MHP’nin dümeninde siyaset: Ufukta erken seçim var mı?
Bugün gelinen noktada ise AKP iktidarının sürmesinde hayati bir rol oynayan MHP’nin son yaptığı çıkışla AKP iktidarını tedirgin ettiğine şüphe yok. Esasen MHP -Türkiye’de değişen dengelere bağlı olarak- hissettiği endişeyi hükümetle paylaşmaktan ya da doğrudan onun omuzlarına yüklemekten başka bir şey yapmadı.
Kerem Yavaşça*
Korona virüsü günlerinde üzerine toz perdesi inen siyaset gündeminin son günlerde hareketlendiği gözleniyor. Darbe iması, memleket masası, seçim yasasında değişiklik gibi konuların gündeme gelmesiyle, siyasî aktörler arasında polemikler artmaya başladı. Öyle görünüyor ki, tüm tartışmaların ve hareketlenmelerin ardında yatan temel neden erken seçim ihtimalinin güçlenmesidir.
Son birkaç haftada, rüzgârın yönünün değişmeye başladığını ve erken seçimler yönüne doğru estiğini gören siyasî aktörlerin ön almak amacıyla söylemsel bir mücadeleye girdikleri idrak edilebilir. Daha basit bir ifadeyle, erken seçim ihtimali siyasî atmosferi yeniden şekillendiriyor. Zira siyasî, ekonomik ve toplumsal problemlerin zirve noktasına yaklaştığı ve bu durumun yarattığı huzursuzluğun seçimleri tetikleyebileceği ön görüsü artık aşikâr hale geldi. Politikacıların ise gündemdeki bu hızlı değişime ayak uydurarak seçim öncesi dönemde daha güçlü pozisyonlar belirlemeye çalışmaları şaşırtıcı değil. Bu itiş-kakışın yarattığı toz bulutunun bulanıklaştırdığı resmi analiz ederken, yaptığı kritik çıkışlarla MHP’nin gündem üzerinde kurucu bir rol üstlendiği iddia edilebilir.
Hatırlayalım, erken seçimin gündeme gelmesinde en önemli çıkışlar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’dan geldi. Yalçın, MHP’nin “tek başına iktidarının bir zorunluluk“ olduğunu açıkladı. Bahçeli ise partisinin resmî web sitesinden yaptığı açıklamada ve bir gazeteciye verdiği röportajda yeni kurulan siyasî partiler üzerinden sert değerlendirmeler yaptı ve olası bir erken seçimde bu partilerin seçimlere girebilmesi için yapılabilecek milletvekili transferlerinin önüne geçilmesi gerektiğini ifade etti. Bahçeli’nin açıklamaları “acaba ufukta erken seçim mi var?” sorusunu gündeme getirdi.
İktidar bloğunun küçük ortağı tarafından yapılan bu açıklamaların yabana atılmaması gerektiği siyaseti takip edenler açısından çok açık. Zira MHP yaklaşık beş yıldır Türkiye’de siyasetin yönünü tayin edecek mahiyette bir rol oynamaktadır. MHP’nin siyasî manevralarını tek başına tayin eden Bahçeli siyasî öngörülerini dolambaçlı yollardan ifade etmeyi pek tercih etmiyor. Genelde “ne olacaksa olsun” düsturuyla, görünen sonuçtan kaçmak yerine onunla doğrudan yüzleşmeyi ve kaderine razı olmayı seçiyor. Bu hususta kritik önemi haiz bazı örneklere göz atmakta fayda var. DSP-ANAP-MHP koalisyonunun 2002’de -kendileri açısından talihsiz bir sonla biten- erken seçime gidişinde MHP’nin rolü bilinmektedir. Bu seçim sonrasında demokrasi tarihinde eşine zor rastlanır bir örnek tecrübe edilmişti. Hükümet ortakları seçim barajına takılmış; bu barajı atlayabilen yalnızca iki parti (AKP ve CHP) parlamentoda temsil edilebilmişti. Vurgulanması gereken bir diğer örnek ise Haziran 2015’te gerçekleşen genel seçimlerin ardından Bahçeli’nin yaptığı açıklamaların satır aralarında yatmaktadır. Zira söz konusu açıklamaların seçim sonuçlarının bir koalisyon hükümetine dönüşmesini engelleyici mahiyette olduğu söylenebilir. Bahçeli, daha resmî sonuçlar belli olmadan, seçimin olduğu günün gecesinde yeniden seçime gidilebileceğinin işaret fişeğini atmıştı. AKP-CHP arasındaki görüşmelerin sonuçsuz kalmasının ardından ise masadaki diğer seçenek olan muhalefet partilerinin bir araya gelme olasılığı, seçim gecesi Bahçeli’nin kesinkes tavrını ortaya koyan sarih ifadelerinin ardından zaten çok zayıflamıştı. Akabinde Cumhurbaşkanı’nın tartışmalı kararının -hükümet kurma görevini CHP’ye vermemesinin- ardından kasım ayında yeniden seçime gidilmişti. Kasım 2015’ten sonra gelişen süreçte ise MHP’nin siyasal dengeler içindeki rolünün giderek arttığına şüphe yoktur. Bu süreçte gerçekleşen Anayasa değişikliği referandumu ve yaklaşık bir yıl sonra gerçekleşen 24 Haziran seçimleri ile bugünkü hükümet sistemi ve siyasî aritmetik oluştu.
Bugün gelinen noktada ise AKP iktidarının sürmesinde hayati bir rol oynayan MHP’nin son yaptığı çıkışla AKP iktidarını tedirgin ettiğine şüphe yok. Esasen MHP -Türkiye’de değişen dengelere bağlı olarak- hissettiği endişeyi hükümetle paylaşmaktan ya da doğrudan onun omuzlarına yüklemekten başka bir şey yapmadı. Açık ki, korona virüsü pandemisi nedeniyle tüm dünyada ekonomiler küçülme eğilimine girdi. Türkiye özelinde ise işlerin daha da vahim bir boyuta varacağını tahmin etmek zor değil. Zaten oldukça bozulmuş makroekonomik dengelerle ve öngörülemez/irrasyonel bir ekonomi yönetimi ile ekonomik krize yakalanan iktidar bloğunun, bu süreci başarıyla yürütmesi çok düşük bir ihtimale tekabül etmektedir. Önümüzdeki birkaç yılda daralan ekonominin, artan işsizlik oranlarının ve kur etkisiyle yükselen maliyetlerin yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunların hükümetin üzerine taşınamaz bir yük bindireceğini ön görmek zor değil. Bunun yanı sıra yönetici kadrosu AKP’den koparak husule gelen yeni partilerin giderek güç kazanması, 50+1 sistemi üzerine bina edilmiş seçim sisteminde iktidar bloğunun elini giderek daha da zora sokmuştur. Bu noktada neredeyse 1-2 puan farkla iktidarını sürdürebilen bir hükümet için en küçük oy kayıplarının bile hayati derecede önemli olduğunu belirtmek gerekir.
Günün sonunda, hükümetin elinde iki sahici seçenek olduğu söylenebilir. Birincisi, seçim yasasını ve/veya cumhurbaşkanlığı seçimini değiştirerek mevcut iktidarın devamlılığını sağlamak. İkincisi, muhalefetin bir araya gelmesini ve daha da güçlenmesini engellemek adına erken/baskın seçime gitmek. İlk ihtimalin çok riskli olduğu ve bu açıdan iktidar açısından çok maliyetli olabileceği hesaba katılmalıdır. Zira bu tür bir girişim, iktidarın oyun sürerken, oyun kurallarını değiştirmeye tevessül ettiği algısını besleyerek seçmen üzerinde olumsuz bir etki yapabilir. Ayrıca cumhurbaşkanlığı seçiminde değişikliğe gidilmesi için Anayasa’nın değişmesi gerekir ki, bu da mevcut durumda Meclis’ten 2/3 oranında bir destekle gerçekleşebilir. Şüphe yok ki, şu andaki Meclis aritmetiğinde bu çok zor bir ihtimal. Dolayısıyla iktidar açısından bakıldığında ikinci seçenek -yani ekonomide şartlar daha da kötüleşmeden ve muhalefet henüz asgari müşterekte buluşamadan erken seçim kararı almak- giderek güçlenen bir ihtimal olarak masada duruyor. Bu seçenek, geçen zamanın muhalefetin işine yarayacağı olasılığı üzerine bina edilmiş durumda.
Son analizde, Bahçeli’nin güncel gelişmeleri basit bir gözden geçirme ile mevcut pozisyonuna geldiği ve söz konusu çıkışı yaptığı yargısına varılabilir. Ancak şu noktanın altını kalınca çizmekte fayda var. MHP’nin bu çıkışı AKP yönetiminin üzerindeki baskıyı kesifleştirmiş ve bu suretle AKP’nin manevra alanını daraltmıştır. Zira AKP’nin 2023’e kadar elindeki süreyi kullanmasının önünde bir engel yok. Ancak pandeminin peşi sıra getirdiği olumsuz şartların hükümetin yıpranma sürecini hızlandırması da bir başka gerçek. Üstelik, bu süreçte AKP, MHP’nin tartışmaya açık tutmadığı siyasî ön görülerini hesaba katmak zorunda kalacaktır. Şimdi MHP’nin taleplerini karşılamak ve elindeki iktidarı korumak zorunda. Şüphesiz oldukça çetrefilli bir iş. Bu durumda AKP’nin siyasette cepheleşmeyi artırmak, muhalefetin güçlenmesini engellemek ve dahası bir araya gelmelerini zorlaştırmak için hamleler yapmaya hazırlanmasının oldukça güçlü bir ihtimal olduğu söylenmelidir.
Dr. Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü