Prof. Aydoğuş: Gıdada çifte kavrulmuş bir enflasyon oluştu, kriz devam edecek

Küresel gıda düzeninin bozuk olduğunu kaydeden Prof. Dr. Osman Aydoğuş, dünyada pandeminin ve Ukrayna savaşının da derinleştirdiği, giderek şiddetlenen bir gıda krizinin yaşandığını söyledi.

Google Haberlere Abone ol

Namık Alkan

İZMİR - Dünya pandeminin ve Rusya-Ukrayna savaşının da etkisi ile giderek derinleşen ve şiddetlenen bir gıda krizi ile karşı karşıya. Yanı sıra dünya ülkeleri arasındaki eşitsizlikten kaynaklanan yoksul ülkelerin uygun fiyatlı gıdaya erişimin imkânlarından yoksun olması önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de de artan enflasyon ile birlikte tarım ve hayvansal ürün fiyatları halkın alım gücünü zorluyor. İktisatçı Prof. Dr. Osman Aydoğuş dünya ve Türkiye’deki küresel gıda krizinin neden ve sonuçlarını değerlendirdi.

'GIDA KRİZİNİN FATURASINI YİNE DÜŞÜK GELİRLİ KESİMLER ÖDEYECEK'

Küresel gıda krizi endişelendiriyor. Pandemi, iklim değişikliği ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi parametreler küresel gıda piyasalarını nasıl etkiliyor?

Dünya pandeminin ve Ukrayna savaşının derinleştirdiği, giderek şiddetlenen bir gıda krizi yaşıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) başta olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş gıda krizine dikkat çekmeye çalışıyorlar. FAO haziran başında yayınladığı Food Outlook (Gıda Görünümü) raporunda gıda ve tarımsal girdi fiyatlarındaki büyük artışlara, hava koşullarına ilişkin endişelerin derinleşmesine ve Ukrayna savaşından kaynaklanan piyasa belirsizliklerindeki artışa işaret ederek, küresel gıda piyasalarında durumun daha da kötüleşeceğini ve gıda ithalatı faturasının yeni rekorlar kıracağını öngörüyor. FAO, WFP (Dünya Gıda Programı) ile birlikte yaptıkları açıklamada akut kıtlık ve açlığın hızla yayıldığını ve şiddetlendiğini, giderek daha çok ülkede milyonlarca insanın açlıkla karşı karşıya geldiğini tespit ederek acil önlem çağrısında bulundu. Esasında gıda krizi dünya ekonomisinde uzunca bir süredir derinleşerek devam eden ekonomik krizden bağımsız değil. Küresel ekonomi, pek çok açıdan 1970’lerdeki bunalıma çok benzeyen bir büyük bunalımın içindedir. İkinci dünya savaşından sonra kapitalist dünyada Keynesyen modele dayanan ve "kapitalizmin altın çağı" olarak da nitelendirilen çağa damgasını vuran refah devleti politikası altmışlı yılların sonunda tıkanmaya başladı. Yetmişlerin başında ABD’nin doların altın karşılığını tek taraflı olarak kaldırmasıyla uluslararası para sisteminin yıkılması, borsaların çökmesi, yüksek enflasyon ve durgunluğun birlikte yaşandığı stagflasyon olgusunun ortaya çıkması, petrol krizi ve siyasi-toplumsal istikrarsızlığın yükselmesiyle Keynesyen model çöktü ve yerini yetmişlerin sonundan itibaren neo-liberal modele bıraktı. Yetmişlerdeki uzun bunalımda petrol (enerji) ve küresel gıda fiyatlarında büyük artışlar meydana gelmişti. Enerji ve gıda fiyatlarında benzer fiyat artışlarını içinde olduğumuz son bunalımda da görüyoruz.

'GIDA FİYAT ENDEKSİNDE ÇOK HIZLI ARTIŞ YAŞANIYOR'

FAO 1961’den bu yana gıda fiyat endeksini (FPI) yayınlıyor. FPI beş temel gıda kategorisi (tahıllar, bitkisel yağlar, et, süt ürünleri ve şeker) için oluşturulan endekslerden hesaplanıyor. Küresel gıda fiyatlarının son 60 yıldaki gelişimini bu gıda fiyat endeksinden takip edebiliyoruz. Reel, yani enflasyondan arındırılmış gıda fiyat endeksinde üç dönemde çok hızlı artışı yaşandığı görülüyor: FPI 1972-74 döneminde yüzde 38, 2006-08’de yüzde 42 ve 2019-22 (Mayıs) yüzde 54 oranında artıyor. Reel FPI 2022 yılının mayıs ayında 147,2 ile tarihsel rekor düzeye çıktı. Benzer fiyat artışları enerjide de görülüyor. Petrol fiyatları 1973’te başlatılan petrol ambargosundan sonra üç kata yakın bir artışla 3,29 dolardan 1974’te 11,58 dolara fırlamıştı. Günümüzde ise pandemi döneminde 40 dolara kadar inen petrol fiyatı, 2022’de Ukrayna savaşının da etkisiyle 120 doların üzerine çıktı. Enerji fiyatlarındaki artışlar mazot, gübre, zirai ilaç, sulama elektriği gibi temel tarımsal girdi fiyatlarında ve nakliye ücretlerinde yüksek artışlara neden oldu. Enerji yatırımlarının 2015-2021 döneminde kesintisiz bir gerilemeyle yüzde 16 azaldığı dikkate alındığında, enerji fiyatlarında, tarımsal girdilerde ve gıda fiyatlarında artışların devam etmesi beklenebilir.

Şekil 1- FAO Gıda Fiyat Endeksinin Gelişimi: 1961-2022 (2015-16 =100)

Öte yandan, başlıca gıda ihracatçısı ülkelerin uygulamaya başladıkları ihracat kısıtlamaları ve Ukrayna savaşı nedeniyle küresel gıda piyasalarında arz sıkıntıları giderek artmaktadır. Girdi fiyatlarındaki astronomik artışlar nedeniyle girdi kullanımının düşmesine bağlı olarak 2022/23 piyasa yılında buğday, mısır, arpa ve pirinç başta olmak üzere tahıl ve bitkisel yağlarda üretimde ve ticarette düşüşler olması beklenmektedir. Sonuçta gıda güvenliğinin büyük bir tehdit altında olduğunu ve gıda krizinin önümüzdeki yılda derinleşerek devam edeceğini öngörebiliyoruz. Gıda ve enerji fiyatlarındaki büyük artışların ithalat faturalarını kabartarak ve dış ticaret hadlerini daha da kötüleştirerek özellikle ithalata bağımlı yoksul ülkeleri vuracağı muhakkaktır. Bu ülkelerde dış ticaret açıkları ve borçlanma gereksinimleri de giderek artacaktır. Öte yandan, gıda krizinin yoksul zengin tüm ülkelerde toplumların en yoksul kesimlerinde gıda güvensizliğini derinleştirmesi beklenir. Gıda krizinin acı faturasını tüm krizlerde olduğu gibi yine düşük gelirli kesimler ödeyecek açıkçası.

'NEO-LİBERAL DÖNEMİN YERİNE NEYİN GELECEĞİNİ BİLMİYORUZ'

Küresel gıda krizinde esas problem üretimin yetersiz olması mı yoksa dünyanın yoksul ülkelerinin uygun fiyatlı gıdaya erişimin imkânlarından yoksun olması mıdır? Uygun fiyatlı gıdaya erişimin sağlanacağı yeni bir dünya düzeni kurmanın zamanı gelmedi mi?

Bazı yıllarda dünya gıda üretiminde gerilemeler olmakla birlikte, esas itibariyle sorun özellikle yoksul ülkelerin gıdaya erişim olanaklarının düşük gelir ve yüksek gıda fiyatları nedeniyle gerilemesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, FAO verileri son üç-dört yılda FAO’nun izlediği beş temel gıdada -tahıllar, bitkisel yağlar, et, süt ürünleri ve şeker- ciddi üretim artışları olurken, 2021 yılında beş gıdanın beşinde de dünya ticaretinin önemli ölçüde gerilediğini gösteriyor. Dolayısıyla asıl sorun, dünya kapitalizminin büyük bunalıma girdiği dönemlerde enerji ve gıda fiyatlarında meydana gelen hızlı artışların Afrika ve Güney Doğu Asya’nın enerji ve gıda ithalatçısı yoksul ülkelerinin dış ticaret hadlerini daha da bozarak gıda ithalat olanaklarını iyice zayıflatmasıdır. Enerji ihracatçısı zengin Körfez ülkeleri de büyük ölçüde gıda ithalatı yapmaktadır ama gıda fiyatlarındaki artışların olumsuz etkisi, enerji fiyatlarındaki artışların olumlu etkisiyle fazlasıyla telafi edildiğinden, gıda güvenliği açısından sorun yaşanmamaktadır. Benzer şekilde, Çin, Rusya Federasyonu, Arjantin ve Ukrayna gibi bazı ülkeler bir yana bırakılırsa, gıdada net ihracatçı olan ülkelerin nerdeyse tamamının zengin, sanayileşmiş Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Avustralya gibi metropol ülkeleri olduğu görülür. Yapısal olarak gıda güvensizliği çeken çok sayıda Doğu ve Batı Afrika ülkesinde kişi başına gelir yeterince artmadığı gibi tarımsal üretim de yeterince artırılamamıştır. Bu ülkelerde gıdada ithalata bağımlılık giderek artmıştır. Küresel gıda krizinden en fazla bu ülkelerin etkilenmesi kaçınılmazdır. Küresel gıda düzeninin bozuk olduğu ve değişmesi gerektiği açıktır. Neo-liberal dönemin sonu geldi, ama yerine neyin geleceğini henüz tam olarak bilmiyoruz. Bildiğimiz, yeni düzeni de neo-liberal düzeni kuran küresel büyük sermayenin kuracağıdır.  O nedenle yeni dönemde daha adil bir gıda düzeni beklemek aşırı iyimserlik olur.     

'52 ÜLKEDE 193 MİLYON AÇ İNSAN'

Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile Dünya Gıda Programı (WFP), yaptığı açıklama ile açlığın düzinelerce ülkede istikrarı tehdit ettiğini belirterek, geniş çaptaki gıda krizine karşı uyarıda bulundu. Dünyada bir açlık tehlikesi var mı? Eşitsizlik ve yoksulluk, açlığın ana nedenleri olabilir mi?

FAO ve WFP’nin ortak açıklaması gerçekten de dünyanın bazı bölgelerinde çok sayıda ülkenin ve milyonlarca insanın kıtlık ve açlık tehdidi altında olduğuna dikkat çekti. Üstelik, on yıllardır yapısal gıda güvensizliği çeken ve bazı yıllarda kıtlık ve açlık yaşayan çok sayıda Doğu ve Batı Afrika ülkesi ile bazı Güney Doğu Asya ülkelerinin yanı sıra daha önce bu sorunu hiç yaşamamış kimi ülkeler de ilk kez kıtlık ve açlıktan ölüm tehlikesiyle karşı karşıyalar. Birleşmiş Milletler tarafından son otuz yılda uygulanan bazı programlar sayesinde Doğu ve Batı Afrika’nın en yoksul ülkelerinde kıtlık ve açlıktan ölümlerde önemli gerilemeler sağlandı. Geçen yüzyılda basında görmeye alışık olduğumuz açlıktan bir deri bir kemik kalmış, karnı balon gibi şiş, koca kafasında sinekler uçuşan çocuk fotoğraflarını artık pek görmüyoruz. Ne var ki, iç savaşlar, etnik ve dini çatışmalar, organize suç eylemleri ve ülkeler arası savaşlar nedeniyle pek çok ülkede kıtlık ve açlıktan ölümlerin giderek yaygınlaştığını görüyoruz. FAO’nun tespitlerine göre, Yemen, Etiyopya, Güney Sudan, Nijerya (Afrika’nın en büyük petrol ihracatçısı), Somali ve Afganistan’da gıda krizi şimdiden "felaket" kategorisine ulaşmıştır. Felaket kategorisi nüfusun önemli bir bölümünün açlıktan ölümle karşı karşıya olduğunu ifade etmektedir.

Öte yandan, Suriye, Ukrayna, Lübnan ve Kenya gibi daha önce gıda ve açlık sorunu yaşamamış olan bazı ülkeler de ilk kez açlık tehdidi ile karşı karşıyadır. Sahel ülkeleri, Haiti, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Sri Lanka, Batı Afrika sahili ülkeleri, Zimbabwe, Angola, Mozambik ve Madagaskar da açlık tehdidi altındadır. Ne yazık ki, kapitalizmin büyük bunalım dönemleri aynı zamanda savaşların ve çatışmaların da yükseldiği dönemlerdir. Bu kez de durum farklı değildir. Arap Baharı ile birlikte çatışmaların, iç savaşların ve savaşların giderek yayıldığı görülüyor. Çatışmaların ve siyasi istikrarsızlığın yükselmesi gıda krizinin bu ülkelerde açlık felaketine dönüşmesinin en önemli nedenini oluşturuyor. FAO’nun tahminlerine göre son beş yılda 52 ülkede açlık tehdidi altındaki nüfus iki katına çıkarak 193 milyona ulaştı. Önümüzdeki yıllarda bu sayının daha da artması hiç de sürpriz olmayacaktır.

'HİPER ENFLASYON SÜRECİNİN İÇİNDEYİZ'

Türkiye’de de gıda fiyatlarında aşırı bir yükseliş görülüyor. Artan enflasyon ile birlikte özellikle tarım ve hayvansal ürün fiyatları halkın alım gücünü zorluyor. Türkiye’deki fiyat artışlarının nedeni nedir ve ne zaman yavaşlama eğilimine girer?

Türkiye ekonomisinde 2021 yılının son aylarında enflasyon hızlı bir yükseliş eğilimine girdi. 2022 yılının mayıs ayında TÜİK’in makyajlı rakamlarında bile enflasyon oranı TÜFE’de yüzde 73’ü, ÜFE’de ise yüzde 132’yi geçti. Enflasyonun bu kadar kısa bir sürede bu kadar hızlı yükselmesinin ardında üç neden görüyoruz: Dünya fiyatlarındaki artışlar; politika faizindeki indirimlerin yol açtığı yüksek kur artışları ve negatif reel faizin yol açtığı tüketim artışları. Pandemiden çıkışın başladığı dönemde enerji, tarım ürünleri, gıda ve navlun başta olmak üzere küresel fiyatlarda çok ciddi artışlar meydana geldi. Enerji, ara malı ve tarım ürünleri ithal fiyatlarındaki artışlar üretim maliyetlerinde doğrudan ve dolaylı zincirleme artışlara yol açtı. Hiç ithal girdi kullanmayan sektörler bile yükselen enflasyon karşısında göreli durumlarını koruyabilmek için fiyatlarını artırdılar. Fiyat artışları tüm ekonomiye yayıldı. Bu süreçte faiz indirimlerinin tetiklediği yüksek kur artışları -ateşe benzin dökmeye benzer bir etkiyle- fiyat artışlarının katlanmasına yol açtı. Negatif reel faizden kaçan tasarruf sahiplerinin bir bölümü ise tüketime yöneldi. Bu da talep baskısı yarattı. En nihayetinde ücretlerdeki kaçınılmaz artışla faiz-kur-enflasyon-ücret sarmalı tamamlanmış oldu. Halen bu sarmalın giderek açıldığı bir hiper enflasyon sürecinin içindeyiz.

'EKİLMEYEN TARIM ALANLARI HIZLA EKİLMELİ'

Eylül ayından bu yana hızlanan enflasyonist süreçte gıda fiyatlarının ve enerji fiyatlarının genel enflasyonun çok üzerinde arttığı bir gerçek. Başka bir deyişle, göreli enerji ve gıda fiyatlarında hızlı artışlar yaşıyoruz. Bunun temel nedeni Türkiye ekonomisinin enerji ve tarım ürünlerinde dışa bağımlılığının çok yüksek olmasıdır. Enerjide her zaman yüksek olan dışa bağımlılık son otuz yılda daha da yükseldi. Özellikle elektrik üretiminde doğalgaz ve ithal kömürün payının çok yükselmesi bağımlılığı yükseltti. Geleneksel olarak tarım ürünleri net ihracatçısı olan Türkiye, 2001 krizinden sonra hızla net ithalatçı durumuna geldi. Buğday, yağlı tohumlar, et ve canlı hayvan başta olmak gıda hammaddeleri ile arpa, mısır, saman ve soya gibi yem ham maddelerinde ithalata bağımlılık olağanüstü yükseldi. Pandemiden çıkış sonrasında küresel tarım ürünü fiyatlarında büyük artışlar oldu. Kurlardaki büyük artışlar ise TL cinsinden ithal fiyatlarının adeta patlamasına yol açtı. İthal tarım ürünü fiyatlarındaki bu artışlar gıda ve yem üretim maliyetlerinde ve fiyatlarında büyük artışlara neden oldu. Öte yandan, petrol fiyatlarındaki ve kurlardaki artışlar mazot, gübre, tarım ilacı gibi petrolden elde edilen temel tarımsal girdilerin fiyatlarında ve daha büyük artışlara yol açtı. Deyim yerindeyse gıdada çifte kavrulmuş bir enflasyon oluştu.

Son yıllarda gıda fiyatlarının ortalama enflasyonun çok üzerinde artmasının temel nedeni enerji ve tarım ürünlerinde dışa bağımlılığın çok yüksek olmasıdır. Enerji ve tarımda küresel fiyat artışlarının duracağı yününde hiçbir belirti yok. Özellikle enerji yatırımlarının gerilediği ve Ukrayna savaşının ve Rusya’ya yaptırımların artarak devam ettiği dikkate alındığında önümüzdeki dönemde enerji fiyatlarında gerileme bir yana yavaşlama bile beklenmemelidir. Küresel ısınmaya karşı önlemlerin başında fosil enerji kaynaklarının yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının ikame edilmesi süreci de enerji fiyat artışlarını uzun vadeye taşıyacaktır. Küresel gıda üretiminde ve ticaretinde önümüzdeki dönemde gerilemeler beklendiği ve arz sıkıntılarının devam edeceği göz önüne alınırsa küresel gıda fiyatlarının ve tarımsal girdi fiyatlarındaki hızlı artışların da devam etmesi beklenir.

Sonuçta önümüzdeki yılda gıda fiyatlarının artmaya devam etmesi beklenir. Çözüm uzun vadede enerji ve tarım politikalarında köklü değişiklikler yaparak ithalata bağımlılığın azaltılmasından geçiyor. Kısa vadede ise mazot ve gübre başta olmak üzere tarımsal girdilerden ve tarım ürünlerinden alınan vergiler belirli bir süre için sıfırlanabilir. İkinci olarak, ilgili yasadaki bütçeden tarıma ayrılan desteklerin GSYH’nın yüzde 1’inden az olamayacağı yolundaki madde doğru yorumlanarak destek iki katına çıkarılabilir. 4-5 milyon hektar gibi olağanüstü büyüklüğe ulaştığı tahmin edilen ekilmeyen tarım alanlarının hızla ekilmesini sağlayacak önlemlerin hızla uygulamaya konulması da kısa vadede ciddi üretim artışı sağlayabilir. Örneğin, ekilmeyen 4 milyon hektar alanda buğday üretimi yapılması halinde son yıllarda yılda 10 milyon tona yaklaşan buğday ithalatı büyük ölçüde gereksiz hale gelecektir.