Geleceksizlik üzerine
Şimdi salgından sonra daha da daraldı her şey, ya evinizde oturacaksınız ya da motokurye olacaksınız. Şöyle bir soluk alıp, arkanıza dayanın, düşünün; Ne bekliyorsunuz gelecekten?
Geçen hafta ‘Kolombiya’da Z kuşağı isyanını’ konuştuğumuz David Graaf anlatıyordu; "Bu gösterilerin en büyük özelliği ise, katılanların çok çok genç olması. Mesela Bogota ile Medellin arasındaki otobanları kesenler, barikatlar kuranlar arasında, 30’undan büyük insan göremezsiniz ve çok büyük çoğunluğu 20 yaşlarında. Çünkü onların, hiçbirinin, geleceği yok. Okullara gidiyorlar, üniversiteleri bitiriyorlar ama gidip ‘call center’da çalışmak dışında hiçbir şansları yok. Geleceklerine ilişkin hiçbir umutları yok. Bu isyan onların. Çünkü onların sesine kimse kulak vermiyor."
Bu Kolombiya’ya özgü bir durum mu?
‘Neoliberalizm dünyada bütünsel olarak üretimi yeniden tanımladı. Bu bütün dünya ülkelerinde de benzerdi. Brezilya'da metro çıkışlarında yüzlerce ayaklı ilan karşılıyordu sizi. İnternet 1 Real, cafe 0.50 Real... Yüzlerce insan çalışıyordu! Bazısının elinde çanlar, palyaçolar, iskambil kartı figürleri, azizler... Metrodan çıkan biri görecek internetin saati 1 Real -1 Lira- olan bir yere gidecek, orası para kazanacak, onlara ödeyecek…
Çok muhtemel bu çalışanlar (!) arasında başka bir ilişki biçimi de doğuyordu. Fabrikada çalışan klasik işçilerin bantta ilerleyen iki ürün arasında birkaç kelime ile devam eden muhabbeti, burada iki metro gelişi, ellerindeki çan seslerinin eşliğinde ya da arada bir bağırdıkları için bazen daha kısık sesle ve başka bir tonda süren bir muhabbetti. Bu çalışan ayaklı ilanlar arasında kavgalar, arkadaşlıklar ve belki aşklar oluyordu.’ *
Şimdi salgından sonra daha da daraldı her şey, ya evinizde oturacaksınız ya da motokurye olacaksınız. Şöyle bir soluk alıp, arkanıza dayanın, düşünün; Ne bekliyorsunuz gelecekten?
Açık konuşalım mı hiçbirimizin geleceği yok galiba. Hadi biz neyse, geçmişi evirip, çevirip yamarız kendimize. Fakat sizi, Amerikan filmlerinin mutlu sonları gibi, ‘Hayat size limon veriyorsa, limonata yapın’ gibi özlü sözlerle mi teskin edelim?
Yoksa her geçen gün daha da küçülen ayrıcalıklılar sınıfına sızabilmeniz için, eşitsiz koşulların, eşitsiz yarışlarına katılmanız için kandıralım mı?
Üzerimize bulaşmış, yapışkan, küçük-büyük iktidar virüsünü, her yerimizden temizlemeden, etrafımızdakilerin tepesine çıkmaktan ve en yakınlarımızın mutsuzluklarından haz almaktan vazgeçmeden, bir gelecek umudu olabilir mi?
Yani sadece hükümetler mi kabusumuz?
Ve bu kabus, birlikte bir şeyler yapmadan aşılabilir mi?
* Kent Reformu ve Yeni gecekondu hareketi-M. Yeğin-M. Tanok-Notabene Yayınları.