Franco “Bifo” Berardi: Zihinsel felce yol açan ‘viral fırtına’

Franco “Bifo” Berardi'nin kaleme aldığı 'Sonun Fenomenolojisi', Serhan Ada, Bengi Oya ve Mert Erarslan çevirisiyle Everest Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

2019’un son aylarından bu yana Covid-19 pandemisiyle uğraşan ve bir süre daha uğraşacak gibi görünen insanlık, kuramcıların yıllar evvel haber verdiği müphemlik çağına resmen girdi, kimilerinin atlanmaz dediği eşiği atladı. Zor günler geçirdik, geçirmeyi sürdürüyoruz ve bunun daha ne kadar devam edeceğini kestiremiyoruz. Üstelik bu tüneldeyken salgına dair bilgilerimiz hemen eskiyor veya hızla güncelleniyor. Söz konusu durum, ruhsal açıdan hepimizi yorarken bugüne kadar her şeyi ekonomiyle açıklayanlar nedeniyle sarsıntı şiddetleniyor.

Pandeminin başından beri işittiğimiz bazı cümle ve ifadeleri hatırlamalıyız bu noktada: “Küreselleşmeyi durdurun”, “neoliberal kapitalist sistem çöktü”, “dünyanın başka bir sonu mümkün” ve “halk sağlığı için bütçe…” Bunlar ve benzerleri, öylesine söylenmiyor ya da birer slogan değil; “uzaklardaki” bir virüsün, hayatımızın tam ortasına yerleşmesiyle kâh isyan diyoruz kâh öfke patlamaları yaşıyoruz.

“Eski normallerin” sonuna geldik, burası açık. “Yeni normaller” başladı, bu da açık. Fakat sonu ve yeniyi tam olarak açıklayıp anlatamıyoruz, daha çok yaşıyoruz. “COVID-19 herkesi eşitledi” deniyordu bir ara, bu balon patladı. Pandeminin biteceği veya hafifleyeceği tarihler sıralandı, o da tutmadı. Önlemler ve aşılar güçlü bir umut doğurdu fakat varyantlar nedeniyle bu da sallantıda. Dolayısıyla sona ve başlangıca dair eli ayağı düzgün bir kuram oluşturmakta zorlanıyoruz. Elimizde şimdilik yaşanmışlıklar var.

Franco “Bifo” Berardi, Sonun Fenomenolojisi’nde tam da bu noktadan hareket edip hayatî bir soruya yanıt bulmaya uğraşıyor: “Sonun fenomenolojisi. İyi de neyin sonu? Bu bize bağlı, bu sana bağlı.”

BİR YANDA BİYOLOJİK VİRÜS, DİĞER TARAFTA LİNGUİSTİK VİRÜS

Albert Camus, Veba’da romana adını veren ve aslında bir metafor olan salgının üstesinden gelmek için iki yol olduğunu söyletmişti başkarakter Rieux’ye: Açıklık (ya da şeffaflık) ve bir arada hareket etmek. Şimdilerde şefafflık biraz uzak bir ihtimal fakat Berardi’nin de vurguladığı toplumsal dayanışma, salgının enikonu görünür kıldığı sömürü düzeninin ve sefaletin azaltılması için elimizdeki en önemli umut. Aksi durumda ise beklemediğimiz hızla pek çok şeyin sonu gelecek. Yok oluşun eşiğinde bulunduğumuzu ve bunun, bir slogan ya da şaka olmadığını belirten yazar, günümüzdeki durumu tasvir edip neye ihtiyaç duyduğumuzu aynı noktadan hareketle anlatıyor: “Para gereksiz hâle geldi, birikim tehlikeli bir illüzyon. Bize gereken bilimsel araştırma, temel ihtiyaçların tembellik içinde giderilmesi, duyuların ve zihinlerin zevk alması.”

Sonun Fenomenolojisi, Franco “Bifo” Berardi, Çeviren: Serhan Ada, Bengi Oya ve Mert Erarslan, 252 syf., Everest Yayınları, 2021. 

Berardi, meseleyi COVID-19 pandemisine indirgemeden bugün bize tebelleş olan sorunların kökenine inip teşhisler koymaya yönelirken salgının, bu olup bitenin neresinde konumlandığını ve neleri yüzeye çıkardığını, hem günlük formundaki hem de kuramsal metinleriyle yorumluyor: İçinde bulunduğumuz “tekno-psikotik dönüşüm sürecinde”, hangi eşiklere takıldığımızı ve hangilerini aştığımızı çözümlemeye çalışırken biyolojik virüsü linguistik virüsle karşılaştırıp COVID-19’un yarattığı sıkıntının yanı sıra pandeminin meydana getirdiği “ilişki felcini” analiz ediyor. Başka bir deyişle Berardi, bir durgunluk çağına dair kalem oynatıyor; “semiyotik virüsün, insanlığın devinimsizliğe geçişini kolaylaştırdığını” ortaya koyuyor. Neoliberal kapitalist sisteme ve onunla yaratılan dile mahkûm edilmek istenen insanın buradan nasıl çıkabileceğine kafa yoran yazar, salgının kapattığı ve açtığı kapılara gönderme yaparak oluşturduğu “psikoçöküntü günlüğü”nde, salgın deneyimi ve gözlemlerinin yanı sıra sistem eleştirilerine girişip “pandemi korkusu virüsün kendisinden daha tehlikeli” dedikten sonra “yeni normallere” ve yeni “ilişki” biçimlerine dair yabana atılmayacak bir öngörü dillendiriyor: “AIDS, fiziksel temasın uzaklaşması ve temas içermeyen iletişim platformlarının ortaya çıkışı için gereken koşulu hazırladı: AIDS olarak adlandırılan psişik mutasyon interneti hazırladı. Şimdi de bireylerin sürekli izolasyon hâlinde olacağı bir duruma geçebiliriz ve yeni kuşak, öteki beden korkusunu içselleştirebilir.”

EMEĞE, EĞİTİME, SAĞLIĞA VE KAMUYA DAHA GENİŞ BÜTÇE 

 Berardi, eylem ve eylemsizlik arasına belirgin bir sınır çekilmesine yol açan pandemi nedeniyle toplumsal ve teknolojik alanın yer değiştirdiğini vurgularken yakın gelecekte karşılaşabileceğimiz “otomatizm çölü”nden bahsediyor. Öte yandan neoliberal sistemin, özelleştirmelerin, körüklenen milliyetçiliklerin ve emeğe ayrılmayan bütçelerin kıyasıya eleştirisiyle karşılaşıyoruz Sonun Fenomenolojisi’nde.

Korku üretmenin, yeni teknolojik atılımlar yapma ve güvenliği en üst düzeye çıkarma çağında nasıl iş gördüğünü anlatan Berardi, pandeminin bu süreçte yalnızca bir eşik ya da insanları ikna etmek için bir fenomen olduğu notunu düşüyor. Başka bir deyişle COVID-19’un bu bağlamda ciddi fırsatlar sunduğunu düşünen yazara göre salgınla birlikte biyo-info-psiko çevrim etkin hâle gelirken eski finansal araçlar etkisini yitiriyor. Pandemi, felce uğrattığı siyasal iradeyi “bir sağlık programının askerî uygulamasına indirgiyor.” Şöyle de denebilir: Salgınla birlikte sistemin sürdürülebilirliği test edildi ve sonuçlar olumsuz. Berardi’nin ifadesiyle dayanışmanın zorunlu olduğu, emeğe, eğitime, sağlığa ve kamuya daha geniş bütçe gerektiren bir dönemin eşiğinde bulunduğumuz “yeni bir oyun” başlıyor: Büyüme yerine, daha çok paylaşım anlamına geliyor bu. Roma Kulübü’nün 1972’de yayımladığı “Büyümenin Sınırları” başlıklı rapordaki cümlenin gerçeğe dönüştüğü bir zaman dilimindeyiz: “Bitmiş bir gezegen, bitimsiz bir ekonomik büyümeyi destekleyemez.” Bu ifade, yazarın hatırlattığı COVID-19 öncesindeki “küresel sarsıntıyı”; ekolojik, psişik, jeopolitik-askerî ve sosyo-ekonomik krizi hayli iyi anlatıyor.

Berardi, pandeminin insanlara ölümlülüğü anımsattığını ve herkesi daha canlı kılmaya zorladığını, “viral fırtına”nın siyasetçilerde ve ekonomistlerde zihinsel inme yarattığını belirtiyor. Dolayısıyla ekonomi ve hayat arasındaki asimetri enikonu su yüzüne çıkınca krizi yorumlama biçimleri de “yeni normallerle” uyumlu hâle geliyor: “Yayılma ufku silikleşip hızlanan finansal soyutlamanın gerçek dünyayı yutmasının sona ermesiyle tükenişin ufkunu keşfetmeye başladık.”

Berardi’ye göre gerek pandemi gerek onun tetiklediği ruhsal ve ekonomik çöküntüler, başka krizlere benzemiyor, hatta bir kriz de değil: “Şimdiki kriz, kriz değil. Bir reset. Makineyi kapatıp birazdan yeniden çalıştırma söz konusu. Ancak yeniden çalıştırınca eskisi gibi çalışmasına karar verip sonucunda yeni kâbuslarla karşılaşabiliriz. Yahut onu bilim, bilinç ve duyarlılıkla baştan programlamaya karar verebiliriz.”