Gazeteciler Hrant Dink davasını anlatıyor: Cinayete ortak olan devleti izliyoruz

Hrant Dink davasını takip eden gazetecilerden Canan Coşkun, “En çok konuşulması gereken MİT, bu davaya hiç karıştırılmadı. Davanın sanıkları birbiriyle kavga ederken, birbirini suçlarken aslında devletin işleyişini de bize gösteriyorlar” diyor. Elif Akgül anlatıyor: “10 yıl önce Beşiktaş DGM’de ‘Hrant’ın Arkadaşları’ pankartı arkasında onlarca insan vardı. İnsanlar, ‘liberal AKP’liler’ olarak görülen isimleri bahane ederek uzaklaştılar."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 tarihinde gazeteye sahiplik eden Sebat Apartmanı önünde katledilmesinin üzerinden 14 yıl geçti. Cinayeti aydınlatması beklenen yargı süreci 124’üncü celselere geldi. Yüzlerce klasörün biriktiği davada 5 kez heyet değişti. Yargılama süreci cinayetin kimler tarafından, kimlerin verdiği emir ve talimatlar kapsamında gerçekleştirildiğini ortaya çıkarabilecek nitelikte olmadı.

Dink davasının ilk duruşması 2007 Temmuz’unda görüldü. Bu davada toplamda 18 kişi yargılanıyordu. 2010'da Dink ailesi avukatları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. AİHM mahkûmiyet kararında, “kamu görevlilerine ilişkin etkin soruşturma yapılmadığı” yönünde karar verdi. 26 Ocak 2016'da Yargıtay kararıyla Dink suikastı ana davası, kamu görevlilerinin ihmali davasıyla birleştirildi. Kamu görevlilerinin soruşturulması ancak bu tarihten sonra başlayabildi.

Gelinen aşamada 7’si tutuklu, 13 firari, 76 sanıklı yargılandığı dava kapsamında yargılanan isimler arasında Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, dönemin Trabzon İl jandarma Komutanı Ali Öz, dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, cinayetin işlendiği dönem Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay, Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç, cinayetin işlendiği sırada İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler gibi isimler yer alıyor.

Nerdeyse başından bu yana duruşmaları takip eden gazeteciler Canan Coşkun ve Elif Akgül’le Dink cinayeti yargılamasını, türlü yönleriyle mahkeme salonunda nelere tanıklık ettiklerini konuştuk.

Canan Coşkun: Gözümüzün önünde devam eden hukuksuzluğa tanıklık etmek zorundayız. (Fotoğraf: İşhan Erdinç)

‘SANIKLAR KAVGA EDİYOR KARŞIMIZDA’

Canan Coşkun, Hrant Dink davasını Aralık 2013’ten beri takip ediyor. Coşkun, bu ısrarlı takibin sadece gazetecilik refleksiyle ilgili olmadığını söylüyor. Bunun yanında, ironik bir şekilde mahkemelerde yaşanan hukuksuzluğun altını çiziyor:

“Adaletin tesis edildiği yer olduğu iddiasını taşıyan mahkemelerde, gözümüzün önünde devam eden hukuksuzluğa tanıklık etmek zorundayız. Manevi bir önemi de var. İfade özgürlüğünü kullandığı için öldürülen bir meslek büyüğümüzün davasını takip ediyoruz. Sanıklar kavga ediyor karşımızda, birbirlerini suçluyorlar. Davanın sanıkları birbiriyle kavga ederken, birbirini suçlarken aslında devletin işleyişini de bize gösteriyorlar. Böyle rezillikler yaşanırken biz de tanıklık etmek zorundayız diye düşünüyorum.”

‘MİT HİÇBİR ŞEKİLDE BU DAVAYA KARIŞTIRILMADI’

Coşkun, devlet mekanizmalarını anlamaya ilişkin bu davanın pek çok yönüyle ele alınabileceğini söylüyor ve MİT görevlileri hakkında bugüne dek dava açılmadığına dikkat çekiyor:

“Emniyetinden jandarmasına kadar pek çok kamu görevlisi yargılanıyor ama hiç konuşulmayan ama en çok konuşulması gereken kısmı devletin bütün kurumları birbirine girmişken MİT’ın bu davaya hiç karıştırılmaması. Şöyle bir şey de yaşandı. Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) geçmişte bir rapor hazırlamıştı. Bu kurulun üç üyesi tanık olarak dinlendi. Tanık olarak dinlenen BTK üyesi Yasemin Tuğçe İnan, Trabzon’daki incelemeler sırasında MİT Bölge Başkanlığı’na gittiklerini ve bilgi istediklerini anlattı. MİT Bölge Başkanlığı’na ‘bize bir kırıntı verin’ demişler. Yanıt ‘Size kırıntı verirsek o sizi fırına götürür’ olmuş. Akın Gürlek’in bu davaya atanmasından sonra tam anlamıyla koşar adım karara gidiliyor. Akın Gürlek’ten önceki heyet MİT görevlilerinin tanık olarak dinlenmesini kabul etmişti. Akın Gürlek geldi ve bu karardan geri döndü. Şubat ayında kararın verileceğini düşünüyoruz. Verilen karar bizi o fırına asla yaklaştırmayacak. Biz, bu davada cinayete ortak olan devleti izliyoruz.”

‘MAHKEMEDE BAKIN BİZ NASIL ADİLİZ ROLÜ KESİLİYOR’

15 Temmuz darbe girişimi iddianameleri ile savcılık, Dink cinayetini, “darbe kalkışmasına giden süreçte bu yolda bu amaç için attırılan ilk kurşun” olarak kabul etti.

Coşkun tam burada davanın 'FETÖ çuvalına' atıldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bu davada yargılanan sanıkların, kamu görevlilerinin geçmişte Fethullahçı yapının yürüttüğü alanda faaliyet gösteren sanıklar olduğu asla inkâr edilemez ama bu cinayeti tek başlarına yapmadılar.”

Coşkun’a tüm bunların ışığında bunca süredir mahkemede ne oluyor o zaman diye soruyorum. Şöyle yanıtlıyor:

“Son perdesi rezil bir oyunculukla tamamlanan bir tiyatro aslında. Tiyatrocu arkadaşlar kızmasın. ‘Neyin rolü?’ diye soralım. Son 4 yılda, ‘bakın biz nasıl adiliz’ rolü kesiliyor.’

‘YAKIN TARİHLİ BİR DURUŞMADA SAVCI UYUMUŞTU’

Coşkun, davanın gün geçtikçe kamuoyunun ilgisinden uzaklaştığını, salonda heyet ve birkaç gazeteciyle duruşmaların geçtiğini anlatıyor:

“İlk duruşmayı hatırlıyorum. Yer yoktu. Şimdi dağınık, geniş geniş oturduğumuz salonda tek bir sandalyede iki kişi oturmaya çalışıyorduk. Şimdi topu topu 5- 6 gazeteci takip ediyor. Sanıkların gelmediği duruşmalar bile yapıldı. Yalnız bir hali var davanın. Bunda yargılamanın bu kadar uzun sürmesinin tabii ki de bir etkisi var. Yakın tarihli bir duruşmada savcı uyumuştu. Uykunun rehavetiyle nefes alışverişini izlemiştik.”

Elif Akgül: Dink davası gelinen noktada ‘misyonunu’ doldurduğu için siyasi çevrelerce çok fazla ilgi görmüyor.
‘DEVLET DEDİĞİMİZ ŞEYİN ETE KEMİĞE BÜRÜNMÜŞ HALİNİ İZLİYORUZ’

 Gazeteci Elif Akgül, 2011’den bu yana davayı takip ediyor. “Mesleki anlamda da Hrant Dink davası girdiğim ilk dava haberiydi. 10 yıl boyunca gidemediğim duruşma sayısı 3 falandır” diyor.

Akgül’e yargılama boyunca aklından çıkmayacak şeyleri soruyorum. Şöyle yanıtlıyor:

“Cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah savunma yaparken yine aynı dönemde İstanbul İstihbarat C Şube Müdürü olan Ali Fuat Yılmazer kalkıp ‘Sen o dönem Devrimci Karargâh operasyonu için beni alnımdan öpmedin mi?’ demişti. Devrimci Karargâh davasını hatırlarsak eğer saçmalık ötesi, gerçeküstü torba bir davaydı. Yine sanık Ali Fuat Yılmazer’in Emine Erdoğan’dan ‘yenge’ diye bahsettiği anlar dahi oldu. Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın kendisinden belgeyi yok etmek istediğini söylerken Cerrah ve İstanbul teşkilatı karşı çıkmıştı. Böyle çok şey yaşandı. Birbirlerini nasıl kolladıklarını, yeri gelince nasıl kutuplaştıklarını da gördük. Devlet dediğimiz şeyin baya ete kemiğe bürünmüş halini gördük orada.”

“Benim açımdan 15 Temmuz sonrası çarpıcıydı. Ali Fuat Yılmazer ve Raman Akyürek’i uzun dönem kimse savunmadı. Avukatları sürekli istifa etti. Ramazan Akyürek’in ilk savunmasını yapan avukat bildiğin meczuptu. O kadar kötüydü ki azledildi.”

‘SANIKLARDAKİ HAYAL KIRIKLIĞINI GÖRÜYORUZ’

Akgül, “devleti gördüğümüz yer” dediği Dink cinayeti yargılamasında azmettiricilikle suçlanan Erhan Tuncel’in bir cümlesini hatırlatarak anlatıyor:

“Erhan Tuncel tutuklanma kararının çıktığı duruşmanın sonunda hayatı boyunca en anlamlı cümleyi söylemiş olabilir. Cezaevine götürülürken ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti, kendisine hizmet etmiş kimseyi cezasız bırakmamaktadır’ demişti. İlk önce muhbirleri harcar devlet. Eski hakim Mehmet Ekinci de falan da onu görmüştük. Ne kadar asker oluyorsan o kadar gözden çıkarılıyorsun. Erhan Tuncel’i bayağı ağlayarak götürmüşlerdi.”

Akgül, tüm davanın seyrinden memnun olmasa da kimi isimlerin orada yargılanıyor oluşunu anlamlı buluyor. 

“Yargılananlar arasında Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay var. 1978’de, Beyazıt’ta 7 öğrencinin ölümüne yol veren bir isim. Bu isimleri davada görmek anlamlı geliyor. Şu da var… Hepsindeki hayal kırıklığını görebiliyoruz. ‘Devlete hizmet ettim ama bana yapılanlara bak’ gibi. Ben bu anlamda davanın seyrinden memnun olmasam da belli bir başarıyı sağladığını düşünüyorum. Bu başarının bir sebebi ülke içindeki iktidar kavgasından kaynaklanıyor ama nihayetinde bu isimler yargılanıyor. Toplumsal baskı onların bile tartışılabilir noktaya geldiklerini gösteriyor.”

 ‘DİNK DAVASI BİRÇOK İNSAN İÇİN KARİYER DAVASI OLDU’

10 yıldır kimler takip ediyor bu davayı? İlk günden bu yana neler değişti? Toplumsal muhalefet Hrant Dink yargılamasını nerede bıraktı? Akgül anlatıyor:

“10 yıl önce Beşiktaş DGM’de ‘Hrant’ın Arkadaşları’ pankartı arkasında onlarca insan vardı. Barbaros Meydanı'ndan DGM’ye yürüyorlardı. Hatırlarsın… İnsanlar, ‘liberal AKP’liler’ olarak görülen Oral Çalışlar, Etyen Mahçupyan gibi isimleri bahane ederek uzaklaştılar. Yine o dönem flamalarıyla yürüyüşe katılmak için canhıraş mücadele eden örgütleri de sonrasında görmedik. Öyle bir noktaya geldi ki Dink davası birçok insan için kariyer davası oldu. Nedim Şener ismi bunlardan biri. Misal, İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç’in sanık olarak duruşmada dinleneceği gün herkes oradaydı. Gazeteciler, kimi isimler fotoğraf çekiniyorlardı. Dinç, geçen hafta yeniden savunma yaptı ama bu sefer sadece biz vardık.”

“Dink davası gelinen noktada ‘misyonunu’ doldurduğu için siyasi çevrelerce çok fazla ilgi görmüyor. Misyonunu doldurdu dememden kasıt daha öncesinde bu davalara sahip çıkmanın politik bir karşılığı vardı ama şu an yok. Çünkü bu davaya sahip çıkanlar arasında Nedim Şener gibi isimler vardı. Bu davaya sahip çıkma görevinin taahhütü olan toplumsal muhalafet şu an kimlerle yan yana duramayacağının derdine düştüğü için çok rahat bir şekilde bunları gözden çıkartıyor.”