Korona hakkında son (!) yazım*
Önce gerçekle yüzleşelim. Su uyur düşman uyumaz misali korona devam ediyor. Gerçek dışı bir durum olan ‘post truth’ kaçınalım. Büyük başarılar büyük başarısızlıklar da getirebilir. Biz sadece sağlık sistemimiz çökmeden birinci dalgayı önledik hatta yavaşlattık. Bazı ülkelerden daha iyiyiz bazı ülkelerden daha kötü. Biz başardık deyip korunmada (maske, el yıkama ve sosyal mesafe) taviz vermemek lazım yoksa ikinci, üçüncü dalga kesinlikle gelir.
Tekin Akpolat*
İç Hastalıkları ve Nefroloji uzmanıyım. Korona virüsünün etkilediği organlardan birisi de böbrekler ama bu etkilenme çoğu kez kalp, akciğer yetmezliği ile birlikte yani diğer organ yetmezlikleri ile beraber, korona tedavisi yapıldığı zaman çoğu kez böbrek de toparlıyor. Bazı hastaların bu dönemde diyaliz gibi böbrek destek tedavilerine ihtiyaçları olabiliyor. Tüm hekimler gibi, herkes gibi ben de koronayı yakından takip ediyorum, yaşıyorum. Daha önce korona ile ilgili yazılar yazdım. Artık korona ile ilgili yazmak istemiyordum ama bazı gelişmeler nedeni ile kendimi bu yazıyı yazmak zorunda hissettim. Önce neden yazdığımı açıklayayım.
1. Böbrek hastası bir hastamın benimle paylaştığı haber: Korona virüsünü yenenlerde şok. Giderken böbrekleri de götürüyor. Ve şu soruyu sordu:
"Korona tedavisi bitip evlerine dönenlerin yüzde 37’sinde böbrek yetmezliği görüldüğü onların da yüzde 14’ünde diyaliz gereksinimi doğduğu söyleniyor. Ne diyorsunuz?"
Hastamın zaten yaşı var, korona nedeni ile de tedirgin. Bu haberden sonra tedirginliği iyice artmıştı.
Takip ettiğim koronalı hastalarda ilave kalıcı bir böbrek sorununa rastlamadığımı belirtirim. Koronalı hastalarda kalıcı böbrek sorunu sıklığının çok fazla olmadığını belirtip böbrek konusunu bitiriyorum.
2. 100 yıl önceki influenza ile kıyaslayanların 2. dalgadan ve şiddetinden tedirgin olması: İnfluenza ve korona farklı virüsler. Ama şunu söyleyebilirim. Korona (Covid-19) 100 yıl önce olsa ölüm sayısı bugünkünden bile az olurdu. Çünkü o zaman toplum daha genç, koronanın en çok etkilediği tansiyon, şeker, kalp, böbrek gibi kronik hastalıklar çok daha az. Üstelik seyahat olanakları da bugünkü kadar gelişmediği için belki Wuhan’ın dışına bile çıkamazdı, kısa sürede de sürü bağışıklığı gelişebilirdi. Belki bugünün basit bir gribi gibi olurdu. Belki de 100 yıl önceki influenza ve korona arasındaki tek ortak nokta pandemi olmaları. İki pandemiyi kıyaslamak elma ile armudu kıyaslamak gibi. Bu yazdıklarımdan lütfen 2. dalgayı önemsemediğim sonucunu çıkarmayın. Bu konudaki düşüncelerimi ileride yazacağım.
3. Tedavi ve aşı ile ilgili her gün bir haber çıkması: Herkes iyi haber duymak istiyor. Tüm araştırmacılar çalışıyor, çalışmalarını yayınlıyor, dergiler daha kolay kabul ediyor. 19 Mayıs 2020 itibarı ile PubMed veritabanında (tıpta en yaygın kullanılan arama motoru) Covid-19 ile ilgili 13 bin 309 yazı var. Bunlardan 16 tanesi karşılaştırmalı klinik çalışma, 972 tanesi derleme. Kılavuz diye arama yaparsanız sayı 104. Bu kadar kısa sürede, bu kadar yayın bilgi kirliliğine de yol açıyor. Bir örnek vermek istiyorum. Güvendiğim bir araştırmacı korona virüsü ile karşılaşan birinin ölüm oranını binde 1-5 olarak veriyor. Farka dikkatinizi çekerim: binde 1-5, yani 5 katı. Bunu bir örnekle kıyaslayalım, yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 7 diyorsunuz, 5 katı yüzde 35 çıkıyor. Yani elimizde güvenilir bilgi ne yazık ki fazla değil. Tamam virüsü çözdük, izole ettik ama tedavi ve aşıda çok yolumuz var. Önümüzde bizi bekleyen hayvan çalışmaları, aşının keşfi, güvenliğinin kontrol edilmesi, üretilmesi, seri üretilmesi daha çok yol var, en az yaklaşık 1 yıl, o da iyimser bir ihtimalle. Tedavide de durum farklı değil. Kısa dönemde virüsü yenebilecek bir ilaç bulunması zor gibi duruyor. İlaçlar kısmi yarar sağlıyor. Sıtma ilacı gibi başka amaçlarla üretilmiş ilaçların ne kadar etki ettiği de artık tartışılıyor. Yani bizim aşısız, tedavisiz bir hayata göre hazırlanmamız gerekiyor.
4. Tüm Whatsapp gruplarımdan gelen bir haber: Amerikalı doktorların 5 milyon izlenip silinen Covid-19 videosu. Açıklaması da, "Orijinali 5 MİLYON izlendikten sonra KALDIRILAN bu videonun kanalımızca hazırlanan 23 dakikalık özeti bugün (15.05.2020) saat 15:00’de YouTube’da paylaşıldıktan 5 dk sonra 'Uygunsuz İçerik' gerekçesiyle kaldırıldı. Düşünün artık GERÇEKLERİN bazılarını ne kadar KORKUTTUĞUNU Ama eninde sonunda bu duvar yıkılacak. Hiç merak etmeyin. GERÇEĞİN önünde hiçbir şey duramaz!!!" ile devam ediyor.
Daha sonra Amerika’da ilgili meslek kuruluşlarından gerçeklerin nasıl saptırıldığı ile ilgili yanıt geldi ama videoyu seyredenlerin çoğunun muhtemelen yanıttan haberi bile olmadı çünkü kötü, yalan haber, iyi doğru haberden çoğu kez daha hızlı yayılır ve etkisi daha fazla olur.
İddia ve yanıtın linkleri için tıklayınız.
Bu yazıyı yazma gerekçelerimi açıkladım. Şimdi ise bundan sonra ne olacak görüşlerimi, önerilerimi yazmak istiyorum. İki başlık altında yazacağım, araştırmacı ve doktor olarak.
Araştırmacı olarak görüşlerim/önerilerim:
1. Önce gerçekle yüzleşelim. Su uyur düşman uyumaz misali korona devam ediyor.
2. Gerçek dışı bir durum olan ‘post truth’ kaçınalım. Büyük başarılar büyük başarısızlıklar da getirebilir. Biz sadece sağlık sistemimiz çökmeden birinci dalgayı önledik hatta yavaşlattık. Bazı ülkelerden daha iyiyiz bazı ülkelerden daha kötü.
3. Biz başardık deyip korunmada (maske, el yıkama ve sosyal mesafe) taviz vermemek lazım yoksa ikinci, üçüncü dalga kesinlikle gelir.
4. Koronaya bağlı ölüm oranı influenzadan yani normal gripten biraz daha fazla ama ilk tahmin edilenden daha düşük. Sevinelim ama gevşemeyelim.
5. Hele 40 yaş altı ölüm nerede ise yok ama bana bir şey olmaz deyip, tedbirleri gevşetmek size sosyal sorunlar olarak geri dönebilir, yakınlarınızı kaybetmek, fakirliğin artması, işsizlik…
6. Maske takmak saygı ve vatanseverliktir. Hasta olduğu halde maske takmadan kapalı alanlara giren hele bilinçli giren birisi intihar saldırısı yapan teröristten bile daha alçaktır.
7. Kapalı alanlardan uzak durmak, mutlaka girmek gerekiyorsa süreyi kısa tutmak gerekir. Bu konuda restoran, kapalı çalışma ortamı, kilise, kapalı spor salonu, doğum günü partisi kaynaklı iyi bilinen küçük salgınlar var.
İlgilenenler için: Bu bulaşlar hakkında ayrıntılı bilgi
8. Daha az tüketmek doğayı da koruyor. İstanbul’da yunuslar, birçok şehirde değişik hayvanları görmek aslında bize uyarı. Çevreyi, doğayı bozmak yeni virüs salgınları için kolaylaştırıcı bir neden olabilir. Yeşil alanların, sahillerin yasak olup alışveriş merkezlerinin serbest olmasının nedeni belki alışveriş merkezlerinin bir kısmının yeşil alana yapılmış olmasıdır.
9. Kapısı sokağa açılan küçük marketler daha güvenilir olabilir ama alışveriş yaptığım iki marketin birinde maskesiz bir müşteri vardı, diğeri çok kalabalıktı. İlkini uyardım, ikincisine girmedim. Toplum olarak sürekli alarm durumunda olmalıyız, çevremizi lütfen uyaralım.
10. Ölüm oranının beklenenden düşük olması, salgının kontrol altına alınması nedeni ile tedbirleri gevşeten, ekonomilerini canlandırmaya başlayan ülkelerin temel ve öncelikli hedefi sağlık sistemleri çökmeden yaşamın sürmesi. Çünkü çarklar durursa açlıktan veya başka nedenlerle ölenlerin sayısı koronadan fazla olabilir. Devletler birtakım tedbirleri alacaktır ama hepimizin görevi kendimizi korumak, hasta olursak çevremize bulaştırmamak olmalı. Yani sorumluluk bireylerde, bizde.
11. Haziran başında tedbirler azaltılmaya başlanacak. İleriye dönük projeksiyonlarda hedef o tarihte günlük yeni hasta sayısının 500’ün altına inmesi. Ülkemizde 25 Mart tarihinde günlük yeni vaka sayısı 561 idi. O günleri hatırlayalım. Herkes tedirgindi. Çok değil 10 gün sonra yeni vaka sayısı 3 bini geçmişti. Yani gevşediğimiz anda salgın tepemizde.
12. Toplumların ne kadarın korona ile karşılaştığına dair sağlıklı bir veri de yok. Bazı toplumlarda bu oran yüzde 1, bazılarında yüzde 20. Türkiye’ye ait bir veri yok. Türkiye’de gerçekten kaç kişi mikropla karşılaştı, kaç kişi belirtisiz geçirdi bilmiyoruz. Türkiye’de 5 milyon hasta var diyen bile oldu. Ama bence en çarpıcı sonuç berberlerle ilgili.
Uşak'ta 100 berberden 20’si pozitif çıktı.
Bunu Türkiye geneline vursak 15-20 milyon kişi eder ama 100 berber küçük ve bölgesel bir örnek. Kaç kişi mikropla karşılaşmış olursa olsun daha sürü bağışıklığına epey zaman var.
13. Sonbaharla birlikte grip mevsimi de başlayacak. Eğer korona grip mevsiminde hortlarsa birinci dalgadan beter olabiliriz, bunu hiç unutmayalım.
14. Maskenin öneminden bir kez daha bahsetmek istiyorum. Maske takmak kendimizden çok başkasını korumaktır. Başkalarına saygı gösteren toplumlar daha başarılı olacaktır.
Doktor olarak önerilerim:
1. Doktorlarınızı dinleyin.
2. Tansiyon, şeker, kalp gibi kronik hastalıklarınız varsa kontrollerinizi aksatmayın, bu hastalıkların tedavilerinin aksaması koronadan daha riskli olabilir.
3. Pandemi dönemlerinde pandemiye yol açan hastalık kadar tehlikeli, istenmeyen sonuçlar olabilir, örneğin İngiltere’de bu yıl kansere bağlı ölümlerin 18 bin artması bekleniyormuş.
4. Zatürre aşınızı olun, sonbaharda grip aşınızı kaçırmayın.
5. Sağlıklı yaşama daha çok dikkat edin. 4 kelime 13 harf ile sağlıklı yaşam: Az ye hareket et.
6. Koronadan önce ekranlarda sık gördüğümüz bu dönemde ekrandan kaybolan tıbbi şarlatanlardan korona sonrası dönemde uzak durun.
7. Ertelediğiniz sağlık sorunları artık daha fazla ertelemeyin: Zamanında "safra keseni aldırmak gerekir" dediğim hastamın neredeyse safra kesesi patlayacaktı, kalp anjiyosu önerdiğim hastam kalp krizi geçirdi.
8. Maskesiz dışarı çıkmayın.
9. Dışarıda elinizi yüzünüze götürmemeyi öğrenin, sigara içmeyin, yemek yemeyin.
10. Acele etmeyin.
Özet olarak korona salgınının hafiflediği bu günlerde hayal dünyasına dalmadan, gerçeklerle yüzleşip, tedirgin olmadan yeni normale merhaba diyebilenlerin ayakta kalma şansı daha fazla olacaktır. Maske takarak başkalarına saygı gösteren toplumlar daha başarılı olacaktır.
Koronasız, sağlıklı günler.
*Bu yazı ilk kez www.tekinakpolat.com’ da yayınlanmıştır.
**Prof. Dr.