Söylenti ekonomisi: Söylentiler nasıl bulaşır ve nasıl etkili olur?
Ekonomik dalgalanmaların nedeni “kolayca yayılan ve bu sırada aşırı basitleştirilen ekonomik söylentilerin büyük ölçüde bulaşıcılık göstermesidir.” Bu söylentiler, insanların yarım yamalak fikirlerine ve davranışlarına renk katar.
Ali Necati Koçak* [email protected]
Büyük bir salgın dünyamızı etkiliyor. Ve hâlâ salgınla ilgili bilmediklerimiz bildiklerimizden daha fazla.
Virüsün Çin dışında da yayılmaya başlamasıyla birlikte konu bütün dünyada başka bir ciddiyette ele alınmaya, gerçek bir salgın değeri görmeye başladı.
İngiltere Eski Başbakanı İşçi Partili Gordon Brown 7 Nisan 2020 tarihinde dünyadaki 205 önemli isme mektup yazarak krizi bitirebilmek için birlikte çalışma çağrısı yaptı. Mektupta 2008 krizini de hatırlatan Brown, krizden çıkabilmek için iki şeye ihtiyaç olduğunu söyledi; birincisi G20 benzeri bir koordinasyon yönetimi yani bir çeşit “küresel hükümet” diğeri de büyük bir "bağış kampanyası". Kampanya Dünya Sağlık Örgütü'nün etkin çalışması için yaklaşık 8 milyar doları hedefliyordu. Bunun en önemli kısmı aşı geliştirme çalışmaları olacaktı. Nitekim 5 Mayıs 2020 tarihinde Avrupa Birliği öncülüğünde bu toplantı yapıldı ve 8 milyar dolarlık bütçe ABD dışındaki ülkelerin katılımıyla oluşturuldu. ABD, kendi aşı çalışmalarına milyarlarca dolar ayırdığını söyleyerek toplantıya katılmadı.
Gordon Brown’un mektubuna destekler çok gecikmedi. Kemal Derviş, Brown’un mektubunun içeriğine destek veren bir açıklamada bulundu. Eğer salgını her yerde bitiremezsek salgının yeniden yayılacağını, bu nedenle genel olarak felaket senaryolarının nasıl ele alınması gerektiği konusunda ileriye dönük plan oluşturacak bir yol haritasına ihtiyaç olduğunu söyledi. Bu noktada Nobel ödüllü Robert Shiller’in “Narrative Economics” kitabını referans gösterdi.
Söylentiler potansiyel olarak bulaşıcıdır.
Shiller bu kitabında hikâyelerin nasıl hızla yayıldığını, günümüzde popüler hikayelerin ekonomik davranışları ve beklentileri nasıl etkilediğini tartışıyor. Temel fikri “söylentiler potansiyel olarak bulaşıcıdır.”
Shiler’e göre; modern iktisatçılar nedenselliğe önem verseler de, genel bir kural olarak yeni söylem yaratmaya herhangi bir nedensellik yüklemezler. Bu söylentilerin iki yönlü etkisine vurgu yapar ki, bulaşıcı söylentiler ekonomik olaylara neden olur ve ekonomik olaylar da söylentiyi değiştirir.
Ekonomik dalgalanmaların nedeni “kolayca yayılan ve bu sırada aşırı basitleştirilen ekonomik söylentilerin büyük ölçüde bulaşıcılık göstermesidir.” Bu söylentiler, insanların yarım yamalak fikirlerine ve davranışlarına renk katar.
Shiller, söylentilerin altında yatan gerçekleri, yayılmak için uygun koşulları bekleyen potansiyel hastalıklar gibi görür. Söylentiler potansiyel olarak bulaşıcıdır ve salgının egemen olduğu büyük olaylarda, söylenti herkese bulaşmasa da, davranışlarını etkileyen birincil neden olur. Çoğu insan için söylenti, ekonomiyi etkileyen şeyleri yapma ya da yapmama nedenleri için bir temel olur.
SÖYLENTİLER SALGINA NASIL DÖNÜŞÜYOR?
Amerikalı yazar Malcolm Gladwell ise sosyal salgınları inceleyen kitabında fikirlerin, ürünlerin, davranış biçimlerinin kültürümüze nasıl girdiklerini ve nasıl virüs gibi yayıldıklarını anlatıyor, tıpkı tek bir insanın bir grip salgınını başlatabilmesi gibi...
BİRKAÇ İNSANIN ÇABASI
Pareto prensibi diye bilinen ve iktisatçıların sıklıkla bahsettiği 80/20 kuralı vardır. Herhangi bir işin tahminen yüzde 80’ini katılanların yüzde 20’si yapar. Yani işin büyüğünü birkaç kişi yapar. Bu, salgınlar için de geçerlidir ve salgınların da büyük kısmından aslında birkaç kişi sorumludur. Sosyal salgınların da işleyişi aynı şekildedir. Birkaç özel kişinin çabasıyla yayılır. Bu birkaç kişiyi diğerlerinden ayıran özellikleri sosyal, enerjik, bilgili olmaları kadar çevrelerini etkileyen kişiler olmalarıdır.
TAKINTI YARATMASI
Virüsün yaygınlaşabilmesinin en önemli faktörü onun takılıp kalmasıdır. Bir kere bulaştığında bir daha kurtulamazsınız. Sosyal salgınlarda da mesajların etki yaratması onun takılıp kalmasına bağlıdır. Bu çoğunlukla sadece bir cümledir. Zihninizde saplanıp kalır, yapışır.
ORTAMIN ETKİSİ
Salgının yaygınlaşmasını en önemli nedeni bağlamın/ortamın etkisidir. Her etki her ortamda aynı sonucu yaratmaz, uygun şartların oluşması gerekir. Başka bir zamanda geçiştirilecek etki uygun zaman oluştuğunda aniden yaygınlaşır, bir salgına dönüşür. Ortamın uygunluğu, salgının oluşmasından çok, yayılması için önemlidir.
Özetlersek, bir sosyal salgının başladığı kıvılcımın ateşlenmesi için üç kural vardır: Salgına uygun insan tiplerinin var olması, yayılan mesajın yer edici bir mesaj olması ve içinde bulunulan durumun salgına uygunluğu.
Kıvılcım anı diyebileceğimiz bir patlamayı başarmış fikirlerin, mesajların, davranış biçimlerinin hatta ürünlerin ortak özelliği hızla yayılması ve küçük değişikliklerin büyük sonuçlar doğurmasıdır. Son yıllarda dünyada yaşananlar gösterdi ki, sosyal medya kıvılcım anı oluşumunu kolaylaştırıyor. Bunu Gezi Parkı örneğinde de görmüştük.
GEZİ OLAYLARININ KIVILCIM ANI
Gezi olayları bildiğiniz gibi 27 Mayıs 2013 gecesi parktaki ağaçların sökülmesi haberinin yayılması üzerine başlamıştı. Temmuz ayında İstanbul Şehir Üniversitesi Yapay Öğrenme Laboratuvarı’nda yapıldığı belirtilen bir araştırma yayınlandı. Araştırmaya göre Gezi Parkı'nı konu alan, algoritmalarla belirlenmiş 600 bin önemli Twitter kullanıcısının mesajları üzerinden Gezi olaylarının “kıvılcım anı” 31 Mayıs akşamı olarak tespit edilmiş. Yani polisin sabah parka girerek eylemcilere müdahale ettiği günün akşamında kıvılcım ateşlenmiş oldu.
BELİRSİZLİK SÖYLENTİLERİ TETİKLİYOR
Doğru ya da yanlış, insan beyni dünyada olup bitene bir anlam verebilmek için söylentileri kullanmaya oldukça yatkındır. Karar verirken hikayelerden, söylentilerden etkilenirler.
Söylentiler, piyasa yapıcıları, medyatik isimler, hatta günümüzde sosyal medya influencer’ı denilen ve takipçisi yüksek isimlerce de gündeme getirildiğinde, özellikle finans dünyasında çok hızlı etkisini gösteriyor. Bu durum kısa zamanda reel ekonomiye yansıyıp söylentinin gerçeğe dönüşmesine neden oluyor ki, bunu bugünlerde görüyoruz. Nasıl modacılar önümüzdeki on yılların trendlerini tasarlıyorsa, söylentiyi ortaya çıkaran kişiler de bilerek veya bilmeyerek geleceğin ekonomisine yön veriyor.
Söylentiler tam olarak politika yapıcılar ve kamuoyu belirsizlikle karşı karşıya olduğunda daha büyük bir teorik rol kazanmaktadır. Bu nedenle, başarılı merkez bankacılığı ekonominin geleceğini hem doğru, güvenilir hem de okunaklı hale getirmeli ve dalgalanmaların nedenlerini açıklamalıdır.
Bunun için, söylentiler Shiller'in argümanında olduğu gibi yakalanacak virüsler olarak değil, ekonomi kurmayları tarafından sürekli olarak aranması ve çözülmesi gereken makroekonominin temel itici güçleri olarak görülmelidir.
* POLAR/Politik Araştırmalar Merkezi Direktörü