Göçle birlikte küçülen dünyalar

Toplumlar arası iletişimin artması dünyayı küçültmüştü ve bunu ilk fark edip eserlerine yansıtanlar da komedya yazarları olmuştu.

Eski Yunan tiyatrosu
Google Haberlere Abone ol

Eski Yunan komedyaları sahnenin tanıtımıyla başlardı. Bazen bizzat sahnede görünen bazen de yalnızca arkada tınlayan bir ses “Atina’da bir yerde” diyerek başlar; sahnede görünen sokağı, evi, karakterleri ve diğer objeleri tanıtır, varsa aralarındaki ilişkiyi de açıkladıktan sonra sahneyi oyunculara bırakırdı. Oyunlardaki konular çoğunlukla Atina’daki politik olaylardan, arka sokaktaki komşunun didişmesinden, aile içi mal kavgalarından, sokak satıcısıyla, köleyle, şununla-bununla sürtüşmelerden oluşurdu. MÖ 486’dan MÖ 336 yılına kadar ana hat hiç değişmeden kaldı. Konu ya Atina’da ya da Atina’ya yakın bir mahallede geçerdi. Dolayısıyla izleyici ya Atina ya da çevresinde olup bitenler hakkında bilgi sahibi olur, vizyonu bu hinterlantla sınırlı kalırdı.

MÖ 336’da Yeni Komedya denen ve yaklaşık 90 yıl boyunca etkinliğini sürdürecek olan bir dönem başladı. Sahnede değişen pek bir şey yoktu, yine bir sokak, yine bir ev, yine birbirleriyle dalaşan, savaşan ya da sevişen insanlar vardı. Yine bir dış ses sahne hakkında bilgi veriyordu, fakat bu sefer “Dünyada bir yerde”, “Pers ülkesinde bir yerde”, “Atina’dan uzakta bir yerde”, “Bilinmeyen bir yerde” diyerek başlıyordu. Dünya değişmişti, dolayısıyla Yunan halkının vizyonu ve ilgi duyduğu çevre de değişmişti. Atinalı tüccarın yerini artık doğulu tüccar, Atinalının kölesinin yerini doğulunun kölesi, karısı, evi malı-mülkü, kısacası hayatı almıştı. Eski Yunan komedyasının yeme içme konularıyla sıkı sıkıya ilgilendiğini, aç gözlü, habis kişileri eleştirmek için onları kötü yemek yeme alışkanlıklarıyla bir arada gösterdiğini artık biliyoruz. Şimdi yeni dönemde kötü karakterli bireyleri işaret etmenin yolu doğudan gelme, pahalı, ithal yiyeceklerle bağdaşık olarak göstermekten geçiyordu. Ne kadar görgüsüzce tüketilse de yerli malı tüketmek bir erdem gibi görülüyordu. Fakat her şey çok kısa süre içinde değişmek üzereydi.

Makedonya’da Argead Hanedanından II. Philip’in oğlu III. Alexandros ya da kısaca tanıdığımız adıyla Büyük İskender MÖ 334 yılında Batı Anadolu kıyılarını Pers etkisinden kurtarmak amacıyla bir sefer düzenlemekle görevlendirildi. Aynı yılın baharında görevini tamamlamasına rağmen, ihtirasları doğrultusunda hareket ederek Ahameniş (Pers) hanedanını ortadan kaldırmak için 35 bin kişilik ordusuyla birlikte ilerlemeye devam etti. Bu sırada Anadolu topraklarında Granikos’tan (Çanakkale yakınlarında) İssos’a (Yumurtalık yakınları) kadar yol kat etti. Anadolu üzerinde hakimiyet kurarken askerleri bir yandan savaşıp bir yandan yeni gördükleri yerlere adapte olmaya çalışıyorlardı. Ancak her şey daha yeni başlamıştı. İskender Anadolu’dan sonra Mısır’a oradan da İran’a doğru ilerledi. Yolda III. Darius ile bir savaş daha yapıp onu yenip Persepolis’i ele geçirdiğinde evinden ayrılalı henüz üç yıl olmuştu. Yıl MÖ 331. İskender ve askerleri hayatlarında görmedikleri kadar büyük bir zenginlik ve bir o kadar da farklı yaşam tarzıyla karşılaştılar.

Büyük İskender’in karma ordusu

İSKENDER UYUM SAĞLAYAMAYANLARI MAKEDONYA'YA GÖNDERDİ

Pers hanedanını devirmek üç yılını almasına karşın tüm Pers topraklarında hakimiyet kurması için dört yıl daha gerekliydi. Bu süre kendisi, askerleri ve yeni haşır-neşir olduğu toplum için büyük değişimlere gebeydi. İskender’in seferine katılan tarihçiler Pers ülkesini ele geçiren kralın Asya’nın Kralı unvanını aldığını, doğulular gibi giyinip kuşandığını, eskiden olmadığı kadar çok şarap içtiğini ve eskiden eleştirdikleri gibi doğulu usulde ziyafetler düzenleyip bütün koyunları pişirtip devasa kalabalıklarla birlikte yediklerini anlatır. Dahası ordusundaki askerleri de kendisi gibi yaşamaya teşvik etmiş, uyum sağlayamayanları Makedonya’ya geri göndermişti.

Bana sorarsanız eve gönderilenler ordunun en şanslı olanlarıydı, çünkü değişim daha yeni başlıyordu. MÖ 327 yılında tüm Pers topraklarına hakimiyet kurmayı başarmış bir muzaffer kral olarak Hindistan üzerine yürüdü. Aradan geçen sürede Pers paralı askerlerini Yunan tarzı eğitime tabi tutarak kendisine karma düzende bir ordu kurmuştu. Kendisiyle birlikte yola çıkan askerlerin küçük bir bölümü hala onunla birlikte yürümeye devam ediyordu. Hindistan’ın içlerine kadar ilerlemesi bir üç yılına daha mal oldu. Baktrialı prenses Roksane ile evlenirken binlerce askerini de yerli halkla evlendirdi. Artık doğu ile batı kültürü bir potada erimeye, doğunun malzemesi batı tekniğiyle pişirilmeye başlanmıştı. MÖ 326 yılında Hydaspes Irmağı kıyısında yapılan savaşta Kral Porus’u yenip kendisine müttefik yaparak Hindistan-Pakistan sınırını ele geçirdi. İki yıl burada kaldıktan sonra geri döndü ve MÖ 323 yılında Babylonia’da öldü.

İskender’in ölümü

AĞAÇTA SALLANAN MAYMUNLARI DÜŞMAN ASKERİ SANIYORLARDI

İskender’in seferi siyasal anlamda Doğu ile Batı’yı bir araya getirip kaynaştırmakla kalmadı. Tarihçiler, Makedonya’dan yola çıkan askerlerin Persepolis’ten Hindistan’a doğru yol alırken başlarından geçen olayları canlı bir dille anlatır. Askerler yeni karşılaştıkları iklime ayak uyduramadıkları için hastalanmış, ilk kez gördükleri bitkilerden bazılarını nasıl tüketeceklerini bilmedikleri için zehirlenmişti. Hatta Theoprastos’un Historia Plantarum’unda bahsettiğine göre çok miktarda tükettikleri mango ve muz yüzünden mide krampları geçirmişlerdi. Daha önceden tanımalarına rağmen zaman zaman ağaçlarda sallanan maymunları düşman askeri sandıkları bile oluyordu. Sefere katılan bitki bilimciler etrafta gördükleri bitkilerden örnekler alarak Yunanistan’a gönderiyor ve bunların transplantasyonunu sağlamaya çalışıyordu. Bazıları yeni coğrafyaya uyum sağlarken bazıları sağlayamadı. Zaten tek amaç da bu değildi. Karabiber, zencefil, zerdeçal, kakule gibi yükte hafif pahada ağır birtakım baharatlar için güvenli bir ticaret rotası oluşturulmuş oldu. Aslında bunlar İskender’in seferinden önce de Batı’da biliniyor, ancak taşımacılıktaki yüksek risklerden dolayı ithalatı sınırlı kalıyordu. Bu nedenle tüketimi sınırlı ve pahalıydı.

KÜÇÜLEN DÜNYAYI ESERLERİNE İLK YANSITANLAR KOMEDYA YAZARLARI OLDU

Sonuç olarak 35 bin kişilik bu sefer, bir göç imgesi taşıyordu. Her göçte olduğu gibi kültürel kodlar bu göç yolunda da birbirine karıştı. İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan krallıklar onun siyasal ve kültürel mirasını paylaştılar. Hindistan’dan getirilen baharatların miktarı her geçen gün arttı. Eskiden 1-2 baharatla pişirilen yemeklere artık 8-10 baharat ekleniyor, aile içinde yenen akşam yemekleri şimdilerde Doğu’ya özgü bir şekle bürünerek kalabalık, eğlenceli ziyafetlerle tüketiliyordu. Toplumlar arası iletişimin artması dünyayı küçültmüştü ve bunu ilk fark edip eserlerine yansıtanlar da komedya yazarları olmuştu. “Dünya’da bir yerde” göçler hala bu tür kültürel değişimlere ve karma kültürlerin doğmasına aracılık ederek sahneyi (dünyayı) küçültmeye devam ediyor.

*Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Prof. Dr.