Fransa'da kısıtlama tartışması: Siyasi rejimin başarısını vaka sayısı grafiğine indirgeyebilir miyiz?
Fransa'da farklı alanlarda uzman 24 kişi, korona virüsü salgınına karşı alınan önlemlerle ilgili bir yazı yayınlayarak, "Bireysel özgürlüklere yapılan saldırılar, toplumu tam olarak kontrol edilemeyen salgından daha büyük sıkıntılara maruz bırakıyor" dedi.
DUVAR - Fransa'da korona virüsü salgını kapsamında alınan tedbirler kamuoyunda tartışma konusu oldu. Hükümetin sağlık popülizmi yaptığını ve otoriter yönetimlere özgü tedbirler uyguladığını belirten ekonomi, hukuk, felsefe gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış 24 kişi, uygulamaları eleştiren bir yazı yayınladı. Karantinanın, insanları başka sıkıntılarla maruz bıraktığı vurgulanan ve Le Figaro gazetesinde yayınlanan yazı şu şekilde:
Çin diktatörlüğü, halkı Wuhan'da gizemli bir hastalığa karşı uyaranlara zulmettikten sonra 23 Ocak 2020'de tüm şehri karantinaya aldı. Ertesi günlerde Fransa, topraklarındaki ilk korona virüsü vakalarını tespit etti. Bunu, pandemi önlemleri sırasında diktatörlüklerin ve demokrasilerin nitelikleri hakkında ilginç bir tartışma takip etti.
18 Şubat 2020'de Olivier Véran (Fransa Sağlık Bakanı), kapanma ve izolasyon önlemlerini çok hızlı bir şekilde uygulamaya koyduğu için Çin'in duyarlılığına övgüde bulundu. Peki Çin’in duyarlılığının halk için bedeli ne oldu? Öğrenmek için Gazeteci Arnault Miguet'in Le 1 gazetesi için yazdığı "Bir köpek, bir kedi ve büyük bir korkuyla Wuhan'da 133 gün" yazısını okuyabilirsiniz. Diktatörlüklerin sosyal mesafeyi sağlamadaki başarısını kabul edebiliriz.
‘SİYASİ REJİMİN BECERİSİNİ VAKA SAYISI GRAFİĞİNE İNDİRGEYEBİLİR MİYİZ?’
Neyse ki, sağlık otoriterliği konusunda bir fikir birliği yok. Hukukun üstünlüğünü savunan bazı avukatlar, salgını yavaşlatacağı gerekçesiyle yasakları savunuyorlar. Ancak savunmaları merak uyandırıyor. Bir virüs karşısında üstünlüğü kanıtlanırsa diktatörlüğü benimsememiz gerektiği öne sürülüyor. Peki bir siyasi rejimin becerisini vaka sayısı grafiğine indirgeyebilir miyiz? Daha yüksek hedeflerin varlığını tartışmakta haklı değil miyiz?
‘ULAŞILACAK NOKTA, KULLANILAN ARAÇLARI HAKLI ÇIKARMAZ’
Sonuçta korona virüsü ile mücadele tek önemli kriterse, hastaları acımasızca izole etmek için derhal sağlık hapishanelerini açmalıyız. Bu seçenek dikkate alınmasına rağmen neyse ki hiçbir zaman uygulanmadı. Biz, insan haklarını tartışılmaz bir ilke olarak görüyoruz. Ölçülebilir olmasa da bireysel hakların askıya alınmasının neden olduğu zarar, kusurlu bir şekilde kontrol edilen bir pandemiden daha büyük görünüyor. Ulaşılacak nokta, kullanılan araçları haklı çıkarmaz.
‘KARANTİNA, İNSANLARI BAŞKA SIKINTILARA MARUZ BIRAKIYOR’
Platon'un sıhhi cumhuriyetinin hayranları, diktatörlüğün katı şekilde dayattığı karantinanın, ne kadar etkili olursa olsun, insanları başka sıkıntılara maruz bıraktığını unutuyorlar. Bunlar bir virüsten daha az tolere edilebilirler mi? "Çin modeli" durumunda, Uygurların zorunlu çalışma kamplarında koronadan korunmaktansa hasta ve özgür olmayı tercih edeceğine bahse girebiliriz. Filozof André Comte-Sponville de demokraside korona virüsüne yakalanmayı, diktatörlükte virüse yakalanmamaya tercih edeceğini açıkladı.
Aynı şekilde, buna iradesi dışında katlanan milyonlarca işçi ve öğrencinin gözünde ekonomik, sosyal ve psikolojik sıkıntıların virüsten kaçmak için kabul edilebilir olduğu da kesin değildir. Özellikle sefalet de aynı derecede öldürüyorken.
Ulusal İstatistiki ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (INSEE), Fransa'da en zengin yüzde 5'in, en fakir yüzde 5'ten ortalama 13 yıl daha uzun yaşadığını belirtiyor. İnsanlar, halk sağlığı önlemlerinin yaşam süresini uzatıp uzatmadığını merak ediyor. Bu açıdan bakıldığında, Filozof Gaspard Koenig'in, kurtarılan yaşam sürelerini, ekonominin ve sosyal yaşamın kapanması nedeniyle kaybedilen yaşam süreleri ile karşılaştırması önerisi tartışmanın seviyesini yükseltecektir.
‘VİRÜS KORKUSU, ESARET KORKUSUNA GALİP GELDİ’
Sağlık önlemlerinin maliyet-fayda analizinin niteliksel değil niceliksel bir boyuta indirilmesi de sorgulayabiliriz. Uzun ve izole bir yaşam, sosyal ancak kısa bir yaşamdan daha mı değerli? Çocuklarına ve torunlarına tatil sezonunda bütün riskleri bilmelerine rağmen ziyarete gelmeleri için yalvaran yaşlılar, bu soruya "hayır" cevabı verirlerdi.
Virüs korkusu, esaret korkusuna galip geldi. Liderler ‘iradelerin dışında’ Çin modelini ithal ettiler. Demokrasi, liderlerimizin yeniden seçilme şanslarını korumak için bireysel özgürlükleri kısıtlamaya devam ettiği bir sağlık popülizmi doğurdu. Liderlerin seçilmesi, "korku" ve "güç" arasındaki ilişkinin toplumumuz için yarattığı tehlikeyi değiştirmez. Bu nedenle rejimlerimiz, temel hak ihlallerini önlemek için anayasa yargıçlarına başvuruyor. Ama yargıçlar Mart 2020'den beri tatildeler gibi görünüyor.
‘ÖZGÜRLÜĞÜN AVANTAJI, MARUZ KALINAN RİSKLERİ SEÇMELERİNE İZİN VERMESİDİR’
Hastanelerin aşırı kalabalık olma riskini azaltmak adına liderlerimiz, insanlığın yüzde 2'sini ortadan kaldıran İspanyol gribi döneminde bile alınmayan önlemler aldı. Vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamalarını engellemek için polis memurları görevlendirildi; alışverişlerini yapmaları için bir sertifikaları olup olmadığını kontrol ediyorlar, kim olduğunu bilmediğimiz bürokratlar tarafından "öncelikli değil" şeklinde etiketlenen ürünleri tedarik eden tüccarlara baskı yapıyorlar, avareleri ve gece hayatı meraklılarını cezalandırıyorlar.
En azından özgürlüğün avantajı, sahiplerinin maruz kaldıkları riskleri biraz daha iyi seçmelerine izin vermesidir. Sosyal yaşamı pandemi tedbirlerine tercih edenlere, hastane bakımından vazgeçecekleri bir feragatname imzalamasına da izin verilmelidir. Böylece, artık bakım güvencesi karşılığında kendilerini izole edecek olanlara rahatsızlık vermekle suçlanamazlar. Elbette virüse daha merkezi olmayan bir şekilde yaklaşmak, salgını otoriter kısıtlamalar veya sokağa çıkma yasaklarından daha fazla engellemeyecektir. Bu yöntem başka bir amaca hizmet ediyor: Virüs dışında endişeleri olanların hayatlarını mahvetmeyi durdurmak.
‘AŞILAMA NE KADAR ERKEN YAPILIRSA O KADAR ÇOK HAYAT KURTARILACAKTIR’
Otoriter kısıtlamaların yarardan çok zarar verdiğini savunarak, pandeminin gelişmesine izin verme isteğimiz olduğunu söylemiyoruz. “Ne pahasına olursa olsun” hastalıkla savaşamayacağınızı söylüyoruz. Buna karşın, virüsü yenmek için en güvenilir ve en ucuz çözüm gibi görünen aşılama için durum farklı. Aşılama kampanyasının hızı belirleyici bir faktördür. Aşılama ne kadar erken yapılırsa, virüsten ve çökmekte olan ekonomiden o kadar çok hayat kurtarılacaktır.
Yaşlılar tarafından hastanelerin doluluk oranının düştüğüne inanırsak, İsrail'in olağanüstü kampanyası meyvelerini vermeye başlıyor. Bu nedenle tüm çabalarımız, ilaç endüstrisinin üretim kapasitesini küresel ölçekte artırmaya odaklanmalıdır. Bu anlamda, ihracat kısıtlamaları efsanesini tekrarlamak suç olur. Entelektüel tekeller, hükümetlerin yüksek bir fiyata patent satın almak ve bunları kamuya açık hale getirmek için birleşmeleri anlamına gelse bile gelse bile, aşıların çoğalmasına engel olmamalıdır.
Kapanan bir ekonominin maliyeti düşünüldüğünde bu karar, bize pandemiden sadece bir gün kazandıracak olsa bile karlı olacaktır. Mümkün olduğunca çok hayat kurtarmak için, mümkün olduğunca çok zaman kazanalım.
İmzacılar: Pascal Salin, Pierre Bentata, Kevin Brookes, Alexandre Berkesse, Jean-Baptiste Noé, Victor Fouquet, Pauline Borczuch, René Boustany, Cyrielle Fouquet, Louis Pécastaing, Virginie Girod, Pierre-Edouard Stérin, Geoffrey Delepierre, Antoine Bueno, Rémi Martial, Virginie Calmels, Yves Bourdillon, Raul Magni-Berton, Peggy Sastre, Pierre Schweitzer, Laurent Pahpy, Pierre Garello, Ferghane Azihari, Vincent Laborderie
Çeviri: Eren Topuz