Genel merkez ve muhalifleri
CHP’nin aday belirleme süreçleri çok tartışıldı. Genel merkezin davranış tarzı bakımından ortada bir “mantık” var şüphesiz. Ama ilke yok. İlkenin yokluğu istifa ve küskünlükleri beraberinde getirdi.
CHP tartışmalarında bazı patolojik unsurlar olduğu herkesin malumudur. CHP’li olanların, hatta partiyle hiç ilgisi olmayanların da yoğun bir şekilde katıldığı bir siyasi dedikodu alanıdır CHP. Nasıl ki sınıf ve yöre fark etmeksizin herkes biraz futbol hakkında konuşabilir ya da televizyon dizileri ve çarşı-pazar enflasyonu hepimizin ortak meselesidir, CHP’de biraz öyle bir konudur. Beynelmilel bir kamusal meseledir parti. Nadiren iktidara gelmesi, asabiye eksikliğinden kaynaklanan hizip bolluğu ve sağ partilerin çok üstündeki parti içi tartışma kültürü tartışmaları kamçılar. Ama ilginçtir, katılımcı ve argüman sayısındaki çeşitliliğe rağmen hiçbir yere varmaz CHP tartışmaları. Konuşa konuşa kendini tüketir insanlar. Bir ömür boyu süren küslükler ortaya çıkar hatta. CHP tartışmaları hep sonuçsuz kalır. Türkiye değişir ama CHP değişmez.
Bu geniş parantezi kapatıp güncel siyasete döndüğümüzde ise paramparça bir yapıyla karşı karşıya kalıyoruz. Özgür Özel’in liderliğinde birleşen değişimci ekibin iki temel vaadi vardı: İlki aşınan parti içi demokrasi ve hukuk pratiklerinin yeniden yürürlüğe konması, ikincisi ise yerel seçimler için siyasal motivasyonun güçlendirilmesiydi. İkinci vaat önemli ölçüde yeni kadrolar ve söylemlerin devreye sokulmasıyla mümkün olacaktı. Ancak bu iki amaç bakımından da yeterince ivme kaydedilmediği açıkça ortada. Ön seçim yaptırmayan genel merkez aşağıdan yukarıya demokrasiye izin vermedi. Bu bağlamda Özel’in yıllarca yanında piştiği Kılıçdaroğlu’nu izlediğini, partiyi demokratikleştirmek yönünde çok istekli olmadığını görüyoruz.
CHP’nin aday belirleme süreçleri çok tartışıldı. Genel merkezin davranış tarzı bakımından ortada bir “mantık” var şüphesiz ki. Ama ilke yok. İlkenin yokluğu istifa ve küskünlükleri beraberinde getirdi. CHP liderliği açıkça Kılıçdaroğlu yanlısı olan belediye başkanı ve ekipleri tasfiye ediyor. Böylelikle İmamoğlu ve Özel parti içi iktidarlarını pekiştirmeye çalışıyorlar. Bu siyasal stratejiyi bir yere kadar anlamak mümkün. Çünkü siyaset sadece ilkelerle değil, aynı zamanda güçle de ilgili bir mesele. Bir reel politik boyutu var. İktidarı çekişmeli bir kurultayla almış bir liderliğin muhalifleri için siyasetin alanını daraltması makul. Ancak sorun bu amacın nasıl hayata geçirileceği noktasında düğümleniyor. Çok sayıda kıdemli siyasetçi belediye başkan adayı yapıldı mesela. Bu adım kadrolar değişmezse değişim nasıl olacak sorusunu gündeme getirdi. Ayrıca adları kamuoyunda çokça tartışılan Aykut Erdoğdu ve Lütfi Savaş gibi isimler aday olarak ilan edildi. Dahası partinin daha fazla genç ve kadın adaya yer vermesi bekleniyordu. Ancak bu da gerçekleşmedi. Yapılan tercihler ise fazlasıyla kişisel. Çankaya adayı Özel’in avukatı mesela. Burada mühim olan şey ise Ali’nin yerine Veli’nin gelmesi değil. Yapılan tercihleri meşru hale getirecek ilke. Bahsi geçen davranış tarzının meseleyi tümüyle reel politik bir zemine taşımasının dezavantajları ise açıkça ortada. Muhalifler yeni yönetimi verdiği sözleri yerine getirmediği ve dar bir hizipçiliğe saplanıp kaldığı için eleştiriyor.
Küskünlükler ve istifaların arttığı bir ortamda iki tarih ön plana çıkıyor: Genel merkez 31 Mart’ı, muhalifler 1 Nisan’ı düşünüyor. CHP seçimlerden parti olarak başarılı çıktığında bütün bu tartışma ve eleştiriler unutulacak. Çünkü reel siyasette başarı her şeyin üzerini örten bir örtü gibi işlev görür. Hatırlarsanız Kılıçdaroğlu liderliği de parti içinde ve dışında ciddi ölçüde eleştiriliyordu. Ama 2019 yerel seçimlerinde alınan sonuç liderliğe ciddi bir güç verdi. Herkes iktidara ulaşma motivasyonuyla sustu, susmayan dışlandı ve siyaseten ötekileştirildi. 2024 seçimlerinde de benzeri bir tablo çıkarsa İmamoğlu-Özel ittifakı partiye tümüyle hakim olacaktır. Ancak bu olasılığı hayata geçirmek hiç de kolay değil. Çünkü 2019 seçimlerinde CHP’ye verilen destek ödünç oylara dayanıyordu. Şimdi ise CHP dışı muhalefet kendi adaylarını çıkaracak. Bu nedenle Halk Partisinin elindeki belediyelerin bir kısmını kaybetmesi kesin gibi. Parti içi iktidar mücadelesinde işin püf noktası galiba tam da burası. Bir kısım belediye kaybedilecek. Ama ne kadar “bir kısım”? Mesela İstanbul elden çıkacak mı? Ya da Eskişehir, Tekirdağ, Antalya, Mersin, Adana ve Hatay gibi iller Cumhur İttifakı bloğunun eline geçebilir mi? 31 Mart’ı 1 Nisan’a bağlayan gece herkes bu kayıp-kazanç oranına bakacak. İstanbul’un da dahil olduğu bir dizi il kaybedilirse genel merkez muhalifleri karşısında tutunması imkansız hale gelir. Ama İstanbul kalır ve Anadolu’daki kayıplar minimize edilirse parti içi muhalefetin kendisine yeni bir rol çizmesi gerekecek.
*Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.