YAZARLAR

Fransa kazandı, ama İngiltere haklıydı

Bu İngilizler için hiç kolay değil, başarabilirler mi emin değilim.  Ama dün geceki mağlubiyet, onlarda bu kez öfke yaratmamalı, bilakis gelecek adına umutlandırmalı.

Fransa’nın en ünlü spor gazetesi L’Équipe, bu maçı okuyucularına şu manşetle tanıtmıştı: “Fransa-İngiltere: Bir klasik ve bir ilk”.

Bu bir klasikti. Çünkü İngiltere, Fransa'nın en sık karşılaştığı ikinci rakipti (ilk sırada Belçika yer alıyor). Bu çeyrek final maçı, aralarındaki 42. maçtı. Tabiî, 1906 ile 1921 arasında amatör bir İngiltere takımına karşı oynanan sekiz maçı da sayarsak. 

Fransa'nın İngiltere'ye karşı karnesiyse hiç iç açıcı değildi: 11 galibiyet, 6 beraberlik, 24 mağlubiyet. Dört mağlubiyet ise skorları anlamında diğerlerinden biraz ayrışıyordu: 1906'da 15-0, 1908'de 12-0, 1909'da 11-0, 1910'da 10-1.

Neyse ki bu yüzyılın başında takımlar arasında o kadar derin güç farkları bulunmuyordu. Bu büyük hezimetlerin ardından Fransa, günümüzde İngiltere'den çok daha başarılı bir futbol ülkesi hâlini aldı.

İki takım son olarak ise Haziran 2017'de Stade de France'da bir dostluk maçında karşı karşıya gelmişti ve Fransa maçı 3-2 kazanmıştı. Bu karşılaşmayla paralellikler içerebilecek bir maçtı, zira o maçta da Fransa'nın santrforu Olivier Giroud idi, Kylian Mbappe galibiyet golünü Ousmane Dembele'ye attırmış, İngiltere'nin iki golüyse Harry Kane'den gelmişti. Yani beş yıl sonra iki takımın kahramanları değişmemişti.

Buna ek olarak, iki takımın büyük turnuvaların grup aşamalarında karşılaştığı beş maç vardı: 1966 ve 1982 Dünya Kupası'nda İngiltere maçları 2-0 ve 3-1 kazanmıştı. 1992 ve 2012'deki Avrupa Şampiyonaları'nda eşitlik bozulamamıştı. Euro 2004'te Zinedine Zidane'ın uzatma dakikalarında bulduğu iki golle kazanılan maç ise Fransa'nın kazanabildiği tek maç olmuştu.

Fakat bu aynı zamanda bir ilkti. Çünkü bu iki ülke bugüne dek hiçbir eleme maçında karşı karşıya gelmemişti. Daha önce oynanan karşılaşmaların hepsi ya dostluk maçlarıydı ya da turnuvaların grup aşamalarında oynanan maçlardı. Dolayısıyla bu çeyrek final maçı iki takım arasındaki en önemli karşılaşma olacaktı.

ERKEN GELEN GOL MAÇI KURTARDI

Aslında sıkıcı geçmesi beklenebilecek bir maçtı. Her ne kadar iki takım da çok atletik oyunculara sahip olsa da, kenarda fazlasıyla ihtiyatlı iki teknik direktör vardı. Didier Deschamps ve Gareth Southgate’in oyuncular üzerindeki sıkı kontrolleri, ilk isabetli şutun ikinci yarıda atıldığı bir maçı vadediyordu bize.

Bu iç karartıcı vaatten ise yalnızca tek bir şey kurtarabilirdi bizi; erken bir gol. Bu sıradan bir gol de olabilirdi, hiç fark etmezdi. Ama Aurelien Tchouameni, çok mantıklı bir şekilde, atmışken güzelini atmak istedi ve ceza yayı üzerinden hiç gerilmeden kalçadan çıkardığı nefis bir şutla ağları havalandırdı.

Bu golün ardından Southgate mecburen takım üzerindeki iplerini biraz gevşetti ve bu sayede beklentilerin üstünde iyi bir çeyrek final maçı seyrettik.

MBAPPE Mİ, WALKER MI?

Öte yandan maçta kimin üstünlük kuracağı merak edilen iki eşleşmesi bulunuyordu: Kylian Mbappe ile Kyle Walker ve Aurelien Tchouameni ile Jude Bellingham. İlk eşleşmeyi kazanan açıkça Walker’dı.

Her ne kadar The Times, İngiltere’nin çeyrek finaldeki rakibinin Fransa olduğunun belli olmasının ardından, Mbappe’nin müthiş performansına gönderme yaparak, “Kadroya üç sağ bek birden aldığın için aferin, Gareth!” manşeti atsa da maçta İngilizler adına korkulan olmadı.

İngiltere’de daha çok sol bek Luke Shaw hücuma katılırken, Walker’ın üçüncü bir savunmacı olarak geride beklemesi, Mbappe’nin daha önceki maçlarda yakaladığı kontratakları bulmasını engelledi. 

Üstelik Mbappe’nin savunmaya neredeyse hiç katkı vermemesi de İngiltere’nin sağ kanadında Bukayo Saka’nın maçın yıldızlarından biri olmasını kolaylaştırdı. İngiltere’ye ilk penaltı vuruşunu da Mbappe ve Theo Hernandez’in arkasındaki boşluğa sızan Saka getirdi.

TCHOUAMENİ Mİ, BELLİNGHAM MI?

Diğer eşleşmenin galibiyse ilk yarıda Tchaoumeni gibi görünüyordu. Hiç gerilmeden kalçadan çıkardığı şutla attığı müthiş golün dışında, savunma önündeki tutuculuk görevini de eksiksiz yerine getirdi ve İngiltere’nin ilk yarıdaki üretkenlik sorununun başlıca etkenlerinden oldu.

Ama ikinci yarının başında Saka’yı ceza sahasında yere indirip penaltıya sebebiyet vermesinin ardından Tchouameni bocalamaya başladı. Birkaç yerde daha yerleşim hataları yapıp İngiltere’nin etkili pozisyonlar bulmasına neden oldu. 

Buna karşın Bellingham’ın ikinci yarıdaki performansı ise mükemmeldi. Özellikle topsuz oyundaki hareketliliği, Fransa savunmasını çok yıprattı.

Başka bir deyişle bu eşleşmede bir eşitlik olduğu söylenebilir: İlk yarıda Tchouameni, ikinci yarıda Bellingham daha iyiydi.

İNGİLTERE KAYBETTİ AMA 2018’İN İLERİSİNDE

Bu yenilgi, kuşkusuz İngiltere’nin canını çok acıtan birçok mağlubiyetin yanında yerini alacak. Üstelik bunun için akıllarından hiç çıkmayacak sembolik bir âna da sahipler. Yine bir penaltı ânı. İngiltere’nin bir türlü aşamadığı en büyük sınavı. 1996’da Southgate’in kaçırdığı gibi, dün akşam Kane’in kaçırdığı penaltı da hiç unutulmayacak. Ve o an, Kane’in peşini hiç bırakmayacak.

Ama şurası kesin ki, 2018’de yarı finale yükselen takımdan daha iyi bir takıma sahipler. Southgate bilhassa aşırı tutuculuğuyla elbette eleştirilebilir. İngiltere’nin bu genç ve potansiyelli takımının daha cesaretli ve yeni şeyler denemeye daha açık olan bir teknik direktöre ihtiyacının olduğu da düşünülebilir. Fakat Southgate’in de hakkı verilmeli. İngiltere’yi bir turnuva takımı hâline o getirdi. 

Son dört yılda bir Dünya Kupası yarı finaline, bir Avrupa Şampiyonası finaline, şimdi de bir Dünya Kupası çeyrek finaline ulaştılar ve hepsini ayrıntılarda kaybettiler. Daha iyi olabilirler miydi? Bu her zaman mümkündür. Ama bardağa dolu tarafından bakmak gerekirse; Almanya, İspanya veya Brezilya gibi diğer birçok favori takımdan daha iyi turnuvalar geçiren bir takım hâlini aldıkları rahatlıkla söylenebilir.

Millî takımlar için gelişmek ve kazanan bir takım hâlini almak ise bir hayli zaman istiyor. İspanya, 2008-2012 arasındaki egemenliğinden önce uzun süre acı çekmişti. Joachim Löw’ün Almanya’sı, 2014 Dünya Kupası’nı kazanmadan önce iki yarı final ve bir final kaybetmişti. Deschamps’nın Fransa’sı da 2014’te Almanya’ya, 2016’da kendi evindeki finalde Portekiz’e kaybettikten sonra ancak 2018 zaferini elde edebilmişti.

İngiltere’nin de şu an benzer bir süreçten geçtiği unutulmamalı ve Southgate’in geleceğine bu zaviyeden karar verilmeli.

FRANSA KAZANDI AMA 2018’İN GERİSİNDE

Fransa için ise kazanmalarına rağmen bir gelişimden değil, aksine geriye gidişten söz edilebilir. Sadece dün akşam değil, turnuvadaki genel görüntüleri 2018’in gerisindeydi. Bilhassa savunma yapıları, zarar görmeye çok daha müsait. 

Elbette Karim Benzema, N’Golo Kante ve Paul Pogba gibi üç anahtar oyuncularının sakatlık yüzünden turnuvayı kaçırdıkları unutulmamalı. Olivier Giroud’nun müthiş santrforluğu ve bilhassa Mbappe’yle uyumu, ayrıca Antoine Griezmann’ın 10 numaradaki fark yaratan performansı, Benzema’yı hiç aratmıyor olabilir. Ama bilhassa Kante’nin orta sahadaki yokluğu, Fransa’nın savunmasını çok daha gevşek ve düzensiz kılıyor.

Fakat yine de dün kazanarak büyük bir şey başardılar. Öyle ki, tarihlerinde yedinci kez Dünya Kupası’nda yarı final oynayacaklar ve bunu daha çok başarabilen iki takım var: Almanya (12) ve Brezilya (8). 1998’den bu yanaysa ilk kez Dünya Kupası’nın son şampiyonu bir sonraki turnuvada yarı finale kadar ulaşmış durumda.

Şimdi Fransa, önümüzdeki pazar günkü finale adını yazdırmak ve altmış yıl sonra üst üste iki kez Dünya Kupası’nı kazanan ilk takım olmak istiyor. Ama bunun için karşılarında aşmaları gereken çok sert bir engel daha var. 

Fas’ı yenebilmek, onlara gol atabilmek, bu Dünya Kupası’nın en zor işi. İnanmayan varsa Hırvatistan, Belçika, İspanya ve Portekiz’e sorsun.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.