YAZARLAR

Galatasaray giderek daha bütünlüklü bir takıma dönüştü

Okan Buruk, şu ana kadar yalnızca taktiksel olarak değil, yöneticilik becerileri açısından da çok parlak bir sezon geçiriyor. Galatasaray’ın başında Mustafa Denizli ve Fatih Terim’in ardından üst üste 10 lig maçı kazanan üçüncü teknik direktör olması da bu parlaklığa yakıştı.

Giresunspor, Süper Lig’e yükseldiğinden beri büyük takımlara karşı istikrarlı bir şekilde sonuç elde etmeyi başaran takımlardan biri. Her ne kadar dün akşam önemli oyuncularından yoksun olsa da böyle bir deplasmanda bu kadar rahat kazanabilmek Galatasaray açısından bazı şeyleri daha iyi gösteriyor.

Rakip takımlar için Galatasaray’ın üst üste onuncu kez kazanmasından daha korkutucu olan şey, harika oynamadan ve çok fazla efor sarfetmeden kazanmayı bir alışkanlık hâline getirmeleri. Bunu da giderek daha iyi bir karşılama takımı olmalarına borçlular. 

On maçlık seride maç başına üç gol ortalamasına ulaşan bir takımı öncelikle hücumdaki üretkenliğiyle değerlendirmek gerekebilir. Ama Galatasaray’ın bu on maçta kalesinde yalnızca beş gol gördüğü ve bu sezon Avrupa’nın beş büyük ligi ve Süper Lig’de deplasmanda en fazla gole kapama yapan takım olduğu düşünülürse, aynı zamanda savunma performansları hakkında da konuşmak gerekiyor.

NE GEREKİRSE ONU OYNAYABİLİYORLAR

Şampiyonluk yarışı verdiği rakipleri Fenerbahçe ve Beşiktaş, hücumda ancak önde basabildiklerinde etkili olabilirlerken, geri çekildikleri anlardaysa rakiplerine bir hayli şans verebiliyorlar. Başka bir deyişle, iki takım da bir yüksek efor takımı. Rakiplerine fiziksel açıdan bir üstünlük kurduklarında çok güçlüler, ama bu üstünlüğün kaybolduğu anlarda da son derece savunmasızlar. Galatasaray’ın ise kazanmak için sürekli yüksek efor sarfetmek gibi bir zorunluluğu yok. Çok daha olgunlar. Bu sayede önde basarken de orta blokta beklerken de geriye çekilirken de rakibe çok az şans veren bir takıma dönüşmüş durumdalar. 

Hücum hattında sahip oldukları kalite, skor üretmek konusunda zaten hiç zorlanmamalarını sağlıyor, buna bir de üst düzey takım savunmasını ekleyince Galatasaray için kazanmak neredeyse kesin bir netice oluyor. Dün akşam cezalı Abdülkerim Bardakcı’nın yerine oynayan Emin Bayram’ın savunmacılık anlamında hiçbir eksiklik yaratmaması da biraz takım savunmasının seviyesiyle açıklanabilir.

Üstelik bunu Mauro Icardi ve Dries Mertens gibi topsuz oyun konusunda zaafları olan bir hücum ikilisi ve çift pivotta Sergio Oliveira gibi yine savunmada takıma yük getirebilecek bir oyuncunun olduğu bir düzende başarabilmeleri, Okan Buruk’un yaptığı şeyi daha özel kılıyor. 

BURUK’UN YÖNETİCİLİĞİ TAKTİSYENLİĞİNİN DE ÖNÜNDE

Açıkçası sezon başında büyük takımlar içerisinde en zorlu görevlerden biri Buruk’a ait gibi görünüyordu. Öyle ki, bir önceki sezon büyük bir hayâl kırıklığı yaşayan Galatasaray, neredeyse tamamen farklı bir anlayışa yönelmiş; genç, potansiyelli ve zaman isteyen bir kadrodan, deneyimli ve hemen sonuç almaya hazır bir kadroya geçiş yapmıştı. Bu birinci zorluktu.

İkinci zorluk ise takıma çok sayıda yeni oyuncunun katılmış olmasıydı. Bu Galatasaray’a toplama bir takım görüntüsü veriyordu. Buradan kısa süre içinde bir oyun ve bir kazanma formülü çıkarabilmek için Buruk’un taktiksel hünerlerini göstermesi gerekiyordu. 

Üçüncü zorluk da transferlerin çoğunun şöhretli ve pahalı oyunculardan oluşmasıydı. Bu da Buruk’un çok sayıda yüksek egoyu idare etmesini gerektiriyordu ki, büyük takım teknik direktörlüğünün belki ilk talep ettiği şey de budur.

Ryan Giggs, birkaç yıl önce The Guardian’a verdiği bir röportajda, bir gün Southampton’ın eski menajerlerinden Lawrie McMenemy ile birlikte yürürlerken, McMenemy'nin kendisine şöyle söylediğini belirtiyor: “Düşük seviyedeki takımlarda antrenörlük yaparsın. Yüksek seviyedeki takımlarda ise yönetici olursun.”

Giggs bu durumu aynı zamanda oyunculuk kariyeri boyunca da çok iyi gözlemlemişti. Geliştirilen taktiksel yenilikler anlamında, Alex Ferguson futbol tarihinin ilk 50 teknik direktörü arasında bile yer almayabilir. Ama insan yönetimi konusundaki becerileri sayesinde gelmiş geçmiş en büyük kazananlardan biriydi. Ve Giggs onunla yıllarca çalışma şansını elde etmişti.

Okan Buruk da oyunculuk kariyerinin neredeyse tamamını büyük takımların formasını giyerek geçirdi. Ve bu süreçte Karl-Heinz Feldkamp, Fatih Terim, Mircea Lucescu, Şenol Güneş, Hector Cuper, Vicente Del Bosque gibi büyük yöneticilerle çalışma fırsatı oldu. Elbette hepsinden bir şeyler öğrenmiş olmalı. Ama tüm bu öğrendiklerini bir teknik direktör olarak büyük bir takımın başında gösterme şansını ilk defa elde ediyor. Ve şu ana kadar yalnızca taktiksel olarak değil, yöneticilik becerileri açısından da çok parlak bir sezon geçirdiği kesin. 

Galatasaray’ın başında Mustafa Denizli ve Fatih Terim’in ardından üst üste 10 lig maçı kazanan üçüncü teknik direktör olması da bu parlaklığa yakıştı. Bakalım o ve takımı, saymaya daha ne kadar devam edecek?


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.