Fransa'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığı giderek artıyor
Aşırı sağ kendisini bir alternatif olarak sunuyor. Bu nedenle karşı saldırı, projeye karşı bir proje olarak yürütülmeli. Solun imajı ise hâlâ Sovyetizm ve refah devleti dönemiyle ilişkili.
Avrupa'da ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ırkçı ve faşist saldırılar her geçen gün artıyor. Bu durum, ırkçılık ve yabancı düşmanlığından beslenen yabancı ve göçmen karşıtı aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partilerin giderek güçlendiğini ve seçimlerde oy oranlarını yükselttiğini gösteriyor. İtalya'da ırkçı ve faşist bir partinin iktidar ortağı olması, Fransa ve Almanya başta olmak üzere, göçmen kabul eden ülkelerde ırkçı ve faşist partilerin güçlenmesi birer örnektir.
Fransa'da, 19 Aralık 2023'te ırkçılığa ve faşist saldırılara zemin hazırlayan sığınmacı ve göç yasasına ilişkin oylama; Marine Le Pen'in Ulusal Birleşme Cephesi (RN) tarafından desteklendi. Irkçı söylem serbest bırakıldı. Bu gelişmeler, sosyal medyada ve başka yerlerde kimlikçi geri çekilme lehine durmak bilmeyen bir ideolojik propaganda zemininde gerçekleşti. Başkalarına yönelik nefretin her türlüsünü reddeden herkesin acilen harekete geçirilmesi gerekiyor.
Toplumsal yapının uyum ve eşitliğe gereksinmesi var. Gerçek eşitliğin, herkes için tüm haklara erişimde, toplumun tüm alanlarında "aynı anda" inşa edilmesi gerektiğini ve bir mücadeleyi diğeriyle karşı karşıya getirmenin ters etki yaratacağını anlamanın zamanı geldi.
YABANCI DÜŞMANI YASA
Fransız İnsan Hakları Derneği (LDH) Başkan Yardımcısı Marie-Christine Vergiat'nın da dile getirdiği gibi, 19 Aralık 2023'te, Fransa'da 40 yıldan beri en kötü yabancı düşmanı ve ırkçı bir yasa kabul edildi. Bu ırkçı ve yabancı düşmanı göç yasasının oylanması, toplumda büyük bir elektro şok etkisi yarattı. Bu yasa, 2002'den bu yana topluma sızmış olan zehrin sadece bir örneğidir.
Üstelik, Nicolas Sarkozy İçişleri Bakanı ve ardından Cumhurbaşkanı olarak, ırkçı RN'nin kelime dağarcığını ve bazı önerilerini tereddütsüz benimsedi. 2007'de, Göçmenlik ve Ulusal Kimlik Bakanlığı'nı kurdu. 2010'da, Fransa Cumhuriyeti tarihinde ilk kez göçmenlik sorununu İçişleri Bakanlığı'na bağladı. Başka bir deyişle göç, Sosyal İşler Bakanlığı altında bir entegrasyon meselesi olmaktan ziyade, bir güvenlik meselesi haline geldi.
Aynı politikalar, Sosyalist Parti'li (PS) François Hollande'ın cumhurbaşkanlığı döneminde de sürdürüldü. Aşırı sağın oylarını geri kazanmaya yönelik bu girişimler, sadece düşüncelerini önemsizleştirmeye yaradı. RN'nin oy oranı yükseldi ve 2022'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda 15 milyondan fazla oy aldı. Seçmenler, her zaman aslını kopyaya tercih edeceğinden, tüm bunlar sürpriz değil. 19 Aralık 2023'te Le Pen sessizce ideolojik bir zafer kazandı.
Bu demektir ki, her şey yabancının, ötekinin, farklı olanın, yanlış ten rengine ya da dine sahip olanın suçudur. Şiddet eylemleri giderek artıyor. Aşırı sağcı, ırkçı ve faşist gruplar sokaklarda gösteri yapıyor. Maalesef, tüm bunlar 1930'lu yılları anımsatıyor. Başkalarına karşı nefreti körüklemek, toplumu parçalayan ve bölen her türlü eşitsizlik ve ayrımcılıkla mücadele etmeyi ya da bunlarla başa çıkmayı reddedenler için en kolay çözümdür.
AŞIRI SAĞIN GÜCÜ
Aşırı sağın, ırkçı ve faşist partilerin gücü, her şeyden önce projesinin tutarlılığında yatıyor. İstikrarsız ve tehlikeli bir dünyada; ulusal sınırlar ve edinilmiş kimliklerin savunulması yoluyla mutlak koruma hayalini teşvik ediyor. Bu hedefleri refahla mücadeleye bağlıyor. Kabul edilmiş bir rekabetçi model içinde ve sınırlı kaynakların olduğu bir dünyada, en gerçekçi şeyin mevcut zenginliği paylaşan insan sayısını azaltmak olduğu duygusuna oynuyor. Ulus-devlet yapısının içine çekilmek, asalak geçinenleri çalışanlar lehine ortadan kaldırmak, yabancıları uzak tutmak ve ulusal tercihlerin yakınlığını teşvik etmek gerekir. Bu mümkün ve arzu edilen tek ufuk olacaktır.
Herhangi bir karşı saldırının ön koşulu, aşırı sağın, ırkçı ve faşist partilerin söyleminin gerçek dışı olduğunu söylemek, onlara hiçbir taviz vermemek, doğru soruları sorup yanlış cevaplar verdiklerine dair sahte kanıtlardan kurtulmaktır.
Ancak, bu rasyonel çözümleme çabası, geleceğe olan güveni tazeleyen, öfke ile umudu birleştiren, dağılmış işçi sınıfının kendi kaderini kontrol eden; siyasi bir halk haline gelmesini sağlayan hümanist ve güven verici bir toplum vizyonuyla desteklenirse etkili olacaktır.
Merkez sağ, güven, piyasa ve düzenin bir bileşimini önerirken; aşırı sağ, ırkçı ve faşist partiler, endişe ve koruma duvarı öneriyor. Sol, bu projelere karşı durmak istiyorsa, eşitlik, eşit-yurttaşlık, dayanışma ve itidal ile birleşmiş bir toplumu teşvik etmeli. Aynı zamanda, bu projeyi teşvik ettiği soldaki siyasi ve sosyal mitingin gerçekçiliği ile meşrulaştırmalıdır.
SOLUN YENİ BİR BAŞLANGICA GEREKSİNİMİ VAR
Başkalarına karşı pek çok şekilde ortaya çıkan nefretin geri dönüşünü kabul etmeyi reddeden herkesin seferber olması gerekiyor. Irkçılar, çoğu zaman sadece antisemitik, İslamofobik, cinsiyetçi, homofobik ya da transfobik değil. Ulusal İnsan Hakları Danışma Komisyonu (CNCDH) tarafından, her yıl hazırlanan hoşgörü endeksinin sonucuna bakıldığında iyimser olunabilir. 2013'te yüzde 58 olan bu oran, şu anda yüzde 64'tür. CNCDH, bu eğilimin yaşa ve siyasi görüşe göre, giderek daha çok kutuplaştığına dikkat çekiyor.
Sandıktan yüz çevirenleri geri kazanabilecek yeni bir toplum vizyonu inşa etmek istiyorsak, bu büyük bir meydan okumadır. Şimdi, aşırı sağ kendisini bir alternatif olarak sunuyor. Bu nedenle karşı saldırı, projeye karşı bir proje olarak yürütülmeli. Solun imajı, hâlâ daha Sovyetizm ve refah devleti dönemiyle ilişkili. Macronizm ve merkez sağ, küreselleşme ve onun en savunmasızlar üzerindeki istikrarsızlaştırıcı etkileriyle karıştırılıyor.
Avrupa faşizmi tarafından uzun süre iktidarın dışında bırakılan, aşırı sağ ve ırkçı partiler; bugünlerde kendisini geçmişte kaldığı düşünülen güçlere bir alternatif olarak sunuyor. Bunu daha da fazla yapabilme gücüne sahip oluyor. Yıllar boyunca kimlik temasını, eşitlik temasının aleyhine empoze etti. Medeniyetler savaşı takıntılarını geliştirdi. Son yıllarda, nihayet en acil ve gerekli toplumsal talepler alanına yatırım yapmaya başladı.
Tarihçi Roger Martelli'nin işaret ettiği gibi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının aktif mi yoksa pasif mi olduğuna karar veren küresel bir ortamdır. Sovyetizmin krizi, sosyal devletin geri çekilişi, ultra-liberalizmin uzun hegemonyasının yarattığı yıkımın birbirini izlediği ve iç-içe geçtiği bu uzun evrim toplumu da belirliyor. Belirsizlik ve endişe bir araya gelirken, insanlığı çevreleyen ve kısıtlayan toplumdan farklı bir toplumun mümkün olduğuna dair inanç azalıyor.
* Prof. Dr. /Paris