‘Garip bir turistik cazibe merkezidir acı’
Yordanka Beleva'nın öykü kitabı 'Keder', Hasine Şen Karadeniz çevirmenliğinde Metis Yayınları tarafından yayımlandı.
Yaşam, hüzünlerin ve mutlu anların toplamından oluşuyor. İroni ve mizah ise bu ikisi arasında bağlantı kurmamızı; dünyanın yükünü sırtlanmamızı kolaylaştırıyor. Yazarlar, düşünürler ve şairler bahsi geçen köprüyü en sağlam şekilde inşa edenlerin başında geliyor. Onlardan biri de şiirleri ve öyküleriyle yaşamı anlatmaya, yarattığı karakterler ve kurguladığı olaylarla yaşama tutunma yollarını göstermeye uğraşan Yordanka Beleva.
Yirmi kısa öykünün yer aldığı 'Keder’de Beleva, yaşam sahnesindeki insanların sergilediği oyunlara odaklanırken bir ânı ve olayı, kavramlarla ve kelimelerle oynayarak anlatıyor. Hüznü, ironiyi ve mizahı eksik etmediği öykülerinde az ve öz bir anlatımla, daha doğru bir ifadeyle şairane bir tavırla çıkıyor karşımıza.
'BAZI İNSANLARDA GİZEM, TIRNAK ALTINDAKİ PİSLİK GİBİDİR'
Beleva, boşluklara dikkat çekiyor 'Keder’de; bazen de boşluklar yaratarak sessizliği, durağanlığı ve insanın içinde harlanan hüznü işaret ediyor. Başka bir deyişle harabelerden sızan kelimelerin ağırlığını vurgulayıp "garip bir turistik cazibe merkezidir acı, dünyanın bir yerlerinde büyük trajediler için giriş ücreti alınır" diyor.
Beleva; eksik bırakılmışlığı, dünyaya düşmüşlüğü, yaşama şaşkınlığını, bir yanardağdan her an fışkıracak lav misali taze acıları, küçük aldatmaca ve arayışları anlatıyor. Kapanmamış hesaplar ve hesapsızlıkların yanı sıra bir çemberin içinde sıkışıp kalanların ruh hali de dahil bu anlatıma. Dolayısıyla dünyaya, yaşama ve insanlara dair bir şeyler söylüyor yazar. Söyler gibi yapmıyor. Anıları olmayan ama hayal gücüyle bu noksanlığı giderenlerin varlığından ya da hatıralar denizinin dalgaları arasında boğulmamak için direnenlerden bahsediyor mesela.
Beleva, bazen bir çocuğun bazen de çocuksu bir insanın gözünden bakıyor dünyaya; kayboluşları, kaybedişleri, hayatı açıklayacağını söyleyenleri, hatıraları yaşatmaya çalışanları, hatıralarda yaşayanları, "Tanrı’nın cömert olduğunu" düşünenleri, ailesinin geçmişini eşeleyenleri, oyunları ve oyuncaklar için kavgaya tutuşanları, yaşam oyununda didişenlerle birlikte eksiklikleri ve tamamlanmışlıkları görüyor.
Gördükleri arasında gizemin insana neler yaptırdığını ve onu hangi yollara sürüklediğini fark edenler de var: "Bazı insanlarda gizem, tırnak altındaki pislik gibidir, varlığını hayal edecekleri veya sadece kendilerinin görebildiğini sanacakları kadar yani. Başkalarında, sıradan olanı egzotik hâle getiren alışılmadık bir baharattır. Kakuleli ekmek. Bazılarında ise insanı suç ortağı yapan cazip bir çılgınlıktır."
MAĞARA ÇİZİMLERİNDEN BETONARME ÖLÜMLERE
Jivkov zamanını anımsıyor Beleva; yas dönemlerini hatırlatıyor, "dünyaya takas usulü geldiğini" düşünerek durumunu ti’ye alanları karşımıza getiriyor. Kendisiyle alay edildiği için sırtı kamburlaşanlar, şevkat görmeden yaşamanın ne demek olduğunu bilenler, alacağı yanıtı tahmin ettiği için soru sormaktan vazgeçenler, beklentileri karşılayamadığı için dertlenenler, formaliteleri ayarlamadan dünyadan göçüp gitmemeye kararlı olanlar ve "hayatta birine benzetilmeye tutunanlar" da onlara ekleniyor.
Ardından, yaşamı körelten sorunlar yaratan ve ondan mustarip olanlara seslenen kişilere kulak vermemizi istiyor yazar: "Ne menem şeydir bu kıskançlık? Birinin mutluluğuna çok fazla bakıldığında aşınır, kazan taşına dönüşür, ufalanır. Toz hâline gelir. Sonra toz tozu bulur."
Beleva, yaşayanlardan olduğu kadar ölülerden de fazlasıyla öğrenenlerden, yasaklardan dolayı mağdur olanlardan, yetişkinlerden çok daha farklı şekillerde dünyayı tanıyan çocuklardan bahsediyor. Onlarla ilgili hikâyeleri, matemini aşmaya ve hayata tekrar katılmaya çalışanlar, dönmeye söz verenler, güzellikler dileyenler ve masum yılları geri getirmek isteyenler anlatıyor.
Beleva, "hayatımıza mağara çizimleriyle başlarız ve betonarme panel resminde ölürüz" dediği yaşamdan anları, küçük kırıntıları, bu hikayeye konuk olan insanların yapıp etmelerini anlatıyor Keder’de. Yaşamın hüzünlü, mutlu, gergin ve mizahla örülü yüzünü hatırlatırken bu noktalar arasında gelip gittiğimizi söylüyor.