Geleceğini kendin doku
Tarihin görünmeyen kısmı olan kadınlar için Gelecek Tezgahları kurmuş Eda Sütunç. Hani tek yapabildiği örmek olarak kodlanmış, biz “ören bayanlar” için. Ören bayan, yine örmüş bakarsan. Bu kez teknolojiyle. Baklava desenli klasik bir dokuma tezgahı kurayım demiş Eda; bir halı yapayım... Ama işte, hayaller, kurgular, akıllar, kaplara sığmasın, halı uçsun.
“(Zil sesi)
Robotik meditasyon seansına hoş geldin.
Zihninizi robotik ve kusursuz olması için eğit.
Sesimin tınısına kulak ver.
Meditasyon koltuğuna yerleş.
Bedeninin boşlukta dinlendiğini hisset.
Nefes al.”
Eda Sütunç’un Sanatorium’da devam eden Gelecek Tezgahları sergisinde sizi bir araç koltuğuna oturtarak “robotik meditasyon”a davet eden “Aklımda hiçbir düşünce yok kalbimde hiçbir duygu yok” işi, işte bu mantrayla başlayıp devam ediyor.
Aklımda hiçbir düşünce yok, kalbimde hiçbir duygu yok. Daha çok evde geçirdiğim bugünlerde azalan sosyal hayatım ve artan iş yoğunluğum kafamı bulandırıyor. Gece-gündüz aklımdan binlerce düşünce geçiyor; aklımı toplayamıyorum. Bir kendimi kurtarma çabasında, meditasyon hocamı arayıp “Bana düşüncelerimi durduracak, kafamı sakinleştirecek bir şey önerebilir misin?” diye soruyorum. Bir türlü toplayamadığım kafam sebebiyle bu yazıyı yazmadan önce meditasyon yapmaya çalışıyorum. Aklımda hiçbir düşünce yok ve kalbimde hiçbir duygu yok. Sıkıştım bir yerlerde. Nasıl yazayım?
Derken Eda’nın sergi için dört yazara yazdırdığı her yazısını ayrı sevdiğim ve sergiye çok anlam kattığını düşündüğüm sergi kitapçığını elime alıyorum. Can Batukan’ın önerileri üzerine Eda’nın kaleme aldığı e-mail şöyle diyor: “’Aklımda hiçbir düşünce yok, ve kalbimde hiçbir duygu yok’ mantrası bir gün hislerimin yoğunluğundan ve sürekli hareket eden düşüncelerimin beni yormasından ötürü istediğim kadar üretken olamadığım bir anda zihnime düştü. Sanki sürekli tekrar edersem robot olma haline yaklaşabilir, “olmak istediğim ben”e bir adım daha yakın olabilirdim (duygu ve düşünceleri tarafından yavaşlatılmayan mükemmel ve kusursuz işleyen bir ben).” Ben mi Eda’ya çok benzer bir insanım yoksa herkes mi böyle? Hepimiz mi aynı hortumun içine kapılmış savruluyoruz?
Bu sözler, o işler, o kadar mevcut ruh hallerine başarıyla dokunuyor ki, sergiye girdiğiniz andan itibaren tedavinizi bulmaya bu sefer doğru yere gelmiş gibi hissediyorsunuz.
FİKİRLER, BAKLAVALAR, HALILAR. UÇUYOR
Böyle insanın ruh haline çok dokunan sergilerin işlerinde genellikle bir yalınlık olur. Hani “Bunu benim 6 yaşındaki yeğenim de yapar,” denilen ama yapamayacağı türden... Eda’nın işleri hiç de öyle yalın değil. Üzerinde belli ki uzun okumalar yapılmış, çok düşünülmüş, beklenmedik detay ve yaratıcılıkla kurgulanmış işler. Yereceğim sergileri sanat piyasamızın “hassasiyetleri gereği” sık yazmam; genelde beğendiğim sergileri yazar, güzel sözler söylerim. Bir ortalama vardır bu güzellikte. Bugün bu ortalamanın üzerine çıkarak bu serginin alt metninin, işlerin kurgularının, detaylarının, verilen zihinsel ve fiziksel emeğin hayran olunası olduğunu söylüyorum. Eda Sütunç, çok genç, bu ilk kişisel sergisi, gidecek daha çok yolu var; fakat bakıyorsun ki şimdiden çok yol kat etmiş.
Tarihin görünmeyen kısmı olan kadınlar için Gelecek Tezgahları kurmuş Sütunç. Hani tek yapabildiği örmek olarak kodlanmış, biz “ören bayanlar” için. Ören bayan, yine örmüş bakarsan. Bu kez teknolojiyle. Baklava desenli klasik bir dokuma tezgahı kurayım demiş Eda; bir halı yapayım... Ama işte, hayaller, kurgular, akıllar, kaplara sığmasın, halı uçsun. Baklava motifi yerine gerçek baklavanın, bir gıdanın, nasıl epoksiye dökülüp halının motifleri haline gelmesini araştırayım. Halıma motor takayım, halımı tavana asayım, halımın mekaniği çalışsın diye programlayayım. Şekerleriyle yapışan, katman katman içimize işlemiş baklava, iki eşkenar üçgenden oluşuyor. Benim geleceğim de eşkenar, eşit olur mu? Yeni dokumamla daha eşit bir geleceğe uçar mıyım?
Anadolu’nun erkek gücü, kadın doğurganlığını temsil eden eli belinde, koç boynuzu dokuma motiflerini alıp yapay zeka ile temsiliyeti tersine çevirsem? Cinsiyetsizleştirsem motifleri? Porno sitelerinden ve Google’dan yapay zeka kodlaması ile cinsiyetsiz meme uçlarını Anadolu motifleri ile alçı kalıpların içine döksem? Bakan artık kim doğurgan, kim güçlü anlamasa? Meme ucu, meme ucudur çünkü. Sadece ona baktığında anlayamazsın hangisi kadına hangisi erkeğe ait olduğunu.
KUSURSUZ SIKINTILAR
Bu anlattıklarımdan yola çıkarak anlayabilirsiniz ki, kusursuz detaylar var sergide. Sanatçının da belki de bu detaylarla uğraşırken daha da çok fark ettiği üzere, kusursuzluk yorar insanı. Olmasını bırak, sırf çabası yorar. Ve gel gör ki hepimizin kusurlaşmaya, en azından kusursuz görünmeye çalıştığı çok garip bir dönemdeyiz. Bir çarkın içinde koşan fareler gibiyiz de atlayamıyoruz düz zemine. Üstelik atlayamadıkça diğer çarklardaki farelere “En iyi ben koşarım, asla düşmem, asla yorulmam!” diye caka satıyoruz. “Acımadı ki!”
Eda’nın masum yüzü, kendini acımasızca tokatladığı “Acımadı ki” performasına iyice anlam katıyor. Kendi masum kimliğime tokadı atan toplum mu, yoksa bizzat kendim miyim? Niye acımıyor “ki”?! Niye kabulleniyorum, niye çıkıp gitmiyorum? Olmadı, sahte gözyaşları döküyorum. Soğan, bıçak, ışık, rüzgar... Ne varsa ver bana akıtayım sahte gözyaşlarımı, oynayayım bu oyunu.
POST İNSAN ÇAĞI
Sütunç’un sergisinde tüm işler, birbirine bağlanıp korkutucu derecede tanıdık bir hikayeye dönüşüyor. O tokadı sen kendine atıyorsun ama diğer yandan hala kendi yaratabileceğin uçan halına da binip süzülüp gidebilirsin. Hikayeni dokumak; bugün sana sunulan, giderek sınırsızlaşan, imkanlarla, teknolojiler sayesinde senin elinde. Mekanik bir kusursuzluğa mı uçarsın, yoksa insani özünün peşine mi düşersin, orası senin seçimin.
Eda Sütunç’un Gelecek Tezgahları sergisi, 13 Aralık 2020’ye kadar Sanatorium’da görülebilir.