YAZARLAR

Futbolun Kayıp Sanatları (10): Golcü kaleciler

Jorge Campos birçok maça kalede başlayıp gol lazım olduğunda forvete geçerek akla ziyan bir uygulamaya imza atmıştı…

Futbolun en yerleşik klişelerinden biri “atanınla tutanın iyi olacak” vecizesi olabilir. Bu sözün doğruluğu tartışma götürür, ancak oyunun tarihinde “hem atan hem tutan” bazı isimler gördük. Golcü kaleciler futbolun ender harikaları arasında ve maalesef soyları tükeniyor…

EN ÇOK ONA SORACAKSINIZ

Aslında kalecilerin gol atmayı bilmesinde anormal bir durum yok. Ne de olsa golü kimse onlar kadar yakından tanımıyor. Futbol oyun kurallarındaki tarihi 1871 yılına kadar uzanan kaleciler 150 yıldır golün her türlüsünü ağlarında gördü. Ama saha çok büyük ve kaleyi boş bırakmak ocağın altını açık unutmak kadar telaş yaratıcı bir durum olduğundan rakip kaleye çoğu zaman pek bulaşmadılar.

Yine de kaleciler skora katkı yapabiliyor. Gollerini birkaç kategoriye ayırmak mümkün. Önce, tesadüfen gelenler. Kendi kalenize yakın bir noktadan gönderdiğiniz degaj, serbest vuruş veya uzun pas bazen rüzgarın bazen zeminin azizliğiyle, bazen rakip kalecinin sakarlığıyla, bazen de hepsinin birleşmesiyle inanılmaz mesafelerden ağlarla buluşabiliyor. Rekor New Port County’nin kalecisi Tom King’e ait. 2021 yılında Cheltenham Town kalesine 96.01 metreden gönderdiği kale vuruşunda ağları bularak Guinness Rekorlar Kitabı’na plonjon yaptı.

Tom King: Oralardan iyi vurur…

Kaleci golü türlerinden bir diğeri ise “zorunlu seçmeli” niteliğinde. Normal sürenin ve uzatmalar sonrası penaltı atışlarına geçilen eleme maçlarında beşer oyuncunun ardından eşitlik bozulmazsa tüm oyunculardan sonra sıra kalecilere geliyor. Sık görülmeyen bu örnekte bazen kahramana dönüşmek bazense iki sezon önce UEFA Avrupa Ligi finalindeki De Gea gibi suçlu duruma düşmek mümkün. İki takımdan 21 oyuncu hedefi bulduktan sonra piyango İspanyol kaleciye vurmuş, United’ı kupadan etmişti.

En büyük heyecanı, coşkuyu veya hüsranı yaratanlar ise akan oyunda gelen kaleci golleri. Son dakikalar. Gol lazımdır; kaleci bir an kulübedeki hocasıyla göz göze gelir, serdengeçti bir edayla “gideyim mi?” diye sorar, hoca da dünyanın bütün cesaretini ve sorumluluğunu omzuna yükleyip eliyle, gözüyle, ağzıyla, artık neresi denk geldiyse orasıyla “git” yapar. Kornerde, serbest vuruşta veya top şişirme sırasında bir adamınızın, üstelik irikıyım bir adamınızın olmasının getireceği avantajdan medet umulur. Golü bizzat atmasa bile rakibin dengesini bozmak, dikkatini dağıtmak gibi işlevler görebilir.

Andrés Palop’un 2006-2007 UEFA Kupası son 16 turunda Sevilla formasıyla Şahtar karşısında takımını çeyrek finale taşıyan son dakika kafası (ve yola devam eden İspanyolların kupayı kaldırması), yine 2020-2021 sezonunun sonunda Premier Lig’de attığı kafa golüyle Liverpool’a Şampiyonlar Ligi’ne katılma şansı getiren Alisson Becker anılmaya değer. Türkiye’den Sinan Bolat ise 2009 yılında Standard Liège formasıyla AZ karşısında skoru 1-1’e getiren vuruşuyla Şampiyonlar Ligi’nde akan oyunda gol atan tek kaleci unvanına sahip. Yine Peter Schmeichel’ın yan toplardaki hakimiyetiyle gelen United golleri hafızalarda taze.

DELİLER BOŞANDI

Ancak gerçek golcü kaleciler serbest vuruş ve duran toplarda kendini gösteriyor. Yakından tanıdığımız, Bursaspor’un şampiyonluk sezonundaki Bulgar file bekçisi Dimitar Ivankov ve milenyumun ilk yıllarından anımsadığımız Alman Hans-Jörg Butt gibi penaltıcılar bir yana, bu sanatın erbaplarını bulmak için biraz daha batıya gitmek gerekiyor.

Rogério Ceni 01 (ters 10) numaralı formasıyla…

Kalecilerin “deli” olduğu yönünde kadim bir futbol miti vardır. Bu efsaneye inanıyorsanız golcü kalecileri iki kat deli sayabilirsiniz. Ve futbolda delilik denince insanın aklı ister istemez Latin Amerika’ya kayıyor.

En skorer kaleciler sıralamasının zirvesinde Brezilyalı Rogério Ceni var. Kariyerinin tamamını Sao Paulo’da geçiren efsane, 25 yıllık mesaisinde 131 gol kaydederek ulaşılması imkânsız görünen bir rekora imza attı. Penaltı ve serbest vuruş golleriyle kulübüne lig ve kıta şampiyonlukları getirdi. 2002 Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya kadrosunun yedeklerindendi.

Dünya Kupası’nda arz-ı endam (hem de ne endam) eden golcü kaleci ise Paraguaylı José Luis Chilavert oldu. Fransa 98’de Bulgaristan’a karşı kullandığı frikikte gole çok yaklaşan Chila, kariyerinde hat-trick dahil birçok mutluluk yaşadı. Golcü kaleciler tarihinin en güzel maçında da başroldeydi. 2000 yılında Güney Amerika’nın kısa ömürlü turnuvası Copa Mercosur’daki River Plate-Vélez maçında, ev sahibi ekip oyunu 1-0 önde götürürken Chilavert 39. dakikada skora penaltıdan denge getirdi. Ancak 70. dakikada bu kez River lehine bir penaltı çalındı ve River kalecisi Roberto Bonano takımını yeniden öne geçirerek maçı kazandırdı. Mücadele, futbol tarihinde iki takımın kalecisinin de 90 dakika içinde gol kaydettiği tek örnek olabilir. Özel hayatında da sol siyasete eğilimiyle bilinen Chilavert’in parıltılı hayatı sürüyor: 2023 yılında yapılacak seçimlerde Paraguay devlet başkanlığına aday olduğunu açıkladı.

Chilavert, “Hedef 2023” diyor…

Latin Amerika’dan daha birçok isim saymak mümkün. Herhalde en unutulmazlardan biriyse René Higuita. Meşhur akrep kurtarışıyla tarihe geçen Kolombiyalı, çalkantılı kariyerine birçok tartışmanın yanı sıra tam 43 gol sığdırdı.

Ayağı da kafası da iyi kalecilerden Higuita…

HEM KALECİ HEM OYUNCU

Eğer golcü kalecilik gerçekten delilikse, bu deliliği en ileriye taşıyan isim Meksika’dan çıktı. 1994 Dünya Kupası’nı izlemiş herkes Jorge Campos’u hatırlar. Kendi tasarladığı, üzerinden dökülen rengarenk formaları ve kısacık (1.68 m) boyuyla hemen göze çarpan Campos’un kariyeri, “golcü kaleci” gibi alışılmadık bir tanımı bile bükecek kadar renkliydi.

En skorer kaleciler arasında onun da ismi geçiyor. Ancak durumu biraz farklı. Gollerinin hemen hepsini kaleci değil oyuncuyken attı. Kariyerinde bazı sezonları santrfor, bazı sezonları kaleci olarak geçirmek gibi akla ziyan bir pratiğe imza koydu. Yetmedi, aynı maçta “hem kaleci hem oyuncu” olarak – defalarca – görev yaptı. Pumas günlerinde alışıldık senaryo şöyle işliyordu: Campos maça 9 numaralı kazağıyla kaleci olarak başlıyor, ikinci yarıda takıma gol lazımsa hocası oyuncu değişikliğine gidiyor, performansı kötü olan bir oyuncu dışarıya alınıyor, yerine yedek kaleci geçiyordu. Campos da Clark Kent misali saha kenarına geliyor, kaleci kazağını çıkarıp aynı numaralı oyuncu formasını giyerek çimlere Süpermen olarak dönüyordu. Bu muazzam metamorfoz Campos’a toplam 46 gol ve dünya çapında tanınırlık getirdi. 

Campos, Pumas günlerinde 9 numaralı kaleci formasıyla sahada Clark Kent olarak dolaşıyor. Birazdan Süpermen’e dönüşebilir…
DELİLİK HAKKI

Golcü kaleciler listesinin ilk sıralarındaki isimlerin hemen hepsi 1980-2015 döneminde forma giydi. Günümüzde arada bir penaltı atanları görsek de golcü kalecilerin soyu tükenmek üzere.

Aslında sayılarının artması beklenirdi. Geri pas kuralı 30 yıldır yürürlükte; yani bugünün kalecileri ayak tekniğine önem vererek yetiştiriliyor ve bu konuda takım arkadaşlarına yakın, bazen daha üstün seviyede olabiliyor. Bunun serbest vuruş veya penaltılara da yansımaması ilginç. Ama sanırım bir açıklaması var.

Kalecilerin ayak tekniği gelişti ancak bu talebin kimden geldiği önemli. Teknik direktörler oyunun yıldızı ve hâkimi olma rolünü futbolculardan devralmış durumda. Kontrol ve pas becerileri hocaların oyun planı için isteniyor ve sadece o amaçla kullanılırsa kıymetli görülüyor. Mesela muazzam bir sağ ayağa sahip Manuel Neuer’in en fazla oyun kurmayı abartmasına, kendi ceza sahası dışında topla daha fazla buluşmasına müsaade ediliyor. Hocaların kontrol takıntısı, bir serbest vuruş için kendi kalenizi boş bırakmaya izin verecek aşamayı çoktan geçmiş durumda.

Daha büyük bir sorun da var. Futbolda kazanmak ile kaybetmek arasındaki maddi fark giderek artıyor. Delinin biri bir haşarılık yapıp milleti eğlendirecek, tribündekilere ve ekran başındakilere unutulmaz bir an yaşatacak diye milyonlar değerindeki galibiyeti çöpe atma lüksü kalmadı. Neoliberal dünyanın futbolunda oyuncuların delilik hakkı yok. O hakkı gerek fahiş ücretli transferler, gerek kendi menfaatine yontulmuş düzenlemeler, gerekse Avrupa Süper Ligi gibi saçma sapan projeleriyle milyarder kulüp sahipleri kullanıyor. Yine de umudu kesmemek lazım. Bakarsınız yarın öbür gün ayağı iyi, kafası asi yeni bir Latin kaleci çıkıp frikikleriyle hem gözümüzün pasını, hem doksandaki örümcek ağını, hem de meslektaşının aklını alıverir…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.