Gezegenden Mektuplar: Zehirsiz gıdaya nasıl ulaşılır?

Gıdanın ateş pahası olduğu bugünlerde sağlıklı gıdaların fiyatlarına bakmaya bile korkuyoruz. Karar alıcıların gıda sorunu çözmesinin vakti geldi de geçiyor.

Google Haberlere Abone ol

Yiyeceklerimizi sorgulamanın ne kadar önemli olduğunu anladığımız günlerden geçiyoruz. Sağlıklı gıda bir insan hakkı olsa da biz o gıdaya ulaşmaktan çok uzaktayız. Hem gıdalar artık ateş pahası hem de yetiştirilirken ne kadar zehirli tarım ilacı (pestisit) kullanılıyor, bilmiyoruz. Yaşadığımız evler önce apartmanlara sonra gökdelenlere dönüştükçe biz de topraktan uzaklaştık. Aslında hepimiz anneannelerimizden, babaannelerimizden ya da dedelerimizden bir bahçelerinin olduğunu ve kendi yiyeceklerinin kendilerinin yetiştirdiğini duymuşuzdur. Eskiden çoğu insan böyle yaşıyormuş. Şimdi sadece emekliye ayrılınca bir Ege kasabasında domates yetişmenin hayalini kuruyoruz. Buğday Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Endüstri mühendisi Yonca Demir ve Endüstri mühendisi Bulut Aslan’ın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’nin mevcut ekilebilir alanlarının yalnızca yüzde 63’ü ile bile ülkeyi besleyebilir.

Geçen haftaki Gezegenden Mektuplar’da pestisit masaya yatırmıştık. Tarımda ekinlere ve bitkilere zarar verme potansiyeli bulunan haşereleri, istenmeyen yabani otları, böcekleri yok etmek ve kontrol altında tutmak için kullanılan kimyasal bir zehir olan pestisitin dünya çapında yılda 4 milyon ton kullandığını biliyoruz.

Bu yazının ardından Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ulaştı bana. Tarım zehirlerinden kurtulmanın mümkün olduğunu anlattılar.
Bunun üzerine dünyadan da bazı yöntemleri inceledim. Dünyadaki yöntemlerin başında agroekoloji yaklaşımı geliyor. Dernek de bu konuyu vurguluyor.

DOĞA İLE UYUMLU

Bu yaklaşım özetle tarım sistemlerini doğa ile uyumlu bir şekilde tasarlamayı, yönetmeyi ve analiz etmeyi amaçlıyor. Ekolojik süreçlerin ve biyolojik çeşitliliğin kullanımı ile sürdürülebilir tarım uygulamalarının geliştirilmesini hedefliyor. Kimyasal gübreler ve pestisitler yerine, toprak sağlığını, su kaynaklarını ve biyolojik çeşitliliği koruyan tekniklere dayanıyor. Dünyada yaygınlaşan bu yaklaşım iklim kriziyle de doğrudan bağlantılı çünkü bu yöntemler, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya ve tarım sistemlerinin bu değişikliklere daha dirençli hale gelmesine yardımcı oluyor.

BAŞARILAR ELDE ETMİŞ

Agroekoloji, özellikle Hindistan, Afrika ve Latin Amerika'da birçok bölgede uygulanıyor ve araştırmalara göre sürdürülebilir tarım konusunda önemli başarılar da elde ediliyor. Örneğin, Hindistan'ın Andhra Pradesh eyaletinde agroekolojik tarım yöntemleriyle kimyasal girdiler olmadan ürün verimi korunmuş, üretim maliyetleri düşürülmüş ve çevre üzerinde olumlu etkiler sağlanmış. Benzer şekilde, geçen aylarda yayımlanan “İklim Değişikliğine Uyum Sağlamak İçin Tarım Ekolojisi Stratejilerinin Güney Afrika'daki Küçük Ölçekli Mahsul Çiftçilerinin Geçim Kaynakları Üzerindeki Etkilerinin Sistematik Bir İncelemesi” adlı çalışmaya göre Güney Afrika’da küçük çiftçiler agroekolojik stratejiler kullanarak toprak verimliliğini artırmış, suyu daha verimli kullanmış ve iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale gelmişler.

TÜRKİYE’DE DE UYGULANAN YERLER VAR

Türkiye’de de Aydın, Diyarbakır gibi çeşitli yerlerde yapılıyor. Geçen yıl yayımlanan Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Özgür Teoman ve Doç. Dr. Onur Yeni tarafından hazırlanan “Agroekolojik Bakış Açısından Türkiye’de Tarımsal Sürdürülebilirlik” adlı çalışmada da 2000 yılı sonrası dönemde Türkiye’de tarımsal sürdürülebilirliğin durumu, agroekolojik bakış açısından değerlendiriliyor. Çalışmada agroekolojinin, modern endüstriyel tarım sistemlerinin neden olduğu çeşitli çevresel ve sosyoekonomik sorunlara alternatif bir yaklaşım sunduğu vurgulanıyor.

AİLELER ÇEKİLDİ, ARAZİLER BOŞ KALDI

Çalışmada, Türkiye’de tarım sektöründeki neoliberal politikaların egemenlik kazandığı ve etkilerinin gözlemlendiği dönem inceleniyor. Buna göre söz konusu etkiler, tarımsal girdi ve ürün piyasalarında eş zamanlı olarak ortaya çıktı. Bu dönüşümün refah etkileri büyük ölçekli ulusal tarımsal işletmeler ve çokuluslu şirketler lehine oldu, küçük ve orta ölçekli işletmeler ise bu dönüşümden olumsuz etkilendi. Tarımsal girdi kullanımının arttığı bu dönemde dönüşüme ayak uyduramayan küçük aile işletmelerinin bir bölümü tarımsal üretimden çekilirken önemli miktarda tarımsal arazi de üretim dışında kalmış ve kırdan kente göç hızlanmış.

Çalışma Türkiye’de çeşitli sorunlar bulunduğunu gösteriyor ve tarımsal sürdürülebilirliğin gerilediğine işaret ediyor. Çalışmanın özetinde şöyle deniyor: “Türkiye’de politik karar alıcıların, üreticilerin ve tüketicilerin uyum halinde kararlar alıp birlikte hareket ederek tarımsal sürdürülebilirliğe katkı sunabilecekleri gerçeği bulunmakla birlikte agroekolojik dönüşümün önünde önemli yapısal, sosyoekonomik ve politik zorluklar bulunmaktadır.”

'YASAKLANMALI'

Gıdanın ateş pahası olduğu bugünlerde sağlıklı gıdaların fiyatlarına bakmaya bile korkuyoruz. Karar alıcıların gıda sorunu çözmesinin vakti geldi de geçiyor. Hükümetin sağlıklı gıdaya uygun fiyatlara erişim için neler yapabileceğini derneğe sordum ve özetle şu yanıtı aldım:

- Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlığa zararlı olduğu belirtilen pestisitlerin yasaklanması, yasaklanan pestisitlerin kullanımına dair denetimlerin yapılması gerekiyor. Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilen ürünler, pestisit kalıntıları nedeniyle geri iade ediliyor. Bu bildirimlerde kullanımı yasak olan pestisitlerin kullanılmaya devam ettiğini görüyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı AB geçiş sürecinde 200’ün üzerinde, kampanya döneminde ise 27 pestisit aktif maddesinin kullanımını yasakladı. Ancak kampanya talepleri arasında yer alan Dünya Sağlık Örgütü’nün “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve “muhtemel kanserojen” olarak belirlediği 13 aktif maddeden 9’u hâlâ yasaklanmadı. Sağlığa zararlı pestisitlerin yasaklanması, denetimlerin artırılması ve denetim sonuçlarının şeffaf şekilde paylaşılması gerekiyor.
- Bunlarla beraber, agroekolojik, onarıcı tarım yöntemlerine geçiş için gerekli destek ve planlamaların yapılması gerekiyor. Tarım politikalarında adım adım ekolojik tarıma ve yerel üret yerel tüket modellerine geçmek üzere planlama yapılmalı. Buğday Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Endüstri mühendisi Yonca Demir ve Endüstri mühendisi Bulut Aslan’ın yaptığı araştırma, organik tarımın verimlilik konusunda öne sürülen endişeleri çürüterek Türkiye’nin mevcut ekilebilir alanlarının yalnızca %63’ü ile bile ülkeyi besleyebileceğini gösteriyor. Araştırmada Türkiye'nin 81 ilinde, 120’den fazla ürün için doğru ekim planlaması yapılarak elde edilen modelde, bitkisel ve hayvansal üretim dâhil edildiğinde bile organik tarımın, gıda güvenliğini sağlayabileceği sonucuna ulaşıldı. Üstelik bu model, agroekolojik yöntemlerin iklim değişikliğine uyumda sağladığı faydalardan yararlanarak, daha az fosil yakıt tüketimi ve daha fazla karbon depolama avantajını sunuyor. Bu araştırma, doğru uygulandığında organik tarımın Türkiye'yi ve hatta dünyayı doyurabilecek güce sahip olduğunu gözler önüne seriyor.
- Tarladan sofraya kadar olan süreçteki ve tüketim aşamasındaki gıda israfı önlenmeli.
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin hazırladığı Gıda Krizi Raporuna göre, dünya genelinde üretilen gıdanın yaklaşık üçte biri tarladan sofraya giderken israf ediliyor; bu da yılda yaklaşık 1,3 milyar ton gıdanın heba edilmesine denk geliyor. Türkiye’de ise yıllık 128 milyon ton bitkisel üretimin yaklaşık 19 milyon tonu çöpe gidiyor. Gıda israfının büyük kısmı gelişmekte olan ülkelerde hasat ve işleme aşamalarında, gelişmiş ülkelerde ise tüketim aşamasında meydana geliyor.

Sağlıklı domates üretimleri sadece emeklilik hayallerinde kalmamalı.