YAZARLAR

Fransızcadan Türkçeye çevirirken, İspanyolca duymak!

Sağı sağdan yenmeye kalktığınızda, AKP gibi bir parti “merkezkaç” kimliğiyle de, hâlâ “öteki” olduğuna dair havalarla da hem iktidar hem muhalefet olabiliyor! Hakiki muhalifliğin temel dili, yoksullardan, ötekileştirilenlerden, her bakımdan itilmişlerden ilham almalı. Onların ortak acılarını hissedip ifade edebilen bir dil bulabilmeli. Dışlamayan, kapsayıcı.

Geçimden seçime doğru gitmekte olan güzel ülkemize ışık tutabilecek bir seçim ülkesi var mı şu sıra?
Aslında her sandık kendinden menkul ama dünyada da “siyasi trendler” mümkün.

Son olarak iki seçim ülkesi gündeme geldi.
Biri yakınımızdaki, ama daha az benzer Avrupa’da, Fransa.
Diğeri uzağımızdaki, ama sanki daha bir benzer Latin Amerika’da, Kolombiya.

FRANSA’NIN SAĞI SOLU

Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimini, ikinci turdaki finalde, “soldan sağa koşan merkez” Macron kazandı. Tabii rakibi Marine le Pen olduğu için, “Faşizme karşı omuz omuza” bir cepheyle.

Dün ikinci turu yapılan seçimlerde ise “Merkez Macron” soluna karşı da sağına karşı da, seçimi kazanıp aslında (Meclis çoğunluğunu) kaybettiği bir şok yaşadı.
Seçimi şöyle kazandı:
İktidardaki LRM’nin kurduğu “seçim koalisyonu” en fazla sandalyeyi (yüzde 38,6 oy, 246 milletvekili) elde etti; bu “Ensemble” yani “Birlikte” koalisyonu içindeki lider parti LRM 170 milletvekili çıkarabildi.

Oy ve sandalye sıralamasında, “Sol koalisyon” NUPES, yani artık “Sol” denen her şeyin yeni kapsama alanıyla “Çevreci ve Sosyal Yeni Halk Birliği” yüzde 31,6 oy, 142 milletvekiliyle ikinci oldu.
Bu koalisyonun lider partisi “Boyun Eğmeyen Fransa” 79 milletvekili elde etti. Diğerlerini de koalisyon ortakları Sosyalist Parti, Çevreciler, Komünist Parti vd. aldı.

Böylece “Sol koalisyon” Macron’un “merkez koalisyon”unu vurmuş oldu.
Öyle mi?

Eğer merkezin sağına bakmazsa insan, o zaman sadece solunu görüyor!

Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hep ikinci turun final adayı olan Marine le Pen’in, değişmiş adıyla “Milli Toplaşma” demek istediğim partisi RN, mutlak çoğunluk çıkarmayan seçim probleminin esas problemi.
Bu partinin yüzde 17,3 oyla artık 89 milletvekili var.
Üçüncü filan değil, koalisyonlar dışında, resmen ikinci parti. Gizli ana muhalefet partisi!

TERCÜME DENEMESİ

“Merkezkaç” devreye girdiğinde bazen sağa, bazen sola doğru hareket hızlanır gelişmiş ya da az gelişmiş demokrasilerde.
Fransa’da olan, klasik merkez sağın sandalyesini de 100’den 64’e indiren bu seçimle, hem “sol” sola hem “sağ” sağa, muhtemelen geleceğin temel cepheleşmesine doğru gidiş.
Krizlerde, bunalımlarda, merkezlerin eriyişinde rastlanabilen bir “iç savaş” cepheleşmesinin demokratik versiyonu!

Bu Fransızcanın bir Türkçe tercümesi olabilir mi?
AKP’yi Fransızcaya nasıl çevireceğinize bağlı belki de.
“Merkez” mi epeydir; yoksa hala “merkezkaç” mı?
Yani milyonlarca seçmen nezdinde de hala, kendilerini belki ekonomik açıdan hırpalayan bir “sistem”de AKP onların hem iktidarı, hem muhalefet kanalı mı?

Benim cevabım, evet.

Yüzde 37 ile tek başına iktidar olan ve yüzde 30’larla “demokratik” biçimde iktidarı da başkanlığı da kaybetmesi muhtemel bir partinin, sanki iktidar değil de, muhalefetmiş gibi yaptığı her şeyin bir karşılığı oluyor hala.

Dış güçlere muhalif, bu ülkeyi bölmek isteyenlere muhalif, geçmişle özdeşleştirdiği CHP’ye muhalif, Cumhuriyet tarihine muhalif, beyaz sermayeye, farklı hayat tarzı olanlara, kültürel uçurumların öte yakasındakilere muhalif.
Kılıklarına, şarkılarına, kadın haklarına, cinselliklerine, fikirlerine, özlemlerine, muhalifliklerine muhalif.

İktidar ve devlet olarak hepsine sert girişirken…
Bir yandan da mağdur, şikayetçi, müzmin muhalif!

Yani…
20 yıldır “merkez” olan AKP, ancak “merkezkaç” kimlik, maske, tavır, propaganda ile yüzde 30’larını tutmaya devam ediyor.

Yani…
Le Pen ırkçı-milliyetçiliğine Fransa’daki “milliyetçi-ulusalcılar”dan daha yüksek oranda yakın ve yatkın olan bir ülkede…
Bu damarın AKP, MHP, CHP, İYİP ve diğerlerinde (sol ittifak hariç), tabanın ve seçmenin önemli kısmında neredeyse ortak hissiyatla arttığı bir ülkede…
Zafer Partisi üslubunun, seçmen desteği ötesinde etkili olduğu bir ülkede…
“Faşizanlığı” tanımlamak da zor Nizam!

Kendi zenginlerini neredeyse histeriyle yaratan veya büyüten AKP’nin hala “yoksulların da partisi” olması, muhalefetin bunu tam kıramaması, burada Fransızcadan tercümeleri zorlaştırıyor.
AKP’nin “solunda” sağ partilerle seçim ittifakı yapan CHP var!
Sağında “milliyetçiliğin geleneksel temsilcisi” MHP!
Bu terslikten iktidarı süpüren bir muhalefet, güçlense de, patlamıyor.

Yüzde 80’den fazlası, ya iktidar yanında ya o gitsin artık diye “sağ”laşmış bir ülkede, farklı bir dünya umudunu dik tutmak zor tabii.
Umut artık “yeter, bitsin bu kötülük” formatında zaten.
Fakat Latin Amerika’nın kesik damarları da var bu dünyada, bu hayatta ve bu devirde.

Şili’de Boriç, Honduras’ta Castro, Peru’da Castillo, Bolivya’da Arce derken… uyuşturucu ve yolsuzluk batağı Kolombiya’da da, “eski gerilla” sosyal demokrat Petro başkanlık seçimini kazandı. İlk sol başkanlık zaferine imza attı.
Başkent belediye başkanlığından, ciddi bir soldan, hem de Afrika kökenli olarak.

Fransa’da “sol koalisyon”da gördüğümüz çevre ve sosyal meseleler, Petro ailesinde adeta birleşmişti zaten.
“Yoksulların, mülksüzlerin, yaya gidebilenlerin adayı”nın “köylü” karısı da, yıllardır önde gelen bir çevreci militandı.
Yani “Çevreci-Sosyal Koalisyon” zaten aile mesleğiydi!

Bir başka şey daha vardı Kolombiya’da.
“Yoksulların adayı”, çok ince bir seçim zaferiyle, sadece 700 bin oy farkıyla, “zenginlerin adayı” Hernandez’i yendi.
İkisini de güçlü bir şekilde seçimin finaline taşıyan “yolsuzlukla mücadele seçimi”, bunu yoksullar adına yapmayı vaat edenin zaferiyle bitmiş oldu.

DİPTEN GELEN DALGA SORUNU

Fransızcadan Türkçeye tercüme etmeye çabalarken, duyduğumuz İspanyolca ses, Latin nefes bize ne anlatıyor?
Sahi ne?
Elbette “muhalif lider”in, adayın kimliği, yaratabildiği dalga, anlatabildiklerinin farklılığı.
Bir de…
Sağı sağdan yenmeye kalktığınızda, AKP gibi bir parti “merkezkaç” kimliğiyle de, hala “öteki” olduğuna dair havalarla da hem iktidar hem muhalefet olabiliyor!

Seçim ittifakında partilerin bir kısmı mecburen sağ olsa da…
Hakiki muhalifliğin temel dili, yoksullardan, ötekileştirilenlerden, her bakımdan itilmişlerden ilham almalı.
Onların ortak acılarını hissedip ifade edebilen bir dil bulabilmeli.
Dışlamayan, kapsayıcı.
Başlarına gelenlerin, çocuklarının kaybolan geleceklerinin hakiki sebeplerine dair.
Sadece seçmen için manevra yaparak değil; seçmenle birlikte kendini de dönüştürebilecek cesareti bularak.

Bu dilin kimi temel unsuru, 6’lı ittifak dışındaki “sol” ittifakta var elbette. Orada da muhtemelen, dipten gelen dalgayı yaratabilecek bir “Latin Amerikalı” ruhu eksik henüz!
Ve elbette şu sıra bu ülkede “muhalif” olmanın sadece “AKP’ye karşı olmak” gibi bir noktaya hapsolmak zorunda kalması!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.