Gezegenden Mektuplar... Gezi’den Planten un Blomen’e: Parklar ne işe yarar?
Hamburg’un merkezindeki park şehri boylu boyunca sarıyor. Küçük bir girişi var; ne araba ne de bisiklet girebiliyor. Günün her saati soluklanan, kitap okuyan, spor yapan insanları görmeniz mümkün...
Beton bloklar arasına sıkıştığımız şehirlerde yaşıyoruz. Yeşile hasretiz. Gölgesinde soluklanacak bir ağaç bile bulamıyoruz. Sıcaklardan kavruluyoruz ama yine de gözümüzü kırpmadan ağaçlara kıyıyoruz. Tahmini ne zaman anlarız ağaçların kıymetini? Hamburg’ta 47 hektarlık alana kurulu şehir parkı Planten un Blomen’i (Bitkiler ve Çiçekler) gezerken aklıma bu soru geliyor. İstanbul’da kalan son yeşil alanlardan Gezi Parkı’nı savunduğu için tutuklananları hatırlıyorum.
Hamburg’un merkezindeki bu kamu parkı şehri boylu boyunca sarıyor. 19. yüzyılın başında şehir surlarının yıkılmasının ardından oluşturulmuş. 20. yüzyılın başlarında 20 hektara kadar genişletilmiş. Çok çeşitli rekreasyon alanlarına sahip. Hamburgluların ve turistlerin yaşam alanı. İçinde bulunduğumuz yaz aylarında halka açık çocuk tiyatrosu gösterileri, su ışığı konserleri ve müzik performansları düzenleniyor. Girişi de ücretsiz.
İŞ ARASINDA GÜNEŞİN TADINI ÇIKARANLAR
Hamburg’a gelir gelmez ilk iş olarak bu parka koştum. Küçük bir girişi var; ne araba ne de bisiklet girebiliyor. Zaten parka girer girmez sizi rengarenk çiçekler karşılıyor. Küçük havuzlar, çiçek bahçeleri, botanik bahçesi, Japon bahçesi, şifa bitkileri bahçesi, oyun alanları ve çok sayıda ağaç var. Etrafa konulan banklarda ya da halka açık şezlonglarda güneşlenmek ücretsiz. Günün her saati parkta soluklanan, kitap okuyan, spor yapan, yürüyüş yapan insanları görmeniz mümkün. Sadece yetişkinlerin değil çocukların da yaşam alanı; çocuklar düşünülerek yapılmış kocaman bir oyun alanı var. Zemini tamamen kumla kaplı. Motor becerilerini geliştirmek için kum çekme makinesi, kepçe gibi araçlar yerleştirilmiş. Çocuklar oynarken adeta sevinçten deliriyor. Ayrıca mataralarınızı doldurabileceğiniz bir içme suyu makinası da var.
Parkta dolaşırken İstanbul’da nerede temiz bir nefes alabildiğimi düşündüm. Betonlar arasında yaşarken, iş molalarında ya da gün içinde beni en çok rahatlatan ve sakinleştiren yerler ya Maçka Parkı, ya Gülhane Parkı ya da Gezi Parkı’ydı. Cumhuriyetin simgesi Gezi Parkı’ndaki ağaçlar kim bilir kaç yaşında? Ağaçların arasında yürümek, banklarda oturup oynayan çocukları izlemek, yüzüne vuran güneşi hissetmek ne kadar büyük bir nimet. Gezi Parkı’nda oturup, gözlerimi kapatıp İstanbul’u dinlemek... Kuşaktan kuşağa devam eden bir yaşam serüveni gibi... Parkın bir ucundaki boğaz manzaralı köşe benim favori mekanım.
BETONA ÇEVİRME HAYALİ
İstanbul’da ne kadar çok yeşil alanı kaybettiğimizi anımsıyorum sonra... Nedendir bilinmez, Türkiye’de yeşil bir yer görünce hemen beton geliyor aklımıza; park yapmak için bile ağaç kesiyor, beton döküyor, “tesis” yapıyoruz. Kıyısına köşesine ya da tam ortasına bir şeyler inşa etmeyi, müdahale etmeyi çok seviyoruz. Birçok İstanbullu uzun zamandır yeşil alanları tamamen kaybetmemek için yaşam alanı mücadelesi veriyor. Gezi Parkı bunun örneklerinden biriydi. Şehrin nefes alabildiğiniz son yerlerinden biri olan Gezi Parkı’nı kaybetmemek için mücadele eden birçok kişi bugün cezaevinde... Kara para aklama iddialarıyla tutuklanan kişiler ise tek tek tahliye ediliyor.