Erkek cephesinde yeni bir şey yok

Erkeklik, karantinada da öldürdü. Nisan ayında 20 kadın katledildi. Bunların 16’sı kendi evlerindeydi. 10’u ateşli silahlarla, 5’i kesici aletle, 3’ü boğularak, 2’si darp edilerek öldürüldü. Bizler bu ölümleri sindiremezken, bir televizyon programında konuşan İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesinin 12-17 yaş aralığındaki çocukların çocuk doğurmak için ideal yaşta olduğu şeklindeki iğrenç sözlerine şahit olduk.

Google Haberlere Abone ol

Nihan Feyza Lezgioğlu*

Hiç şüphesiz, hep böyleydi. Kadını insanlığıyla, başarılarıyla, sevinçleriyle, üstünlükleri ve incelikleriyle görmek kimileri için zordur. Kadın yalnızca kadın/insan olduğu için değerli değildir ama “acı çeken, çoğu zaman yüzü gülmeyen fedakâr bir anne” olursa hemen kıymete biner. Anneler için ayrılmış o tek gün, bir mutfak robotu veya fırın hediyesiyle kutlanır; başımızın tacı analarımız, hakkınızı nasıl öderiz’ler ve kalpten söylenmemiş daha birçok söz de havada uçuşursa kadınların dertleri biter. Karınları tok, sırtları pektir artık. Bu kadar basit değil oysa.

Toplum, sadece erkek olduğu için bir şeyleri kadından daha iyi becerebilecek, -nasıl oluyorsa- her bakımdan yeterli erkek bireyler üretir. Akabinde ise yanına devletleri -yani erki- alarak onları böbürlenmekten başka vasfı olmayacak şekilde yetiştirir. Bu fabrikasyon süreç sonucunda, sadece erkek olarak yaratıldığı için görülmeyi hak eden bireyler dört bir yanı sarar. Kadınlar ise görülmek için çabalamalıdır. Yönetici, uzay mühendisi, doktor, işletmeci olurlar… Mesela avukat olurlar ama erkeğin cinsiyeti belirtilmezken onlar için özellikle “kadın avukat” etiketi kullanılır. İşlerinde ne kadar başarılı oldukları da önemli değildir, onları merdivenin alt basamağına hapseden prangayı uzun yıllar çekip çıkaramazlar.

Yukarıda bahsettiğimiz kadınlar bütün bu adaletsiz, erkek düzen’e rağmen yaşayan kadınlar. Ancak bazıları bu kadar şanslı olamıyor ne yazık ki.

Örneğin yukarıda bahsettiğimiz erkeklik, karantinada da öldürdü. Nisan ayında 20 kadın katledildi. Bunların 16’sı kendi evlerindeydi. 10’u ateşli silahlarla, 5’i kesici aletle, 3’ü boğularak, 2’si darp edilerek öldürüldü. Ay başında bu veriler açıklandığında bir şeyler yazmayı çok istedim ama hâlâ acı ve öfkeyle yanan içimin bir nebze olsun soğumasını bekledim.

Bizler bu ölümleri sindiremezken olası bir darbe girişimi için “kadınlarınızı, çocuklarınızı bizden nasıl koruyacaksınız” diyerek hazırda bekleyen, yine, darbe olursa diye muhalif kadın gazetecileri ganimet paylaşır gibi, adi ve vahşi söylemlerle değerlendirmeye girişen edepsizlere, öğrencileri hakkında mide bulandırıcı sözler söyleyen dekana ve son olarak bir televizyon programında konuşan İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesinin 12-17 yaş aralığındaki çocukların çocuk doğurmak için ideal yaşta olduğu şeklindeki iğrenç sözlerine şahit olduk.

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 3/1-a maddesi uyarınca “daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi”lerin çocuk olduğu gerçeği hepimizin malumu. Yine çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103 vd. maddelerinde açıkça yasaklanmış durumda. Ancak kanun maddelerinden bahsedip yazıyı uzatmak niyetinde değilim.

Bilindiği üzere, 5237 sayılı Kanun’un 216.maddesinde düzenlenen Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama suçunun “halkın bir kesiminin cinsiyete dayanarak alenen aşağılanması” şeklinde işlenmesi halinde de suç oluşuyor. Kanun’un 217. maddesine geldiğimizde ise Kanunlara Uymamaya Tahrik suçunun failin “halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik etmesi ve tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde” oluşacağını görüyoruz. Kanun gereği, suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde verilecek ceza da yarı oranına kadar artırılacaktır. Kanun koyucu “tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde” diyerek 217. maddede belirsiz bir ibare kullanmış ve böylelikle uygulayıcılara geniş bir hareket alanı tanımışsa da, bu uygarlaşamamış zihniyetin başka türlü susturulması mümkün olamayacağından, çocukların istismarını normalleştirmeye çalışanların zehirlerini akıtamamaları için kanun maddesinin bir can simidi gibi kullanılması gerektiğini düşünüyorum.

Bu elim olay sonrasında İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi, öğretim üyesi hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu ve sürecin takipçisi olacaklarını Twitter hesapları üzerinden duyurdu. Şimdilik bekleyeceğiz. Ancak bu barbarlığın önüne nasıl geçilebileceği hususunda yöneticiler kadar öğretmenler de, avukatlar, hakimler, savcılar da kafa yormalı. Bu ve benzer insanlık enkazı en az hasarla nasıl kaldırılır, bu canavarlar nasıl susturulur?

Çocuklar çocuk doğurmasın, oyun oynasın. Kadın severse evlensin, isterse anne olsun. Evet, 21. yüzyılda aradığımız standart bu! Herkes üstüne düşeni yaparsa imkansız değil. Umutla.

*Avukat