİQ+’lar ve HİV’le yaşayanlar etrafında oluşturduğu etkileşim ve dayanışma alanı. Yine Butler’ın dediği gibi, dilin performatif gücü belli durumlarda niyet edilenden çok daha fazlasını yaratıyor (8). Ali Erbaş, Hilal Kaplan ve diğerleri de niyet ettiklerinden çok farklı olanaklar yaratacak bir alan açıyorlar. LGBTİQ+’lar ve feministler her yerde ve bu tür söylem, şiddet ve benzeri kötülüklere karşı her alanda birlikte mücadele etmek için kimsenin çağrısını ya da iznini beklemiyorlar. 

1- “LGBTİQ+;” lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve queer/kuir cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri ile adlandırılmayı reddeden queer/kuir varoluşlara sahip kişileri kapsayan kısaltmadır.

2- Ardıç, Engin. “Bu sefer güzel söylemediniz Behiye Hanım.” Sabah, 25 Nisan 2020. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2020/04/25/bu-sefer-guzel-soylemediniz-behiye-hanim

3- “Kültürel söylem eşcinselliği nasıl etkiliyor?” Big Think, 18 Şubat 2011. https://bigthink.com/videos/how-discourse-creates-homosexuality

4- Siegel, James. 2006. Naming the Witch[Cadının Adını Koymak]. Stanford Üniversitesi Yayınları, 229.

5- Eşcinsel cinselliğin, insan ve diğer hayvan türlerinin üremesi üzerindeki olumlu evrimsel etkileri hakkında bilimsel çalışmalar için şu Türkçe yazıdan ve referans verdiği İngilizce makalelerden başlanabilir: Bakırcı, Çağrı Mert. “Evrim ve Eşcinsellik: Eşcinseller evrimsel süreçte neden elenmedi?” Evrim Ağacı, 2 Haziran 2011. https://evrimagaci.org/escinsellik-ve-evrim-escinsellik-nedir-escinseller-evrimsel-surecte-neden-elenmedi-113

6- İlgili yazı ve açıklamaların bazıları için bakınız:

Sönmez, Berrin. “Erbaş’ın sözü İlahî hükümmüş! Pes!” Gazete Duvar, 28 Nisan 2020. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/04/28/erbasin-sozu-ilahi-hukummus-pes/

Eliaçık, R. İhsan. Twitter, 28 Nisan 2020. https://twitter.com/ihsaneliacik/status/1254885740594552833?s=20 , https://twitter.com/ihsaneliacik/status/1255018660650979330?s=20

7- Siegel, James. 2006. Naming the Witch[Cadının Adını Koymak]. Stanford Üniversitesi Yayınları, 228.

8- Butler, Judith. 2011[1993]. Bodies That Matter. Londra ve New York: Routledge Classics, 82.

Butler’ın dilin performatif gücü hakkındaki teorisinin temeli için bakınız: Austin, J. L. 2009[1962]. Söylemek ve Yapmak: Harvard Üniversitesi 1955 William James Dersleri[How to Do Things with Words]. İstanbul, Metis Yayıncılık.

*Columbia Üniversitesi Antropoloji Doktora Adayı