YAZARLAR

Galatasaray bildiği yola geri döndü ve bir kez daha kazandı

Bu ligde şampiyonluk kazanmanın en kestirme yolunu bir kez daha gördük: Tecrübeli bir takım, kaliteli futbolcular ve onları idare edebilecek iyi bir yönetici.

Bambaşka iki yol. Galatasaray son iki yılda birinden ayrıldı, diğerine saptı. Daha tanıdık, bilindik bir yola. Ve an itibarıyla başarılı bir tercih yapmış gibi görünüyor.

Geçtiğimiz sezonki yolları, genç ve potansiyelli bir takım ile hem kulübün hem de ülkenin kariyer anlamında bir numaralı teknik direktörü Fatih Terim’i buluşturmaktı. Bu karışım, Avrupa’da fena olmayan bir sezon geçirmelerini sağlasa da sezon sonunda ligi 13. sırada bitirmeleri, efsane Terim’in sezonu tamamlayamamasına neden olmuştu.

Bu sezon göreve gelen yeni yönetim ise ülke futbolunun hâkim paradigmasına geri dönmeye karar verdi. Tecrübeli ve gösterişli bir takım kuruldu, başına da henüz kariyerinin başlarında olsa da biri lig şampiyonluğu olmak üzere iki kupalı bir teknik direktör getirildi. Yabancı bir isim yerine kulübün içinden çıkan birinin tercih edilmesi de yine hâkim paradigmaya uygun bir tercihti.

Bir önceki felâket sezonun ardından bir tepki vermesi gerekiyordu Galatasaray’ın. Büyük takım refleksi. Tıpkı ligi sekizinci bitirdikleri 2010-11 sezonundan ya da dördüncü oldukları 2016-17 sezonundan sonra olduğu gibi. Galatasaray bu iki sezonun ardından da iddialı takımlar kurmuş ve şampiyonluğu yakalamıştı. Bu sezon izlenen strateji yine aynısı oldu.

OKAN BURUK’UN SINAVI

Mauro Icardi, Lucas Torreira, Dries Mertens, Sergio Oliveira, Juan Mata, Milot Rashica, Leo Dubois, Fredrik Midtsjö ve devre arasında Nicolo Zaniolo gibi uluslararası oyunculara gidildi. Hâliyle kurulan takım, kâğıt üzerinde ligin çok üzerinde bir takım oldu. Bu ise ilk defa bir büyük takımın başına geçen Okan Buruk için birçok açıdan ciddi bir sınav anlamına geliyordu.

Birincisi, çok sayıda yeni oyuncudan bir takım oluşturmaktı. Çok kaliteli parçalara sahip olunsa da, bu parçalardan uyumlu bir bütün ortaya çıkarmak hiç kolay değildi. Nitekim Galatasaray sezona bu anlamda sancılı bir başlangıç yaptı. İlk dokuz maçın altısı kazanılsa da bu süreçte sahada toplama bir takım olduğu ve henüz parçaların birbirini tamamlayamadığı net olarak görülebiliyordu. Nitekim 10. haftada deplasmanda 2-1 kaybedilen Kayserispor maçı, sorunların tamamen ayyuka çıktığı bir maç oldu.

Fakat bu maçtan sonra Okan Buruk, gerekli dersleri çok çabuk çıkardı. O yenilginin ardından takımda anahtar bir rol üstlenecek olan Mertens’in pozisyonu netleşti, Mata’nın as kadroda yer alamayacağı görüldü, on bire girmesiyle takıma büyük bir denge getirecek Rashica’nın önemi anlaşıldı, sezon başında eleştirilerin odak noktası olan Kerem Aktürkoğlu giderek takımın yıldızlarından biri hâlini aldı ve parçalar yerini buldukça Icardi ve Torreira’nın ligin ne kadar üzerinde oyuncular olduklarını göstermeleri kolaylaştı.

Takımdaki bu olumlu dönüşüm, Galatasaray’a yeni bir lig rekoru olan 14 maçlık galibiyet serisini getirdi. Ekim-Mart arasına tekabül eden bu seride sarı-kırmızılıların şampiyonluğu kazandığını söylemek yanlış olmaz.

Bu süreçte Icardi, Mertens, Kerem ve Oliveira gibi topsuz oyunda takıma yük getirebilecek oyuncularla gayet iyi bir pres takımı yaratabilmesi ise Okan Buruk’un ikna kabiliyeti ve taktisyenlik gibi hanelerine yazılabilecek bir artıydı. 

Buruk ayrıca bu süreçte yalnızca iyi bir taktisyen değil, iyi de bir yönetici olduğunu kanıtladı. Zira Galatasaray’ın bu sezon kurduğu takım, yönetilmesi hayli zor bir takımdı. Evet, Galatasaray’ın ligin üzerinde bir kadrosu vardı ve hem kaliteli hem de maliyetli bu kadronun ligi kazanması elbette şaşırtıcı bir sonuç değil. Ancak Avrupa’da yarışılmayan bir sezonda Galatasaray’ın yalnızca lig için fazla geniş bir kadrosu vardı. Ve Buruk’un sezon boyunca çok fazla rotasyona gitmemesine ve sol bek dışında ilk 11’inin tamamının belli olmasına rağmen, kadroda daha az şans bulan oyuncuları çok iyi idare ettiğini gördük. Başka bir deyişle, Galatasaray’ın elinde hedefe ulaşabilmek için yönetilmeye muhtaç bir takım vardı ve teknik direktörü bunu layıkıyla başardı.

ÜSTESİNDEN GELİNEN İLAVE ZORLUKLAR

Ayrıca sezonun kendi içindeki zorlukları da vardı. Önce Dünya Kupası, ardından deprem felâketi ve iki seçim birden araya girdi. Dolayısıyla lig sürekli durup yeniden başladı. Galatasaray’ın bu aralardan sonra doğal olarak ritim kaybettiği de oldu (bilhassa deprem nedeniyle lige verilen aranın ardından). Ama sarı-kırmızılılar buraları da çok fazla zarar görmeden geçmeyi başardı. Bu da takımını her şartta hedefe odaklamayı başaran Buruk’un yöneticilik hanesine yazılabilecek büyük artılardan biriydi. Nitekim kendisinden çok daha deneyimli olan meslektaşı Jorge Jesus ise Fenerbahçe’de bunu başaramadı.

Akhisarspor ile kazandığı Türkiye Kupası ve Başakşehir ile elde ettiği Süper Lig şampiyonluğunun ardından Buruk, zaten kazanmayı bilen bir teknik direktör olduğunu göstermişti. Dolayısıyla Galatasaray’daki en büyük sınavı, büyük bir takımı yönetmenin getireceği zorluklar olacaktı. İlk sezonunda bu zorluğun altından rahatlıkla kalkabileceğini gösterdi.

Öte yandan, Başakşehir’de Abdullah Avcı’nın temelini attığı bir takımla şampiyon olmuştu Buruk. Galatasaray’da ise neredeyse sıfırdan kurulmuş yeni bir takımla şampiyonluk kazandı. Böylelikle yalnızca yarışmacı değil, aynı zamanda kurucu bir teknik direktör olduğunu da gösterdi. 

Galatasaray ise bu ligde şampiyonluk kazanmanın en kestirme yolunu bir kez daha görmemizi sağladı: Tecrübeli bir takım, kaliteli futbolcular ve onları idare edebilecek iyi bir yönetici.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.