Gazeteci Büşra Taşkıran: Askeri öğrencilerin mağduriyetleri yalnız kamuoyu ilgisi ile düzeltilebilir

15 Temmuz sonrası açılan davaları takip eden gazeteci Büşra Taşkıran, askeri öğrencilerin yaşadığı mağduriyetlerin yalnızca kamuoyunun ilgisi ile düzeltilebileceğini söyledi.

Google Haberlere Abone ol

Zafer Kıraç* [email protected]

Üç haftadır 15 Temmuz nedeniyle yargılanan askeri öğrenciler davasını sizlerin gündemine getirmeye çalışıyorum. Bunu insan hakları açısından önemli bir dava olarak görüyorum. Şu ya da bu sebeple gençleri görmezden geldiğimizi, ailelerinin verdiği mücadeleyi yeterince önemsemediğimizi düşünüyorum.

Ailelerin neler yaşadıklarını buradan okuyabilirsiniz, hukuki süreci ve yaşanan hak ihlallerini de buradan okuyabilirsiniz. Bu yazıdaysa yargılanan askeri öğrencilerin davalarını ilk günden bugüne takip eden gazeteci Büşra Taşkıran ile konuştuklarımızı okuyacaksınız.

İdari hakimken 15 Temmuz sonrası KHK ile ihraç edilen insanlardan birisin. Bu davalarla tanışman nasıl oldu? Bu süreçte bir hapishane deneyimi de yaşadın. Çok kısa anlatabilir misin?

Eski bir hakimim ve adaletsizliğe karşı öyle suskun kalmak istemedim. Bir yerden başlamalıydım. Gazetecilik yapmıyordum o zamanlar, yeni ihraç olmuştum. Darbe davasında yargılanan kursiyer teğmen bir yakınım vardı. Davasını takip etmeye başladım. Davasını takip ettiğim için gözaltına alındım. Çünkü o davanın duruşma salonuna aileleri bile izlemeleri için kabul etmiyorlardı. Kanunda 'mahkemeler herkese açıktır' der. Aslında kısıtlama kararı da yoktu ancak tamamen keyfilikti. Davada ifadeleri sosyal medyadan yayınlıyordum. Tabii sürekli not tutmam dikkat çekti, ihraç olduğum ortaya çıkınca derhal gözaltına alındım. Oranın emniyet amiri, “Seninle uğraşacağım” demişti. Öyle de oldu.

Davayı takip ettiğim süreç benim merakımı daha da artırdı. Darbe ana davasından bahsediyoruz. Ve yargılananların çoğu er ve kursiyer teğmen. Bu davalarda karar çıktığında önemli kişilerin isimleri ve cezaları yazılıyor. Haberde isimleri geçmeyenlerin kim olduğunu bilmiyorsunuz. Ama baktığınızda darbe günü 18 ile 26 yaşının arasında olan gençlerin bu davalarda çoğunluğu oluşturduğunu görüyoruz. İşkence iddiaları ise korkunç boyutlarda.

8 ay kadar cezaevinde kaldım. Cezaevi aslında sizi dibe çekmiyor. Güçlendiriyor. İnsan hakları konusunda çalışmak gibi bir hedefimde aslında burada oluştu.

Dava sürecini izlemenin zorlukları neler?

Gazeteci değildim ama bugün baktığımda bu refleksi gösterdiğimi görüyorum. Askeri öğrenciler yahut kursiyer teğmenlerle ilgili bir davayı izlemenin zorlukları tabii ki çok fazla. Duruşmaları izlemeniz çok zorlaştırılıyor. Yanınızda not alabileceğiniz dijital bir materyal alamıyorsunuz. Bilgisayar veya telefonunuzu yanınıza almanıza izin verilmiyor. Tabii bu durum herkes için söz konusu değil.

Haberleştirdiğiniz konu ile sizi özdeşleştiriyorlar ayrıca. Sizi belirli bir konunun savunucusu olarak lanse edebiliyorlar. Bundan sıyrılmak o kadar kolay olmuyor.

Bu dava hukuk ve insan hakları açısından birçok haksızlık yarattı ama kamuoyunun ilgisi ne yazık ki oluşamadı. 5 yıllık süreçte medyanın davranışları nasıl oldu?

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çok yüksek sayıda askeri personel ihraç edildi ve çoğunluğu üyelikten yargılandı. TSK’nın açıklamalarına göre 15 Temmuz’dan bugüne dek ihraç edilen asker sayısının yaklaşık 19 bin 583 kişi olduğu biliyoruz. Darbe davalarında yargılanan askeri personel sayısının ise yaklaşık 2 bin 500 ile 3 bin kişi arasında olduğu değerlendiriliyor. Bu sayının yarısından fazlası ise er, askeri öğrenci ve kursiyer teğmen. Sonuçlanan davalara baktığımızda generallerden bile fazla cezalar alan er, askeri öğrenci ve kursiyer teğmenler var. Burada durup düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. 

2019 yılının mayıs ayında askeri öğrencilerle ilgili Euronews Türkçe adına haber yapmıştım. O haberi hazırlarken medyada yayınlanan haberleri taradım. Hatırladığım sadece Gazete Duvar'ın askeri öğrenci yargılamalarını takip ederek yaptığı haberlerdi. Bir de ATV’de askeri öğrencilerle ilgili yayınlanan görüntüleri gördüm. Yaklaşık üç yıl geçmişti aradan ama benim görebildiğim sadece iki kurumun haber yaptığıydı. Ulusal medyanın bu konuda sessizliği söz konusu ama bunu medyanın mevcut durumundan dolayı anlayabiliyorum.

Beş yıl çok uzun bir süre haber takibi açısından, epeyce birikim oluşmuştur. İktidar medyasının tavrı ortada, peki alternatif ya da muhalif medyanın ilgisi nasıl?

Bu konuya hak odaklı habercilik yapan ve sosyal medya üzerinden yayın yapan birçok medya organı sahip çıktı. Ayrıca bağımsız gazetecilerin YouTube üzerinden mesleklerini sürdürmeye çalıştığı kanallarında da yer buldu. Artık bu konuya medyanın ilgisi yok diyemem ama geç kalındı.

Türkiye’de medya sektörünün küçüldüğü evrede ben gazeteciliğe başladım. O yüzden basın özgürlüğünün bir nebze daha iyi olduğu dönemlere dair bir tecrübem yok. Bu yüzden bu konuda kaydettiğim çoğu görüntümü sosyal medya üzerinden dağıtıyorum.

Euronews Türkçe’de askeri öğrencilerle ilgili yaptığım ilk haber, kanalın o yıl en çok izlenen ikinci haberi oldu. İlk gün 100 bine yakın izlenme aldı. Aslında o haber ile medyanın ilgisi yavaşça başladı.

Bu konuda çalışmak tabi beni de çok yıprattı. Mesela bir görüntü var. O görüntü yüzünden kameram kırıldı, darp edildim, hayatımın ilk panik atağını geçirdim ve saatlerce ters kelepçe araç içinde bekletildim. O görüntüyle sosyal medyada her karşılaştığımda şimdi “Çok kötü şeyler yaşattılar ama bu görüntü için değer” diyorum gülerek.

Bu davalar hâlâ olması gerektiği gibi gündeme gelmiyor. Burada ailelerin yoksulluğu ve korkması en büyük etken. Aileler Ankara’dan İstanbul’a yürümek istedi, izin verilmedi. Hatta darp edildiler, gözaltına alındılar. Siyasi parti yetkilileri bu konuda görüşmeye ya korktu ya da aileleri manipüle ettiler. Medya organlarının KHK ile kapatıldığı dönemlerde yaşanan bu olaya olması gereken ilgi olmadı.

Bu dava boyunca gördüğün ve özelikle dikkat çekmek istediğin başlıklar neler?

Ailelerle görüştüğümde bir yıldır cezaevindeki oğlunun görüşüne gelemediğini ifade eden aile sayısı çok yüksek. Yol masrafları mı yoksa çocuğuna para yatırmak mı? Bunun arasında seçim yapmak zorunda kalan epey aile var. Ekim ayı içinde askeri öğrenci davalarından bir kısmının duruşması var. Ailelerin davayı takip edebilecek maddi güçleri var mı? Açıkçası ben çoğunun olduğunu düşünmüyorum.

Yargıtay’ın en son bozma kararı tabii hüsran oldu. Askeri öğrenciler ve kursiyer teğmenler için darbe yapmadılar ama darbeye yardım ettiler tezini kabul ettirme çabası bu. Aileler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından iyidir diye düşündüler ilkin ama darbeye yardım suçundan 20 yıla kadar hüküm kurulabiliyor, bunu göz ardı etmemek gerek.

Burada büyük bir hukuk hatası yapıldı. Yargı bu fahiş hatayı “pardon” diyerek düzeltme taraftarı değil, son yargı kararlarından bunu anlıyoruz. Kamuoyunda bu konuda oluşan tepkiyi de görüyorlar. Askeri öğrenci yargılamalarını gazeteciler, sivil toplum örgütleri, aktivistler ve siyasetçilerin takip etmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece medya değil, insan haklarına duyarlı herkesin takip etmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu mağduriyet yalnız kamuoyunun ilgisi ile düzeltilebilir.

Müebbet hapis cezası alan harp okulu öğrencisi Furkan Talha Çetinkaya’nın annesi Melek Çetinkaya ve beraberindeki 66 kişi polisin sert müdahalesiyle gözaltına alınmıştı. Biraz bize bu olayı hatırlatmanı istiyorum...

Melek Çetinkaya, askeri öğrencilerin maruz kaldığı hukuksuzluğa dikkat çekmek için “Adalet Yürüyüşü” adını verdiği bir eylem yapacağını açıkladı. Ankara’dan İstanbul’a yürüyecekti.

Bu açıklama sonrasından Melek Çetinkaya’nın yürüyüşünü belgeselleştirmek istedim. Tüm yürüyüşü kayda alacaktım. Ancak yürüyüşün ilk günü alana girdiğim anda gözaltına alındım. Ne olduğunu bile anlamadım. “Gazeteciyim” dediğimde bunu dikkate almadılar. Basın kartını gösterdiğimde de sarı basın kartının geçerli olduğunu ifade ettiler. Maalesef ki bu gösterdiğim basın kartı, haberin niteliğine göre “geçerlilik” kazanıyor. Bazen hiç sorulmayan basın kartı, bazen geçerli oluyor bazen ise geçersiz oluyor. Basın özgürlüğünün kullanılması konusunda muazzam bir takdir yetkisi var.

Adalet yürüyüşünün planlandığı ilk gün gözaltı aracının içinde polis şiddetini ortaya koyan videoları kayda aldım. Ve bunları sosyal medya üzerinden yayınladım. O gün gözaltında olmadığımız, “gözlem altında” olduğumuz ifade edildi. Basına yansıyan görüntüler ve kamuoyunun tepkisi ile savcılık gözaltı kararı vermek zorunda kaldı.

Mesela ilk gün gözaltına alınan bir aile vardı. Mobilya bakmak için Kızılay’da otobüs bekliyorlarmış ve Güvenpark’ta arbedeyi görünce telefon kamerası ile kayda almak istemişler. Apar topar gözaltına alınmışlar. Askeri öğrencilerin durumunu nezarethanede öğrendiler. Müdahalenin boyutunu ortaya koyan bir örnek aslında.

Halkların Demokratik Partisi vekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da ilk gün Güvenpark’tan yürüyüşe katılacaktı ama polis çemberine alındı ve darp edildi. Hatta montunun yırtıldığını hatırlıyorum.

Adalet yürüyüşü ikinci gün yine devam etti. Ve ikinci gün polis memurlarının çok sert müdahalesi ile aileler gözaltına alındı. O gün ben dahil çoğu kişiye ters kelepçe yapıldı, ekipmanlarım kırıldı ve darp edildik. Sadece ben değil o yürüyüşe katılan herkese çok büyük bir şiddet uygulandı. Buna dair şikayette bulundum. Takipsizlik kararı verildi. İtirazım ise bir yılı aşkın süredir cevaplanmadı.

Bu yürüyüşü haberleştirmek isteyen gazetecilerin olduğunu biliyordum. Ama telefonunu kayıt için biraz kaldıran herkes büyük bir şiddete maruz kaldı. İlk gün Güvenpark'ın çembere alındığını görmek ve onlarca polis ve gözaltı aracını görmek tedirgin etmiş olabilir.

Bu ve benzeri gözaltılar üzerinde bir baskı oluşturuyor mu?

Askeri öğrencilerle ilgili haber çalıştığım dönem freelance gazetecilik yapıyordum. Maruz kaldığım tüm hukuksuzluklar için yargı mekanizmasına başvurdum. Uğradığım hukuksuzluklara dair video kayıtları olmasına rağmen çoğu takipsizlikle sonuçlandı ama vazgeçmiyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar yargı yolu var. Benim de sabrım var.

Hukukçu olduğum için yaşadığım hukuksuzluğun hukuki yoldan hesabını sormaya çabalıyorum. Bunu yaparken inanın ben bile zorlanıyorum. Muhabir arkadaşlar için özellikle sahada maruz kaldıkları şiddete yönelik aktif hukuki destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tüm engelleri ise sadece dayanışma ile aşabileceğimize inanıyorum…

***

15 Temmuz'da köprüde öldürülen erleri ve askeri öğrencileri nasıl da unuttuk hepimiz. Bir daha yaşanmamalı bu acılar, kimse güvenlik güçlerinin yerine kendisini koyma cesareti bulmamalı.

Hangimiz biliyor peki onları öldürenleri...

Hesap verilmeliydi, sorulmadı bile...

Nihayet geçen hafta, 5 yılı aşan tutukluluğun ardından 3 genç tahliye oldular. Kalan gençler için de mücadele etmeye devam edilmeli. Yüzlerce gençten bahsediyoruz, 18 yaşında ellerinden alınan özgürlükleri daha fazla bekletilmeden onlara geri verilmeli.

*İnsan Hakları Çalışanı