Anormal, normal ve yeni normal
Nasıl eski Türkiye’den yeni Türkiye’ye geçtiğimizde meselenin özü değil sadece görüntüsü değiştiyse normalden yeni normale geçtiğimizde de hayatımızda değişen tek şey sadece görüntü olacak. Maske takanların ezici bir çoğunluğunun maskeyi burun altı, hatta dudak altına indirmeleri tesadüfi değil bu nedenle.
Armağan Öztürk*
Normallik tartışmalarında insanı gülümseten bir yan var. Sanki "normal" iyi bir şeymiş gibi, dahası sanki Türkiye salgından önce "normal" bir ülkeymiş gibi konuşuyor insanlar. Soruyorum size, bizim tam olarak neyimiz "normal"?
Bu meseleyi salgın öncesi, süreci ve sonrası bakımından ele aldığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Normal bildiğiniz üzere aşırılık, eksiklik ve taşkınlığın yokluğu olarak kavramlaştırılabilir. Anormal ise doğal olarak bu durumun tam tersi bir olguya karşılık gelir. Türkiye salgından önce zaten şaşırtıcı derecede normal bir ülkeydi. Hatta bu denli normalliği patolojik bir şey, bir anormallik hali olarak da yorumlamak mümkün. Mesela devlet ile toplum arasındaki ilişki bir efendi-köle ilişkisi. Devlet adamları kendilerini her türlü kamusal gücün doğal sahibi olarak görüyorlar. Halk ise devlete yaltaklanarak, bir anlamda ikiyüzlü bir garibanizmle işini yürütmekte. Dost ortamlarında, sokakta, çarşıda, pazarda siyasetçiler aleyhine atmayan kişi mi var bu ülkede? Ama bu acı eleştirellik bir siyasetçiyle ya da devlet adamıyla karşılaşınca aşırı saygılı bir ruh hali lehine hemen ortadan kayboluyor. Sadece halkın devlete bakışı değil, devletin devlete bakışı da böyle. Cumhurbaşkanı Erdoğan salona girdiğinde olmayan düğmelerini düğmelemeye çalışan yargıçların hazin görüntüsünü düşünelim bir an. Bu ülkenin normali devlet fetişizmidir. Devlet aygıtı din, aile ve partiyle birleşip devasa bir Leviathan’a dönüştüğü için birey olarak hiçbir şansımız yok. Ya normalin normuna uyup uslu çocuklar gibi davranacağız ya da birey olmakta ısrar edip terörist muamelesi göreceğiz. İkinci yol çok tehlikeli. Bu nedenle taliplisi az.
İçinizden şöyle şeyler geçtiğini duyar gibi oluyorum. Hiçbir şey mi değişmiyor bu ülkede? Hayatımız o kadar sıkıcı ve normal mi? Şüphesiz ki hayır. Bazı şeyler değişiyor elbette. Mesela düne kadar Atatürk adına insanlar dışlanırdı. Cumhuriyetin tarihi dindarlar ve Kürtlere yönelik baskının tarihidir aynı zamanda. Bir süredir ise baskı ve dışlama mekanizmaları İslam adına işletilmekte. Bugünün Türkiye’sinde normallik kültürel olarak Sünni İslam’ın parçası olmak ve siyasi olarak da Cumhur İttifakı içerisinde yer almakla ilgili. Peki, bizler? Bizler anormaliz?
Nasıl eski Türkiye’den yeni Türkiye’ye geçtiğimizde meselenin özü değil sadece görüntüsü değiştiyse normalden yeni normale geçtiğimizde de hayatımızda değişen tek şey sadece görüntü olacak. Maske takanların ezici bir çoğunluğunun maskeyi burun altı, hatta dudak altına indirmeleri tesadüfi değil bu nedenle. Bizim yeni normal dediğimiz aslında normalin soluk bir kopyası, normal ise anormalin kopyası. Muhafazakar bir simülasyon dünyasında yaşıyoruz.
Bu yargıdan şöyle bir sonuca varıyoruz ister istemez. Salgın bizi korkutmuş ve evlere tıkmış olabilir. Ama bu olgu son derece geçici. Vaka sayılarındaki azalmanın yarattığı bugünkü rehavet ortamında bir benzeri görüldüğü üzere işler düzelmeye başlayınca alışkın olduğumuz şeye, yani anormal normalimize geri döneceğiz.
*Doç. Dr., Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü