Geçmişten günümüze İzmir’de bira ve birahaneler: Altın çağ, Kordon'un inşasıyla başladı
Erkan Serçe ile ‘İzmir’de Bira, Birahaneler ve Bira Bahçeleri’ çalışmasını konuştuk. Gerekli Kitaplar'ın yayımladığı kitap, İzmir'deki bira kültürünü anlatıyor.
Namık Alkan
İZMİR - 'İzmir’de Bira, Birahaneler ve Bira Bahçeleri' adlı kitap Erkan Serçe ve Akın Erdoğan’ın kaleminden yayımlandı. Gerekli Kitaplar Yayınevi tarafından basılan kitabın proje sorumluları Rast Bira Bahçesi işletmecileri Efe Koçkan Koçer ve Atahan Yersel.
Kitap, Sümerler ve Mısır’da beslenmek için tüketilen biranın, eğlence hayatının vazgeçilmez bir içeceği haline nasıl geldiğini ve ilk biranın binlerce yıl önce nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. Kitap ayrıca, bira kültürünün Osmanlı’da nasıl geliştiğini ve İzmir’in bu konudaki payını araştırıyor.
'İZMİR, OSMANLI'DA PAZARA YÖNELİK BİRA ÜRETİLEN İLK YERDİ'
DEÜ Buca Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Erkan Serçe, 'İzmir’de Bira, Birahaneler ve Bira Bahçeleri'ni hazırlarken, İzmir’deki eğlence hayatı üzerine yazmayı planladığı bir kitap düşüncesinden yola çıktığını belirtti. Biranın İzmir’deki macerasının kentin 19. yüzyılda hızlanan gelişmesi ile sıkı bir ilişki içinde olduğunu kaydeden Erkan Serçe, bira tüketiminin yaygınlaşması ile birahanelerin İzmir’in bir parçası olarak ortaya çıktığını söyledi. Daha çok Kordon üzerinde olmak üzere, İzmir’in farklı köşelerinde iş yerleri ve evlerin arasına dağılmış, İzmirlilerin sosyalleşme aracı olan birahanelerin 20. yüzyılın başlarında en canlı günlerini yaşadığını belirten Serçe, "O haliyle İzmir’deki Batılı yaşam biçiminin simgesel içeceği olarak diğer tüm içeceklerden daha fazla ilgiyi hak ediyordu. Üstelik İzmir, imalathane düzeyinde de olsa Osmanlı topraklarında pazara yönelik bira üretilen ilk yerdi. Geniş ölçekli üretim ise İstanbul’dan sonra yine İzmir’de gerçekleştirilmişti" dedi.
Proje sorumlusu bira bahçesi işletmecisi Atahan Yersel de kitap fikrinin, hem maddi olarak kazandıklarını kültürel olarak bir yatırıma çevirme hem de endüstriyel mirasa bir katkıları olmasını istediklerinden ortaya çıktığını söyledi. İçki kültürünün yaşadığımız coğrafyada aslında çok eski olduğunu belirten Yersel, İzmir’de 150 yıllık bir geçmişe sahip bira bahçelerinin de batılılaşma deneyiminde kadın ile erkeğin ilk sosyalleştiği alanlar olduğunu aktardı.
BİRANIN ANAVATANI MEZOPOTAMYA
Kitapta yer alan bilgilere göre, biranın anavatanının Mezopotamya olduğu düşünülüyor. Urfa Göbeklitepe’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan, günümüzden 11 bin 500 yıl öncesine ait ritüel merkezinde, tahıl işlemekte kullanılan öğütme aletleri ve 160 litrelik kaplar üzerinde yapılan incelemelerin bira yapımına ilişkin kanıtlar sunduğu iddia ediliyor. Kitapta ayrıca Mısırlıların da bira üretiminde epey geliştiği ve en az 17 tür biradan söz edilirken, Sümerler’in de bira üreten bir başka antik uygarlık olduğu anlatılıyor. Mısır’da biranın besleyici bir içecek olarak da kullanıldığı ve piramit inşasında çalışan işçi ve kölelere bira dağıtıldığından bahsediliyor.
Dr. Erkan Serçe’ye göre Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıl başından itibaren bira tüketimi İstanbul ve İzmir gibi batı ile ilişkisi yoğun yerlerde başlarken, endüstriyel bira üretimi ise yine İstanbul ve İzmir’de yaklaşık aynı tarihlerde gerçekleşiyor. Tam olarak ne zaman girdiği kesin olarak bilinmese de 1820’lerde İzmir ve İstanbul’da yaşayan Levanten ve yabancı toplulukların Avrupa’dan, özellikle Viyana, Belgrad ve Münih’ten ithal edilen biranın ticaretini yaptığı ve tükettiği biliniyor. 1850’lerde İstanbul’da küçük bira imalathaneleri ortaya çıktıysa da bunlar, yabancı biraların sahip oldukları vergi indirimleri nedeniyle onlarla rekabet edemedi ve kapanmak zorunda kaldı. Bomonti kardeşler tarafından 1891’de Feriköy’de kurulan bira fabrikası, sahiplerinin Alman himayesinde olmalarından dolayı ayakta kalabildi.
İZMİR’DE BİRA VE BİRAHANELER
Serçe, İzmir’in önemli işlevler üstlenmiş, değişen dünya ekonomisiyle bütünleşmenin zirveye ulaştığı 19. yüzyılda çok fazla ilgi odağı olduğunu belirterek şunları söyledi:
"İzmir’e gelen Batılılar, diğer Doğu şehirlerinde rastlamadıkları kadar çok Batılı yaşam tarzına ait izler bulmaktaydı. Seyyahlar Frenk Caddesi’ne girildiğinde, hiçbir yabancılık çekmeden, neredeyse bütün Batı dillerinde konuşmalara şahit olduklarını kaydetmekteydiler. Sadece yabancıların kabul edildiği Avrupa Gazinosu’nda her dilde gazete ve dergileri okumak, kağıt oyunlarıyla ve bilardo ile vakit geçirmek mümkündü."
Erkan Serçe, 1892’de İzmir’e gelen Hans Barth’ın İzmir’de sahil boyunca uzanan çay bahçelerinde, restoranlarda, kafelerde ve şehrin dışında İzmirlilerin tatil günlerini geçirdikleri yerlerde yan yana açılan bira bahçelerinde, insanın kendini Doğu’da hissetmediğini kaydettiğini belirterek, "Ona göre bunun en önemli nedeni, Punta’da Bornova Caddesi’nde bulunan bira imalathanesi ve yanında devamlı dolup boşalan bira bahçesidir. Barth, daha önce Doğu’da olmayan ve hiç bilinmeyen bu arpa suyunu ithal ederek İzmir’e sokan ve bu yüzden heykeli dikilmesi gereken kişinin Prokopp olduğunu söylemektedir. Ancak İzmir’e Prokopp’tan önce en azından 1820’lerden başlayarak sınırlı da olsa bira geldiğini biliyoruz" dedi.
Serçe, Prokopp Bira İmalathanesi’nin, İstanbul’daki Bomonti ve Selanik’teki Olympos ile birlikte 1890’larda bütün Osmanlı topraklarında bira üretimi yapan üç işletmeden biri olduğunu ve fabrikanın yıllık üretiminin 1894’de 11 bin hektolitreye ulaştığını belirtiyor. Prokopp Bira’nın ardından 1894’de Emirze kardeşler tarafından Karataş’ta Emirze Bira Fabrikası ve 1911’de Halkapınar’da Bomonti-Aydın Bira Fabrikası kuruluyor.
'İZMİR’DE BİRANIN ALTIN ÇAĞI KORDON’UN İNŞASIYLA BAŞLADI'
1820’lerde İzmir’e varil ve şişelerle bira geldiğini ve tüketildiğini belirten Serçe, bu tarihlerde biranın perakende olarak kafelerde ya da meyhanelerde satıldığına dair bilgi bulunmadığını fakat bunun yanında Frenk ve Rum mahallelerinde 1840’lı yıllarda pek çok kafe bulunduğunu ve büyük olasılıkla bu kafelerde her türlü içkinin yanında biranın da satıldığını kaydetti. Erkan Serçe, şunları söyledi:
"Bilindiği kadarıyla İzmir’de 'birahane' sıfatıyla hizmet vermeye başlayan ilk mekân Prokopp’tur. Bornova Sokağı’nda bulunan Prokopp imalathanesine eklemlenen bira bahçesi, açıldığı dönemde iskân alanlarının dışında kalıyordu. 1850’lerden başlayarak, Marina üzerinde, sokak aralarında, denize uzanan iskelelerin üzerinde veya şehir dışında mesire yerlerinde açılan kafelerde bira servisi başlamıştı. Ama bira asıl altın çağını Kordon’un inşası sonrasında, rıhtım boyunca sıralanan birahane ve kafelerin açılmasıyla yaşamaya başladı.”
İZMİR YANGIN VE MEN-İ MÜSKİRAT KANUNU
II. Meşrutiyet’in ilan edildiğinin duyulması üzerine Müslüman ve gayrimüslim halk derhal Meşrutiyet lehine gösteriler yapmaya başlamış, daha sonra Kordon’da yapılan kutlamalardan en büyük payı kafeler ve birahaneler almıştı. Erkan Serçe, İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasından hemen önceki yıllığa göre İzmir’de birahane adı altında on, kafe adı altında yirmiden fazla mekân bulunduğunu, olasılıkla bu sayılara Kordon’un arka taraflarında, sokak aralarında bulunan birahaneler ve kafelerin dahil olmadığını söyledi. 1922’deki büyük yangının, pek çok şey gibi birahanelerin ve kafelerin büyük kısmını silip süpürdüğünü ifade eden Serçe, bununla birlikte İzmir’deki birahanelere son darbeyi vuranın, İzmir’in Türk yönetimine girmesi ile birlikte uygulamaya konulan Men-i Müskirat Kanunu’nun yani içki yasağı kanununun olduğunu belirtti.
İzmir için önemli bir dönüm noktası olan 1922 yangınının, birahaneler ve bira kültürü üzerinde önemli bir kesinti oluşturduğunu aktaran Erkan Serçe, son olarak şunları söyledi:
"Kordon’da bulunan neredeyse tüm eğlence mekânlarının yanında birahaneler de alevlere teslim olmuş, içki yasağı diğer alkollü içkilerle birlikte bira üretimini ve tüketimini durdurmuştu. Ancak yasağın kalkmasından sonra da bira tüketiminin, 1922 öncesine göre hissedilir biçimde düşük kalması, biraya duyulan ilginin İzmir nüfusundaki etnik-kültürel değişikliğe de bağlı olduğunu gösteriyordu."