Gevezeler, hırsızlar ve yüz karası
Italo Calvino’nun tüm metinleri arasından sıyrılıp bir tanesi kendini hatırlatıyor. Şu herkesin hırsız olduğu ülkenin hikâyesi... Çürümüş her sistemde, çürüyen her ülkede kaçınılmaz olarak biri diğerinden, diğeri ötekinden çalar.
Bu haftaki yazımı kafamda kurgularken niyetim bizden iki bin yıl önce yaşamış Plutarkhos’u ve onun gevezeler üzerine düşüncelerini anmaktı. Seçim sonrası yorumları sebebiyle pazar gününden itibaren televizyon ekranları, internet kanalları ve X “sözleri etkisiz ve verimsiz” gevezelerle dolup taşarken en çok andığım kişi o oldu. Gevezelerin karşısında elde ilaç bekleyen başka konuşmacılar boşuna çabaladılar. İlaç, Plutarkhos’un dediği gibi logos’tu (akıl, mantık) ama yine onun dediği gibi bu ilaç ancak karşısındakini dinleyenler içindi. Geveze sağanağında seçim gününü ve gecesini atlattıktan sonra bu yazının yönü değişti. Çünkü haftaya başlarken gevezelerin yerini hırsızlar aldı. Bu kez de onların icraatlarıyla doldu taştı sosyal medya. Bana da böylesi bir ortamda yine bir yazara tutunmak düştü. Bir koşu Italo Calvino’nun yanında aldım soluğu. Calvino’nun tüm metinleri arasından sıyrılıp “Yüz Karası”* kendini hatırlatıverdi. Şu herkesin hırsız olduğu ülkenin hikâyesi...
Kıssa tadındaki hikâyeyi size özetleyeyim. Geceleri insanlar ellerinde idare lambası ve maymuncukla komşu evi soyar, elleri kolları dolu geri döndüklerinde evlerinin soyulduğunu görürler. Biri diğerinden, diğeri ötekinden çalar, en sona kalansa ilk çalan vatandaşı soyar. Anlayacağınız uyum içinde çalarak yaşayıp giderler. Derken bu düzen ansızın dürüst birinin ortaya çıkmasıyla bozulur. Dürüst kişi komşusunun evini soymak yerine akşamları evinde oturup roman okur. Hırsızlar gelip de evin ışığının yandığını görünce içeri giremezler. Dürüst adama sistemi engellediği ve onun evini soyamayan ailenin her gece aç kaldığı anlatılır. O da çareyi, akşamları gezip gün ağarırken eve dönmekte bulur. Evi soyulur ama o kimseden hiçbir şey çalmaz. Çok geçmeden dürüst adamın evinde ne yiyecek kalır ne eşya. Onun soymadığı evin sahipleri gitgide zenginleşir. Çalınacak bir şeyi kalmayan dürüst adamın evine giren hırsızlar ise yoksullaşmaya başlar. Zenginler çoğaldıkça yoksullar da çoğalır. Zenginler evleri soymak yerine köprüye gidip altından akan suyu izlemeye başlar. Ancak bir süre sonra hırsızlığa devam etmezlerse yoksullaşacaklarını anlarlar. Bu kez yoksullara para verip onların yerine hırsızlık yapmalarını isterler. Ve zenginler daha da zengin, yoksullar daha da yoksul olur. Bunun üzerine yoksullar elde kalan mallarını korumak için en yoksul olanlara para ödemeye başlarlar. Böylelikle polis teşkilatı kurulur, ceza evleri inşa edilir. Sonuçta bütün zenginler ve yoksullar hırsız olarak yaşamaya devam eder. İçlerinden çıkan tek dürüst kişi mi? O zaten çoktan açlıktan ölmüştür.
Calvino, “Ahlaksal öykü zulüm dönemlerinde yazılır,” diyor. İtiraz edecek bir karşı argümanım yok. Hangimizin olabilir!
“Yüz Karası”, yazarın 1943-1958 yılları arasında yazdığı öykülerden biri. Bu tarihlerde yazdığı metinler onun deyimiyle “bir gencin yaşadığı sosyal ve politik deneyimin yansıması.”
Başkalarının haklarını gaspetmeyelerin kolaylıkla yüz karası ya da bir kara koyun ilan edilebileceği gerçeği değişmedi. Calvino bize bunu açıklıyor: “(...) edebiyatın söylemi her zaman tektir; dünyanın gerçekliği, dünyanın gizli kuralı, yaşamın amacı, ritmi üzerine söylemdir. Hiç bitmemiş olan bir söylemdir bu, dönem değiştikçe insanlar onu yeniden gündeme getirme gereğini duyarlar, çünkü gerçeklikle ilişkiye girme tarzımız sürekli olarak değişir.”
Ahlaka, insana, sisteme dair can alıcı olduğu kadar yalın sahnelerle dolu “Yüz Karası”, mişli geçmiş zamanda akıp gidiyor. Böylelikle bu küçük öykü çürümüş her sistemin, çürüyen her ülkenin masalı oluveriyor.
*Yüz Karası adlı öykü, Italo Calvino’nun Şemsa Gezgin tarafından çevrilen Sen “Alo” Demeden Önce adlı kitabında yer alıyor. Kitap, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanıyor.