Edward Said ve Türkiye’nin pop star aydınları
Said’i eleştirirken ne Şengör’ün ne de Bardakçı’nın Said’i anlamadığı ise çok açık. Said’i okudular mı bilemeyiz.! Ama okumuşlarsa da anlamadıkları kesin.! Said’in tam da karşı durduğu Doğu/Batı ikililiği gibi kurgusal özlere karşı çıkarken bizim pop star aydınımızın zihninde bu ikilikler öyle bir yer etmiş ki Said’i de bu kutuplardan Doğu (Oriental) tarafına yerleştirirken kendileri Batı (Occidental) savunusu adına onu yerden yere vuruyorlar.
Fırat Çapan*
Türkiye’de bilim ve tarih programları yayınlanmaya başladığından bu yana bu alan kendi pop starlarını yarattı. Bu bilim pop starlarından en öne çıkanlarından birisi de zaman zaman yaptığı sansasyonel açıklamalarla gündeme gelen Celal Şengör’dür. Açık ki halka ulaşmak adına katıldığı programlarda sansasyonel ve bir o kadar da yüzeysel bir dili bilinçli bir şekilde kullanılıyor. Bunun son örneği olarak Şengör yine Haber Türk’te yayınlanan Tarihin Arka Odası programında Murat Bardakçı ile beraber Edward Said’in entelektüel olduğunu düşünmediklerini dile getirdikten sonra onun Amerikan Üniversitesi'nde bir İngiliz edebiyatı uzmanı olup oryantalistlere “pislik atması kadar saçma bir şey düşünemediklerini” ifade ettiler. Entellektüelin kim olduğuna dair kendilerine karar verme yetkisi atfedenlere dair bu bilim pop starlarına bir şeyler söylemek gerekiyor.
İlk olarak Edward Said oryantalizmi bir söylem olarak incelemekte ve bu incelemenin temeli dil üzerine yoğunlaşmakta. Batı dillerini bilmeden bu eleştiriyi yapabilmesi olanaksız. Yapılan eleştiri Amerika'da Siyahların Amerikan köleciliğini ve ırk ayrımını eleştirirken neden İngilizce kullandıkları üzerinden onları suçlamak kadar abes. Bir düşünün Martin Luther King’e “Neden Amerika’yı eleştirip onların dilinde yazıyorsun?" diye sorulduğunu ya da Afrika dillerinden biriyle yazması gerektiği söylendiğini. Oysa King’in bu dille yazması bizatihi sömürgeci tarihi ifşa eden bir durum aslında. Batı'yı eleştirmek için illa Arapça yazılması gerektiği fikri ilk olarak bizim pop star entellektüllerimize nasip olmuş oldu.
Dil eleştirisi bir yana Celal Şengör’ün bilim anlayışının da 19'uncu yy’den kalma köhne bir pozitivizme dayandığını da söylemek yanlış olmayacaktır. Bir fen bilimci olarak entellektüel, aydın veya bilim insanı anlayışı bilimi kutsallaştıran ve bilimin objektifliğine sonsuz bir iman atfeden türden. Bu sebeple Said gibi bir sosyal bilimciyi entellektüel kategoriye sokmaması bir bakıma bilimi kutsallaştıran 19'uncu yy. pozitivist aydın tipolojisinin bir örneği. Şengör'ün birçok yerde Batı sömürgeciliğini savunan görüşler dile getirmesi yine onun yüz yıl öncesinden kalmış üstün olan kültürlerin aşağı kültürlere galebe çalacağına dair sosyal Darwinist görüşlere bağlılığının bir göstergesi.
Yine de biz Şengör’ün entellektüel belirleme kriterlerine benzer kriterler uygulayarak bir sonuca varmaya çalışalım. Bugün akademide bir kişiyi saygın bilim adamı yada entellektüel kılacak bir ölçüt varsa o da bu kişinin aldığı bilimsel atıf sayısıdır. Google’ın atıf sistemine (Google Scholar) göre Edward Said’in sadece Şarkiyatçılık eseri 63 binden fazla atıf alırken Şengör’ün en fazla atıf alan eseri yaklaşık 3 bin atıf almış. Ama gel gör ki buna rağmen Said popüler Türk aydının gözünde entellektüel sınıfına dahil olamıyor.
Bu noktada Said’in bilimsel uğraşı siyasi ve insani uğraştan ayırmayan görüşünün de kendisine taş atılmasında etkisi olduğunu söylemek lazım. Bilim ile uğraşmak, bilim insanı olmak sizin siyasal ve sosyal alandaki görüşlerinizi meşrulaştıracak bir etiket değildir. Bilim hayatın önemli bir parçası olsa da özgürlük, adalet, ahlak gibi insani ilişkileri belirleyen başka değerler de vardır. Said’in kendi entellektüel tanımı da bunu vurgulamakta.
“Entelektüel bireyin hangi partiye yakınlık duyarsa duysun, hangi ülkeden gelirse gelsin ve kendini aslen neye bağlı hissederse hissetsin, insanların çektiği acılar ve yaşadığı baskılar konusunda belli doğruluk standartlarından şaşmaması gerektiğini söylemeye çalıştım.
Nabza göre şerbet vermek, konuşulması gereken yerde susmak, şovenist kabadayılıklara, tantanalı döneklik ve günah çıkarma törenlerine rağbet etmek bir entelektüelin kamusal rolüne en çok gölge düşüren tavırlardır”.(1)
Oysa Şengör gibi insanlar bu tür bir sorumluluğu hissetmek şöyle dursun bunun aksine duruşlar sergilemekten hiç geri durmadılar. Şengör kendi bilimsel üretiminin gücünü arkasına alarak mesela “dışkı yedirme” gibi işkence yöntemlerini bu etikete sığınarak savunabilmiştir.
Şengör başka yerde Said’i eleştirirken 27 Mayıs darbecileri tarafından üniversiteden atılan Fuat Sezgin’i oryantalistlerden övgüyle bahsetmesinden dolayı Edward Said’e karşı örnek olarak göstermesi ise başka bir çelişki. (2) Aynı kişi darbecilerin yaptığı yukarıda bahsi geçen işkenceyi savunabiliyor. Nitekim Celal Şengör 12 Eylül Darbesi’ni birçok yerde savunmakta.
Said’i eleştirirken ne Şengör’ün ne de Bardakçı’nın Said’i anlamadığı ise çok açık. Said’i okudular mı bilemeyiz.! Ama okumuşlarsa da anlamadıkları kesin.! Said’in tam da karşı durduğu Doğu/Batı ikililiği gibi kurgusal özlere karşı çıkarken bizim pop star aydınımızın zihninde bu ikilikler öyle bir yer etmiş ki Said’i de bu kutuplardan Doğu (Oriental) tarafına yerleştirirken kendileri Batı (Occidental) savunusu adına onu yerden yere vuruyorlar. Oysa Said Entellektüel kitabında kendi pozisyonunu açıklarken buna çok güzel bir cevap veriyor.
“Ben kitaplarımda"Doğu" ve "Batı" gibi hayali yapılar, hele hele ikincil ırklar, Doğulular, Zenciler vs. türü ırkçı özler kurulmasıyla mücadele etmeye çalıştım. Sömürgeciliğin tekrar tekrar yağmaladığı ülkelerin aslında masum olup mağdur edildiklerini filan iddia etmek şöyle dursun, bu tür mitik soyutlamaların da bunlardan kaynaklanan suçlama edebiyatının da yalan olduğunu altını çizerek belirttim; kültürler cerrahi müdahalelerle Doğu ve Batı gibi geniş ve çoğunlukla ideolojik karşıtlıklar halinde ayrılamayacak kadar iç içe geçmişlerdir, içerikleri ve tarihleri birbirine bağımlı ve melez bir nitelik sergiler”.(3)
Edward Said’in evrensel ilkelere ve ortak insani mirasa bağlılığı bu sözlerinden gayet açıkken Şengör ve benzerleri onun muhtemelen bir Batı düşmanı, Batı bilim, kültür ve edebiyatına karşıt olarak tahayyül ederek onu özcü bir kategoriye sokup buradan onu vurmaya kalkıyorlar. Tabii ki Said’in fikirlerinin eleştirilemeyeceğini söylemiyoruz. Nitekim Said’in görüşlerine karşı çıkan birçok yazar olmuştur. Ama bu eleştirilerden hiçbiri onun entellektüel olmadığını söyleyecek kadar ileri gitmemiştir.
Yazıyı yine bizim pop star aydınlarımıza entellektüelin gerçek anlamını güzel bir biçimde tarif eden Said’in sözleriyle bitirelim.
“Düzenin adamları belli çıkarları gözetirler, oysa entelektüeller şovenist milliyetçiliği, şirketleşmiş düşünce müsvettelerini ve sınıfsal, ırksal ve cinsel imtiyazları sorgulayan kişiler olmalıdırlar. Çoğunlukla başkalarının gerçekliğini görmemizi engelleyen birer perde işlevi gören, yetiştiğimiz ortamın, sahip olduğumuz dilin ve milliyetin sağladığı ucuz kesinliklerin ötesine geçebilme riskini göze alabilmek demektir evrensellik. Aynı zamanda dış politika, toplumsal politika gibi meseleler söz konusu olduğunda insan davranışları için tek bir standart arama ve buna uyma çabası demektir. Sözgelimi bir düşmanın durup dururken bir şiddet eylemine girişmesini kınıyorsak, hükümetimiz kendisinden daha zayıf bir ülkeyi işgal ettiğinde de aynı şeyi yapabilmeliyiz”.(4)
(1) Edward Said, Entelektüel: Sürgün Marjinal Yabancı, çev. Tuncay Birkan, Ayrıntı Yayınları 2011, s,15.
(2) https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/yalcin-bayer/cok-uzgunum-28439161 (söz konusu yazıda Şengör Said’i bu sefer de cahil olarak niteliyor)
(3) A.g.e. s13.
(4) A,g,e s17.
NOT: Bahsi geçen tartışma 19 Mart 2011 tarihli Tarihin Arka Odası programında yapılmıştır.
*Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Muhreç Arş. Gör.