Gazete Duvar yazarları Erdoğan-Putin görüşmesini değerlendirdi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Soçi'de görüştü. Görüşmenin iki ülke arasındaki ilişkilere yansımasını Gazete Duvar yazarları yorumladı.
DUVAR - Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ABD'deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ziyaretinden hemen sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Soçi'de kritik bir görüşme gerçekleştirdi. Zirvenin ardından herhangi bir basın açıklaması yapılmaması dikkat çekerken, Putin görüşmeyi 'çok yararlı ve kapsayıcı', Erdoğan ise 'verimli' sözleriyle niteledi. Liderlerin görüşmesini Gazete Duvar yazarları Aydın Selcen, Sezin Öney, Musa Özuğurlu ve Mühdan Sağlam değerlendirdi.
İNADINA RUSYA, İNADINA PUTİN
Aydın Selcen: Soçi’den kendimce çıkardığım sonucu başlığa taşıdım ama “inadına” dış politika olmaz. Görüşmenin özellikle “baş başa” ve heyetler katılmadan olacağı Erdoğan tarafından vurgulanmıştı. Sıranın Putin’de olduğu halde, Erdoğan’ın Rusya’ya gittiği bir diğer veri. Bu görüşmeden önce bir geceyarısı adeta Moskova’ya celbedilen Beşar Esat’ın altı yıl aradan sonra ziyareti ve hem Idlip’te hem Afrin’de TSK destekli veya TSK gözlem noktaları çevresindeki hedeflerin vurulması da öyle. Bir diğer veri de, Soçi buluşmasının, New York’a BM Genel Kurulu için giden Erdoğan’ın orada Biden’la resim verme olanağı bulamaması ve bu durumdan daha önce bir başka ABD başkanıyla “böyle bir konum” yaşamadığından yakınması ile Ekim ayı sonunda İtalya’da G-20 marjında nihayet Biden’le yeniden görüşüleceğinin duyurulması arasına denk gelmesi. Soçi görüşmesinin ardından basın toplantısı düzenlenmedi. Beklenenin aksine, çeviri için ayrılan zaman da düşüldüğünde, ikili görüşmenin oldukça kısa sürmesi de diğer veriler.
Görüşmeden önce düzenlenen ortak basın toplantısında Erdoğan yalnızca S-400 alımı değil “savunma sanayinde beraber attığımız adımlardan” söz etti. İlginç biçimde “BM Genel Kurulu'nda malum zevat bazı konuları özellikle sordu. Biz de onlara zaten gereken cevabı verdik.” ifadesini kullandı. Atılan adımlardan dönülmesinin de mümkün olmadığını dile getirerek, S-400 alımına dolaylı atıfta bulundu. Üzerine, “Türkiye-Rusya ilişkilerinde her geçen gün çok daha güçlenerek devam etmemizde çok büyük faydalar var” diye ekledi. Akkuyu nükleer santralinin kısa sürede faaliyete geçirilmesi niyetini belirtti. Gaz konusunaysa girmedi. Suriye’de iki ülke arasında ayrılan makasa ve çakışan ulusal çıkarlara karşın işbirliğinin devamının öneminden söz etti. Putin ise Türk Akımı, Suriye, Libya, Karabağ konularını olumlu unsurlar olarak öne çıkardı.
İçeride keyfi tek adam yönetimi, pandemi ve artan enerji maliyeti baskısıyla iyice bozulan ekonomi ve kamuoyu yoklamalarında ilk kez geriden gelme baskısı altındaki Erdoğan, NY ziyaretinden de düş kırıklığıyla dönmüştü. Rusya da Suriye’de TSK’nın can kayıplarına yol açacak biçimde baskının yakıcılığını artırmıştı. O hiddet ve celâlle ve “bu işi ben kendim halledeceğim” havasına gidilen Soçi’den ortaya çıkan ilk profil resmi bu. Eğer üzerine konuşulacak bir resim varsa. Özetin özeti, “yolcudur Abbas bağlasan durmaz” ve tüm muhataplar bu gidişatın farkında. Kimse batan gemiye bilet almak için sıraya girmez.
ABD VE RUSYA İLE 'ANLIK DİNAMİK' NEREYE KADAR?
Sezin Öney: Artık klasikleşen bir denklem var: Türkiye, geçmişten gelen ABD ile “Batı İttifakı” ilişkilerini işine geldiği zaman gündeme getirip koruyor; diğer zamanlarda ise, bu ilişkiyi “esneten” formüller deniyor. Mesele şu ki, Hindistan gibi ülkeler ABD ile, daha dinamik ve konjonktüre uygun “anlık” ilişkiler yürütebiliyorlar. Mesela, Hindistan’ın Rusya’dan “S-400 savunma sistemi alma süreci”, Türkiye’ninki kadar dünyada konuşulmuyor. Çünkü, Hindistan’a oranla Türkiye çok daha Batı ve ABD ile angaje bir ülke.
Türkiye, “Batı’dan kopuyor” deniyor -bu durum daha hiç gündeme gelmedi bile Ankara’nın dış politikasında. Sadece, taraflar birbirlerine karşı oynandı- ki, bu da aslında bir “dış politika” değil. ABD’de Joe Biden yönetimi, eğer ki, Ankara’ya yakınlık gösterseydi- şu an Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i, “mevkidaşım” olarak niteleyip Soçi’de buluştuğu bir tabloyu da görmeyebilirdik. Bu dönem, Türkiye’de insan haklarının daha da es geçilip, daha korku yaratan bir dönemin de başlangıcı olabilir.
Kremlin durumun son derece farkında. Kremlin, Putin demek değil: Rusya, artık bir toplu devlet yapısını temsil ettiğini öne süren güç odaklarının koalisyonu. Kremlin de Ankara’dan ne alabileceğine bakıyor ve bu böyle olmaya devam edecek.
Dahası, Kremlin çok net biçimde Batı dünyası ile görüşse de, o yapıya karşı olduğunu ifade eden bir yaklaşımda; bu açıdan Çin’in ötesinde bir ideolojik çarpışma konumunda. ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesini de maksimum avantajına kullanacak Kremlin, bu bölgede çok daha fazla nüfuz sahibi olacak. Biden yönetiminin NATO’yu “kâle almazcasına” gerçekleştirdiği ABD-Britanya-Avustralya savunma paktı AUKUS tarzı yaklaşımlar da, bu kırılmayı güçlendirecek.
Türkiye de, Moskova-Ankara siyasi iletişiminin nasıl gittiğinin farkına, bu kış ile beraber elektrik ve ısınmaya ilişkin faturaların durumuyla beraber varacak.
SONUÇ: ZAMAN KAVGA ZAMANI DEĞİL
Musa Özuğurlu: Buluşma öncesinde verilen mesajlarda “esas konulardan” çok ikili işbirliği, ekonomi, alışveriş gibi konulara vurgu yapılması iki tarafın da “banttan oynamayı” tercih ettiğini ya da en azından böyle düşünülmesini istediğini gösteriyor.
Oysa çok önemli konular var. Bu konulara değinilmemesi bazı sorunların çözülmesi ya da öncelik sırasında görüş ayrılıklarının olduğunu gösteriyor. Örneğin İdlib konusunda masada dolaylı olarak bulunan Suriye’nin sabırsızlığı sürüyor. Rusya ise İdlib konusunun Suriye’de siyasetin normale dönmesi, ekonominin düzelmesi, Kürt sorununun çözümü gibi konuların önünde engel olduğunun farkında. Ancak ABD’nin varlığı ve Türkiye’nin ABD karşısındaki durumu nedeni ile Erdoğan lehine beklemeyi kabul ediyor.
İki lider ayrıştıkları konuları doğrudan ve sonuç alıcı ya da birbirlerini karşı karşıya getirecek şekilde çözmeye çalışmak yerine “doğal akışa” bırakmayı ve (Rusya’nın bombardımanları gibi) dolaylı yoldan çözmeyi, buna karşılık ortaklaştıkları konular üzerinde daha çok çalışmayı ve bariz şekilde hareket etmeyi benimsemiş görünüyorlar. Bu durumun gelecekte nereye evrileceğini ise Erdoğan’ın durumu belirleyecek gibi. Sonuçta Rusya ve Suriye açısından tartışılacak bir konu yok ve duruşları ile ne yapmak istedikleri ortada. Diğer yandan Batı bloku ile sorun yaşayan Erdoğan’ın Rusya’ya yaklaşması Rusya açısından yeterli olmayabilir.
Putin iç ve dış politikada zamana ihtiyacı olan Erdoğan’dan bir karşılık bekleyecektir. Sahadaki durum bundan sonra somut adımları gerektiriyor. Bu nedenle ikili arasında Türkiye’nin Suriye ile normalleşmesi, İdlib konusunda Suriye’ye daha anlayış ile yaklaşılması ve/veya ABD’nin varlığına karşı Türkiye’nin önde olacağı bir planın konuşulmuş olması büyük olasılık.
BEKLENTİLER UYUŞMADI
Mühdan Sağlam: İki lider arasındaki zirvenin beklenenden kısa sürdüğü söylenmeli. Peskov'un açıklamasından bu görüşmenin 4-5 saat süreceği öngörülüyordu. Ancak tercümede dahil görüşme 2 saat 45 dakika sürdü. Yani aslında iki lider yaklaşık 1,5 saat görüştü. Gündemin yoğunluğu dikkate alındığında yalnızca bazı başlıkları kısaca ele aldıklarını düşünüyorum. Heyetlerin olmayışı zaten görüşmenin sonucuna dönük ipuçları veriyordu. Erdoğan Putin'e ne söyledi, nasıl bir cevap aldı, kestirmek güç. Cevaplar yalnızca Erdoğan'da. Ancak görüşme sonrasında bir basın toplantısının olmaması görüşmenin pek de iyi geçmediğini, ya da görüş birliğinin sağlanamadığını gösteriyor. Kuvvetle muhtemel heyetlerin bir araya geleceği, zamana yayılmış bir görüşme trafiği bizi bekliyor. Ancak görüşmenin Erdoğan'ın beklentisiyle uyuşmadığı söylenebilir.
(HABER MERKEZİ)