George Poulimenos: İzmir artık gerçek anlamda çok kültürlü bir yapıya sahip değil...

Araştırmacı yazar George Poulimenos ile Yakın Yayınları tarafından yayımlanan ‘Smirna Seyahat Rehberi 1922’yi konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Özgür Duygu Durgun

DUVAR - Tam bir asır önce İzmir... Yaklaşık 280 bin kişilik nüfusuyla Küçük Asya'nın en gelişmiş kenti olan İzmir’de (Smirna), 140 bin Rum, 80 bin Türk, 25 bin Yahudi, 15 bin Ermeni, bir o kadar Amerikalı ve Levanten yaşıyordu. Punta, Bella Vista,Fasulas, Türk, Ermeni, Yahudi ve Frenk mahalleleri, dünyaca ünlü işlek limanı, gelişmiş ticaret ve sanayisi, eğlence hayatı, sinemaları, hamamları, camileri, sinagogları, kiliseleri, hastaneleriyle İzmir Küçük Asya’nın gözbebeğiydi.

Kentte konuşulan dillerin başında bir dönem İzmir'de yoğun olarak kullanılan; Türkçe, Rumca, Fransızca, İtalyanca kelimelerden oluşan Smirna Rumcası (Smirneika), Türkçe, Fransızca, Yunanca ve Ladino geliyordu. Limanda Mısır'dan Rusya'ya, Avrupa'dan Amerika'ya müthiş bir nakliye trafiği sürüp gitmekteydi. İzmir, incir başta olmak üzere dokuma halılar, tütün, kuru üzüm ve afyon gibi ürünlerde dünyanın sayılı ihracatçıları arasındaydı. Beş dilde gazete ve dergileriyle kentte canlı bir yayın hayatı vardı. Kitapçılar, seçkinlerin kulüpleri, görkemli opera ve operetlerin sahnelendiği Smirna ve Kiveli Tiyatrosu, birahanelerden sokak lezzetlerine zengin yeme içme kültürüyle bu tatlı hayat 1922 Eylül'ünde hazin bir finalle sona erecekti.

TARİHİN AKIŞINI DEĞİŞTİREN DÖRT GÜN

Zira 13 Eylül, İzmir’de hayatın ve tarihin akışını değiştirecekti. O gün Basmane’de (Ermeni mahallesi) başlayan ve tam dört gün süreyle tüm kenti yakıp kavuran alevler sadece İzmir'in değil, Küçük Asya'nın kaderini ve geleceğini yeniden belirleyecekti.

Peki, ‘’Büyük Yangın’’ öncesi İzmir nasıl bir kentti? Kimler yaşardı? Ne yiyip içerler, bayramlarını nasıl kutlarlardı?

Yunan araştırmacı yazar George Poulimenos’ın ataları Çeşme Çiftlikköy (Kato Panagia) kökenli. Bir İzmir araştırmacısı olan Poulimenos’un hazırladığı 'Smirna Seyahat Rehberi 1922' adlı kitap, İzmir'in köklü spor kulübü Altay Spor Eğitim Vakfı'nın katkılarıyla Yakın Yayınları tarafından kısa bir süre önce yayımlandı. 'Smirna Seyahat Rehberi 1922', ’Büyük Yangın’ öncesi İzmir'inin çok kültürlü yapısını, kent coğrafyasından kültürel hayatına artık var olmayan mekanların izini sürerek ince detaylarla anlatıyor. 2019’da Yunanca yayımlanan kitabı, Türkçeye çevirici sürecinde Prof. Dr. Çınar Atay yayına hazırlamış, çevirisini ise Teodora Hacudi ve Ayşen Tekşen üstlenmiş. Kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış İzmir'in sekiz bin yıllık tarihinde belki de en trajik eşiği oluşturan 1922 Yangını'nın hemen öncesindeki İzmir'i hayal etmek isteyenler için benzersiz bir kaynak olan bu çalışmayı özel kılan en önemli unsur ise yangın öncesine ait kent haritaları.

Kitabın Türkiye’de okurlarla buluşmasını sağlayan Altay Spor Eğitim Vakfı- Altay Tarih Araştırma Merkezi, ‘’kent arşivine katkı sunmak’’ amacıyla yayın programına aldığı bu çalışma ile Ege’nin iki yakasındaki toplumların tarihinde önemli yer tutan bir döneme ışık tutarak anlamlı bir misyon üstleniyor. George Poulimenos’un İzmir hakkındaki çalışmaları sadece bu kitapla sınırlı değil. Yazarın yayınlanmış eserleri arasında 'İzmir Rumcası Sözlüğü' (Alex Baltazzi, George Galdies ile birlikte, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2012), 'Smyrna - İzmir Tarihsel Haritası' (2017, Yunanca) 'İşgal Döneminde Miniotis Ailesi' (2018, Yunanca), 'İzmir Rıhtımı' (2018, Atina Akademisi Ödüllü), 'Leon & Emine' (2018 Yunanca) bulunuyor.

George Poulimenos ile Küçük Asyalı, diğer deyişle Anadolulu büyükbabası Stamatis Hatzigiannis’e adadığı ‘Smirna Seyahat Rehberi 1922’yi konuştuk.

1922, İzmir’in tarihinde çok önemli bir dönüm noktası ve yaşananların 100. yıldönümündeyiz. İzmir Yangını, pek çok açıdan tartışma konusu olmaya devam ediyor. Öte yandan 1922 öncesi İzmir’ini hiç tanımayan bir yabancıya kente dair detaylı bir seyahat rehberi sunduğunuz bu kitap, tüm bu tartışmalardan uzak bir geçmişe götürüyor okuru. Haritalarla ve eşlik eden metinlerle adeta kenti yeniden canlandırmışsınız. Bu rehberi hazırlamaya nasıl karar verdiniz?

Eski İzmir üzerine araştırmalar yapmaya yaklaşık 12 yıl önce başladım. Ancak başlayınca gördüm ki, yangın öncesine dair kentin güvenilir bir haritası olmadan bu araştırmaları sürdürmek imkansızdı. Bazı eski haritalar ve planlar mevcuttu ancak çoğu eksikti veya doğru değildi. Ben de kendi haritamı çizmeye karar verdim. Bu bana yaklaşık 10 yıla mâl oldu. Yangın öncesi kent hakkında malzeme toplamaya başladım ve bu sayede bilgilerimi derinleştirebildim. Harita tamamlandığında bazı metinlerle genişletmeye karar verdim. Sadece İzmir hakkında araştırma yapanlar için değil ilgisi olan tüm okurlar için bir rehber hazırladım aslında. Kitap, 19. yüzyıl seyahat rehberlerini model alan bir İzmir rehberine dönüşmüş oldu.

Kitabınızın yayıncısı Altay Spor Eğitim Vakfı, daha önce de Yunan yazar, araştırmacı Andreas Baltas’ın ‘İzmir’de Faaliyet Gösteren Rum Spor Kulüpleri, 1890- 1922’ adlı çalışmasını yayımlamıştı. Vakıfla irtibatınız nasıl gerçekleşti?

Andreas Baltas sadece bahsettiğiniz kitabın yazarı değil. Aynı zamanda Yunanistan’da yayımlanan 'Smyrna 1922 Guide' (İzmir 1922 Rehberi) kitabının yayıncılarından biri. Andreas, kendi kitabının yayınlanma sürecinde Altay’a benim çalışmamdan bahsetmişti. Vakıf yönetimi projemi heyecanla karşıladı. Kitabım doğası gereği çok sayıda haritadan, isimlendirme ve eski tanımlardan söz etmek zorundaydı. Bu da projenin çevirisi ve basımı açısından hiç kolay bir süreç olmadı. Ama müthiş bir ekip çalışması sayesinde- ekipte yer alanlarla çok güzel dostluklar kurduk -kitabın Türkçe basımı çok başarılı oldu.

BÜYÜK ACIDAN SONRA DEVAM EDEN HAYATLAR

Kitabınızı size 'Kayıp Yurt sevgisini aşılayan' büyükbabanıza adadınız. Büyükbabanız Stamatis Hatzigiannis ile ilişkinizi biraz anlatır mısınız?

Anne tarafımdan büyükbabam ve büyükannem bugün Çeşme- Çiftlikköy olarak bilinen Kato Panagia’dan. Büyük annem 1922’de, Türk ordusu köylerine girdiğinde hem erkek kardeşini hem de ilk eşini kaybetmiş. Büyük bir acı ve umutsuzluk yaşamış olmalılar. Ancak bir süre sonra, başlarına geleni kabul edip yaşamaya devam etmişler. Ve kayıp yurtlarındaki hayatlarından kalan güzel anları yaşatmayı ve hatırlamayı seçmişler. Geçmiş bazen derin bir hüznü çağırır, çoğu zaman da tatlı bir melodiyi. Büyükannem ve büyükbabam yurtlarını büyük bir sevgiyle anımsarlardı ve bu sevgiyi bana da aşıladılar. Büyükbabamın kayıp yurduna dair hikâyeleri anlatmak için peşimde dolaştığı bir evde büyümemiş olsaydım veya zaman zaman İzmir’e ve Kato Panagia’ya yaptığı ziyaretlere beni de götürmeseydi, kuşkusuz şimdiki ben olamazdım. Bana geçmişi sevmeyi, araştırmayı aşılayan ve ancak böyle yaparak hastalıklı duygulardan arınıp bir çeşit 'katarsis’e ulaşılabileceğini öğreten büyükbabam oldu.

1922 Yangını binlerce insanın hayatına mal olurken, görkemli yapılar, binalar, mahalleler de tarihe karıştı. Bu rehberi hazırlarken dönemin İzmir’ine ait yazılı ve görsel kaynaklara ulaşmak sizin için zor olmuş olmalı...

1922 İzmir’ini canlandırırken en zor iş yangın öncesindeki sokak ağlarını yeniden hazırlamaktı. Bunun için eski haritaları, hava fotoğraflarını ve dünyanın pek çok yerinden katkı sunan kişilerin ve dostlarımın yardımıyla ulaşabildiğim yazılı belgeleri kullandım. Bu çaba bitmiş değil, hatta daha uzun yıllar alabilir. Yorucu bir iş ancak keşfettiğim her kayıp sokak veya kaybolmuş bir anıtın yerini tespit edebilmek tarif edilemez bir mutluluk benim için.

1922 İzmir’inde yaşayan Müslüman, Ortodoks, Katolik, Musevi, Ermeni toplumların kutlamalar veya anmalar yaptığı 100’e yakın özel gün olduğunu görüyoruz. Birlikte kutlamayı, birlikte yas tutmayı kaybetmiş bir toplumu yeniden inşa etmek bugünden bakıldığında artık imkansız görünüyor. 1922 öncesi ve sonrası sizin için ne ifade ediyor bu açıdan?

Geçmişte Rumlar, Türkler ve diğerleri- hatta İranlı ufak bir topluluk da dahil- bayramlarını caddelerde, sokaklarda birlikte kutlardı. Farklı inançlardan olsalar da birbirlerinin düğün ve cenazelerinde mutlaka bulunurlardı. Bu türden ilişkileri yeniden canlandırmak gerçekten zor, çünkü İzmir artık gerçek anlamda çok kültürlü bir yapıya sahip değil. Yine de günümüzde İzmir’de yaşayan Musevi cemaatine dair bazı adımlar atılıyor.

Resmi tarih anlatıları kültürel hafızanın yok edilmesini sağlarken tarihi daha sivil ve daha mikro boyutuyla ele almak geçmişini anlamak isteyen toplumlara anlamlı bir sığınak sunuyor. Türkiye ve Yunanistan tarih boyunca savaşlar ve gerginliğin eksik olmadığı bir ilişkiyi yürüten iki taraf. Tarihe mikro açıdan bakacak olursak iki toplumun ilişkilerinin bu bakış sayesinde daha sağlıklı olabilme ihtimali var mı?

Her devlet vatandaşlarını birbirine kenetlemek için bir ‘’ulusal mit’’ yaratır. Maalesef bu anlatılar komşularla olan geçmiş anlaşmazlıkları günümüze kadar sürüklüyor. Resmi tarih devletin bölünmezliği için gerekli, öte yandan komşu halkların işbirliği ve karşılıklı anlayış içinde yaşamasının da engelini oluşturuyor. Mikro tarih geçmişi anlamaya çalışmanın iyi bir yolu olsa da çoğu zaman sübjektiftir. Bu yüzden gerçekten ihtiyacımız olan şey, geçmişte ne olduğunu farklı kaynaklardan öğrenmeye çalışmak ve acı verse de gerçeğe ulaşma çabasını göstermek. Ancak bu sayede önümüze bakabilir, halklarımız arasında yeni ve dürüst ilişkiler kurabiliriz.

İzmir Yangını’nın 100. yıldönümünün size hissettirdiklerini nasıl tarif edersiniz?

Eski İzmir’in çok kültürlü zengin yapısının kaybı ve aynı zamanda birden çok insani hata ve yenilginin yol açtığı bu felaketi tüm boyutlarıyla anlamak arzusu.

Alman işgaline direnen bir Yunan gizli örgütünün 1941-1944 yıllarında Türkiye’ye kaçırdığı direnişçileri konu alan ‘’İşgal Döneminde Miniotis Ailesi ‘’ adlı kitabınız dikkat çekici. Bu kitabın hikayesini biraz anlatır mısınız?

Sakız’dan uzak akrabam George Miniotis’ten, Yunanistan’ın Alman işgali altında olduğu dönemde (1941-1944) Doğu Ege’de bilgi toplayan ve sığınmacıları tekneyle Yunanistan’dan Türkiye’ye taşıyan bir örgütün üyesi olarak, II. Dünya Savaşı direnişinde yaşadığı maceraları dinledim. Anlattığı hikayeleri düzenledim, tarihi olarak sıralandırdım. Fotoğraflar ve elle çizilmiş haritalar ekledim. Yunan direnişçilerin ana karadaki Türklerle olan ilişkileri, orada yaşadıkları çok ilginç ama maalesef hala yeterince bilinmiyor. Bu kitap Sakız’da bir yayınevi tarafından basıldı. Yayıncı yerel olunca çok fazla dağıtılamadı ama aldığım tepkiler çok olumluydu.

Son olarak, 1880’lerde İzmir’de geçen bir polisiye roman yazıyorsunuz. Bu proje ve varsa yoldaki diğer çalışmalarınız hakkında biraz ipucu istesek?

1888 baharında İzmir’de geçen, gerçek bir öyküye dayanan bir roman üzerinde çalışıyorum. O dönem kendilerine Yedili Çete diyen ve kanun dışı işler yapan bir grup var ve bunlar kurbanlarından para koparmak için her türlü tehdit ve şantaja başvuruyor. Çetenin tehditlerine kulak asmayan birinin öldürülmesi mahallede büyük panik yaratıyor. Osmanlı Rumu, Hari adında amatör bir dedektif olayı çözmeye çalışıyor. Romanın diğer karakterleri, Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Levantenler de dönemin İzmir’inin çokkültürlü toplum yapısını temsil ediyor. Tamamladığım bir diğer proje ise ‘’İzmir Rıhtımı’’ belgeseli. Bu belgeseli Achilleas Chatziconstantinou ile birlikte yazdığım aynı adlı kitaptan yola çıkarak geçen yıl hazırladım. Bu yıl Yunan televizyonlarında gösterilecek. Umarım Türkiye’de de izleyiciyle buluşur.