Freud'un son günleri

Salley Vickers'ın 'Üç Yol Ağzı' kitabı Alfa Yayınları tarafından yayımlandı. Vickers kitabında, Freud’un hayatının son on beş ayını okura anlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

Yazarlığın yanı sıra edebiyat öğretmenliği ve psikanalistlik de yapmış olan Salley Vickers, 1948 yılında doğdu. Kendisinin Türkçeye çevrilmiş henüz bir kitabı var. 'Üç Yol Ağzı' ismini taşıyan bu kitap, Duygu Argın çevirisi ve Alfa Yayınları etiketiyle geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı.

Vickers, 'Üç Yol Ağzı'nda Freud’un hayatına, dahası onun son günlerine götürüyor okuru. Bir de buna II. Dünya Savaşı’nın tamtamları, Naziler ve Oedipus meselesi eklenince ortaya okuma zevki yüksek bir kitap çıkıyor.

NAZİLERDEN KAÇIŞ

6 Mayıs 1856 yılında doğan Sigmund Freud, Marx, Darwin, Nietzsche gibi büyük fikir insanlarıyla birlikte dünyayı yerinden oynatmış, insanlığa yeni bir rota oluşturan düşünürler arasında yerini almıştır.

Ne var ki bu sanıldığı kadar kolay bir yol değildir. Freud kendisini ispat ettikten, çalışmaları pek çok yerde tartışma yarattıktan sonra bu kez Nazilerin baskısı altında kalmış, kitapları “pornografik” olduğu gerekçesiyle toplatılıp yakılmıştır. Pek tabii Nazilerin yaktığı tek şey kitap değildir. Hitler’in Avusturya’yı işgal ettiği günlerde, Freud’un da üyelerinden biri olduğu Viyana Psikanalitik Cemiyeti 13 Mart 1938’de dağılma kararı alır ve üyelerine ülkeyi terk etmeleri tavsiye edilir.

Arkadaşlarının aksine Freud kalma taraftarıdır. Ancak evi iki kez basılıp kızı, Gestapo tarafından göz altına alınınca işler değişmeye başlar. Böylece Freud ailesi özel izinle Viyana’dan yola çıkıp 6 Temmuz 1938’de Paris üzerinden İngiltere’ye ulaşır. (Freud’un dört kız kardeşinin ülkeden çıkış izinleri reddedilir ve hepsi toplama kampında ölürler.)

'Üç Yol Ağzı' işte bu günleri, Freud’un hayatının son on beş ayını bize anlatır.

KANSER SÜRECİ

Tabii Freud’un İngiltere günlerinde hayatını neredeyse çekilmez hale getiren ve romanın esas duygularından birini oluşturan bir hastalığı vardır; Freud, ağız kanseridir.

Üç Yol Ağzı, Salley Vickers, Çevirmen: Duygu Argın, 158 syf., Alfa Yayıncılık, 2021.

Aslında bu epey eski bir hastalıktır. Freud 1923’te, altmış yedi yaşındayken ağzında bir yumru olduğunu fark edip doktora gider. Yapılan tetkikler sonucu yumrunun kanserli olduğu ortaya çıkınca önce ameliyat, ardından da uzun soluklu bir tedavi süreci başlar. Ancak sonuç istendiği gibi değildir. Bir süre sonra ikinci bir yumru ve onu takip eden ikinci bir ameliyat süreci ortaya çıkar. Bu ameliyatta çene kemiğinin büyük bir kısmı ile damağı komple alınır.

İkinci iyileşme süreci daha iyi bir sonuç vermiş olsa da, Freud yemek yeme, konuşma gibi günlük eylemleri bile yerine getiremez hale düşer. Bunun üzerine, kendisinin “canavar” adını verdiği bir ağız protezi takmaya başlar. Bu da tahmin edileceği üzere ona çokça acı verir.

Uzun süren hastalık sürecinde acısını dindirmek için sürekli morfine maruz kalınca düşünme yetisinde bulanıklaşma başlar. Bu durumdan çok rahatsız olan Freud, “Net bir şekilde düşünmemektense, acı içinde düşünmeyi tercih ederim” diyerek, ev istirahatine çıktığında sadece aspirin içmeye başlar.

GİZEMLİ ZİYARETÇİ VE DİĞER HİKÂYELER

'Üç Yol Ağzı', her ne kadar Freud’un İngiltere günlerini ele alsa da, aslında 20 Nisan 1923’ün Viyana’sında, yani Freud’un kanser tedavisine ilk başladığı zaman açılır.

Freud ameliyat sonrasında, dolu kapasitesi yüzünden bir perde çekilerek iki oda haline getirilen bir odada dinlenirken gizemli biri tarafından ziyaret edilir.

“-Orada durmasana be adam. Ne istediğini söyle bana. Ölüm değilsin, değil mi? Ölümün gelmesini bekliyordum.

-Hayır, ben ölüm değilim.

-O halde kızımı, eşimi ara. Bir randevu al. Şu an hiç seninle konuşacak halim yok.”

Freud düzensiz aralıklarla kendisini görmeye gelen bu gizemli ziyaretçinin kim olduğunu ve ne amaçla geldiğini öğrenmeye çalışır, bir yandan da acı çektiği ve konuşma güçlüğü yaşadığı için ondan rahatsız olur. Ancak ziyaretçi on beş yıl sonra (belki on beş yıldan beri) onun yakasını bırakmadığı için sonunda onu dinlemeye karar verir.

“-Hikâyeleri sever misiniz, Doktor Freud?

-Hikâye dinlemek benim hayatım olmuştu.”

Vickers, işin içine mitolojiyi işte burada dahil eder ve gizemli ziyaretçiye bir Oudipus hikâyesi anlattırmaya başlar. Bu her ne kadar bilindik bir hikâye olsa da, her yeni sohbette bambaşka açmazlara karşılık düşmeye başlar.

Vickers bu ikili sohbeti öyle akışkan bir halde kurgular ki, kitapta yazara/anlatıcıya hiç yer vermez. Bütün kitap, konuşma çizgilerinden ve ikili diyalogdan ibarettir. Hal böyle olunca biz de ikili bir sohbete şahit oluyormuş hissine kapılırız ister istemez. Bu da kitapla kurduğumuz ilişkiyi güçlendirir.

'Üç Yol Ağzı', bizi Freud’un son günlerine; gizemli ziyaretçi, İngiltere’den Yunanistan’a; Vickers ise gerçekle kurmacanın birbirine girdiği o anlara götürüyor ve böylece ortaya çok katmanlı bir kitap çıkıyor.