Golyat’a karşı Altı Kafadarlar’ın iklim mücadelesi
Altı Kafadarlar, ülkeleri iklim değişikliği konusunda yeterli adım atmamakla ve Paris Anlaşması’nın küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırma hedefine ulaşmak için sera gazı emisyonlarını yeterince azaltmamakla eleştiriyorlar. 27 Eylül'de davalarına konu olan Avrupa Konseyi üyesi 32 ülkeyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdılar.
Biz ülkede kısır gündemlerle boğuşaduralım, 27 Eylül günü 6 Portekizli genç, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda harekete geçmedikleri iddiasıyla Avrupa Konseyi üyesi 32 ülkeyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdılar.
Bu davanın arka planını ve geleceğe dair izdüşümlerini önümüzdeki dönemde bol bol tartışmalıyız.
Davanın öncü ismi 24 yaşındaki genç hemşire Claudia Agostinho. Davacı grubun en küçük üyesi Mariana Agostinho 11 yaşında.
Diğerleri ise şu şekilde: Catarina dos Santos Mota (23), Martim Duarte Agostinho (20), Sofia dos Santos Oliveira (18) ve André dos Santos Oliveira (15).
Gençlerin “iklim değişikliğinin mevcut ve potansiyel mağdurları” olarak nitelendirildiği davayı tetikleyen ise, 2017 yılında Portekiz’i kasıp kavuran orman yangınları olmuş. Anımsarsanız bu yangınlarda yüzü aşkın kişi ölmüştü ve hükümetlerin iklim değişikliği konusunda herhangi bir eyleme geçmemeleri sonucunda Avrupa’da bu yıkımın ölçeğinin daha da büyüyeceği anlaşılmıştı.
Ayrıca yangınlar sırasında birçok çocuğun astım hastalığı tetiklenmiş, yoğun sıcaklardan dolayı uyumaları ve derslerine odaklanmaları güçleşmişti.
Davacılar arasında bulunan Martim Duarte Agostinho, Catarina dos Santos Mota ve André dos Santos Oliveira, bu süreçte astım ve diğer solunum sorunları yaşamışlar; ardından da “eko-anksiyete” ve depresyon semptomları göstermeye başlamışlar.
Mariana ise, halen helikopter sesi duyduğunda korkuya kapılıyor ve Portekiz’de 50 bin hektarlık ormanlık alanın yandığı 2017 yangınlarının anıları yeniden çocuk zihninde canlanıyor.
2021 yılında Lancet tarafından yayınlanan ve 10 ülkede yaşları 16-25 arasında değişen 10 bin çocukla yapılan bir araştırmada, iklim değişikliği konusunda anksiyetenin dünya çapında çocuklar ve gençler arasında oldukça yaygın olduğu ve gündelik yaşamlarını etkiler hale geldiği ortaya konmuştu.
Portekiz, iklim değişikliğinin zararlarından en çok etkilenmiş Avrupa ülkesi olarak tanımlıyor kendisini. Özellikle 1976 yılından beri, Portekiz’de sıcak hava dalgaları ve tropikal geceler açısından ciddi bir artış eğilimi gözlemleniyor. 2019, 2020 ve 2022 yıllarında da ülkede yüksek sıcaklık rekorları kırılmış durumda.
Merkezi Portekiz’de bulunan Gulbenkian Vakfı 2020 yılında aktivist Greta Thunberg’i İnsanlık Ödülü’ne layık görmüştü. Greta da, 1 milyon Euro değerindeki ödülü iklim kriziyle mücadelede kullanılması için çeşitli sivil toplum kuruluşlarına bağışlamıştı.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa’daki 20 genç liderden biri olarak geçen sene ödüllendirdiği Mariana Gomes’in Portekiz Devlet Başkanı'nın, 2023-2025 yılları için iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki danışmanlarından biri olduğunu da şuraya not olarak düşelim. Mariana, 22 yaşında.
Portekiz, göreceli olarak baktığımızda, gençlerini de, iklim değişikliğiyle mücadeleyi de, çocukların ve gençlerin katılım hakkını da önemseyen bir ülke.
Ancak çocukların ve gençlerin iklim değişikliği karşısındaki haklarını talep etmeleri ve bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’ne dek taşımaları açısından bir ilk olma özelliğini taşıyan bu dava, sırf Portekiz’le de sınırlı kalmayacak.
Portekiz’in iklim değişikliği karşısında bilhassa risk altında olduğu belirlenen Lizbon ve Leira şehirlerinde yaşayan “Altı Kafadarlar”, 2020 yılında bu davayı açtılar.
Aradan geçen üç yıl içerisinde ise, davadaki hedeflerini destekleyen belgeleri AİHM’e sundular; ayrıca ayrıntılı bir bilimsel brifingi de sunumlarına eklediler.
Ülkeleri iklim değişikliği konusunda yeterli adım atmamakla ve Paris Anlaşması’nın küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırma hedefine ulaşmak için sera gazı emisyonlarını yeterince azaltmamakla eleştirdiler.
Dava, bu yıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne iklim değişikliğiyle mücadele konusunda getirilen üçüncü dava olma özelliğini de taşıyor. Daha önce, kendilerine KlimaSeniorinnen diyen İsviçreli yaşlı kadınlardan oluşan bir grup ve Fransa’nın insan haklarını ihlal ettiğini ileri süren eski bir Fransız politikacı da (Carême v. Fransa davası) konuyu Strasburg’a taşımış, ancak başvuru dosyaları sadece kendi ülkelerini kapsıyordu.
Şimdiyse ilk kez gençler ve çocuklar, her ne kadar kabul edilebilirliği önünde yasal engeller olsa da, bir iklim davasını 32 ülkeyi kapsar bir şekilde AİHM’e taşıdılar – hem de bu kadar büyük bir kamuoyu eşliğinde...
Çocuklar ve gençler; iklim krizinin ciddileşmesiyle birlikte yaşam haklarının, mahremiyetlerinin, aile yaşantılarının, işkence ve kötü muameleden azade yaşama haklarının ve yaş temelli ayrımcılığa uğramama haklarının ihlal edildiğini ileri sürüyorlar. Tüm bu haklar, mahkemenin de uygulamakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne içkin hükümler...
Her ne kadar içinde çevrenin korunmasına dair spesifik bir madde olmasa da Sözleşme’nin 2.maddesi, “Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur” derken, davacıların devletler tarafından ihlal edildiğini ileri sürdüğü 8.maddede ise, “herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu” söyleniyor. Bu madde, AİHM tarafından diğer çevre davalarında da mağdurların korunma kapsamını genişletmek amacıyla kullanılmıştı.
Ancak gençler ve çocuklar, Sözleşme’nin 14.maddesine rağmen iklim değişikliğiyle mücadeleye dair ataletin devam ettiğini ileri sürüyorlar: “Bu Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
“Liderlerin vaatlerine inanmıyoruz, davayı bu yüzden açtık” diyen çocuklar ve gençler, hükümetlerden de emisyon azaltımı hedeflerini yerine getirmelerini talep ediyorlar. Bunun için de fosil yakıt üretimi ve ihracatının azaltılmasını ve ülke topraklarında çalışan şirketlerin de küresel tedarik zincirlerinde “temizliğe gitmeye” mecbur bırakılmalarını istiyorlar.
Çocukların ve gençlerin herhangi bir maddi tazminat talebinde bulunmadıkları dava, en başından beri birçok kesime Davud ve Golyat efsanesini anımsatıyor. Şöyle ki; devasa cüssesiyle adeta bir devi andıran Golyat ile karşısına bir sapan ve birkaç taş ile çıkan çocuk yaştaki Davud’un savaş arenasındaki meşhur düellosunun anlatıldığı ve sonunda sapanıyla Golyat’ı alnından yaralayarak yere düşüren Davud’un kazandığı mitolojik hikaye bize şu mesajı verir: Devler aslında sizin gördüğünüz kadar güçlü değildir ve “küçükler” de doğru enstrümanları kullanıp haklarını aradıklarında “büyükleri” alt edebilirler.
Devlerle çocukların iklim yıkımı karşısındaki mücadelesine 17 hakimden oluşan bir heyetin ve dünya kamuoyunun önünde sahne olacak olan bu dava, boyutu ve sonuçları açısından eşsiz. Öncelikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin bu zamana kadar gördüğü üçüncü ve açık ara en büyük iklim oturumu...
Bu emsalsiz oturumda, dava edilen tüm üye ülkelerin savunmaları teker teker dinlendi.
Devletlerin bu dava karşısında kendilerini savunurken başvurdukları temel argümanlar şu şekilde:
- Dava konusunun ülke sınırları dışında uygulanması;
- İç hukuk yollarının tüketilmemesi;
- Actio popularis (toplumun yararı gözetilerek üçüncü şahıs tarafından açılmış dava) olma özelliğini taşıması;
- Yargı sınırlarının aşılması; ve
- Konunun yanlış kurumsal forumda işlenmesi.
Dava edilenlerin arasında AB’nin 27 üye ülkesi, Norveç, İsviçre, Birleşik Krallık, Rusya, Ukrayna ve Türkiye de vardı. Savaş sebebiyle Ukrayna’ya yönelik şikayet geri çekilirken, Rusya da artık Avrupa Konseyi üyesi olmadığı için oturumlara katılmadı.
Mahkemeye bireysel yanıtını sunan Birleşik Krallık, başvuru sahiplerinin Portekiz’in yetki alanına girdiklerini ve iklim değişikliği meselesinin sadece uluslararası işbirliğiyle çözülebileceğini, dolayısıyla konunun küresel niteliğinin AİHM’in de yetki alanının ötesine geçtiğini ileri sürdü. Belçika ise, başvuru sahiplerinin bu konu hakkında önce iç hukuk yollarını tüketmeleri gerektiğini salık verdi.
Ancak, gençler, bu konuda iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının kaldırılması gerektiğini, bunun başvuru sahipleri açısından devasa bir yasal kaynak, zaman ve para israfı olacağını, çünkü iklim değişikliğinin oldukça acil bir konu olduğunu söylüyorlar.
Savunma koltuğunda oturanların arasında Türkiye de vardı. Türkiye adına söz alan temsilci Hacı Ali Açıkgül, iklim değişikliğinin küresel niteliği sebebiyle devletlerin emisyonları ile Portekiz’de yaşanan orman yangınları arasında herhangi bir doğrudan bağlantı kurulamayacağını ileri sürdü; iklim değişikliğinin çocukların fiziksel ve zihinsel sağlıkları üzerindeki etkisi ile devletlerin iklim değişikliği konusundaki eylemsizliği arasındaki ilişkiyi reddetti.
Aynı zamanda Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi başkanı olan Açıkgül, ayrıca, Türkiye’nin davanın açıldığı tarihte, diğer ülkelerin aksine, Paris Anlaşması’na taraf olmadığını, dolayısıyla bu anlaşmadan ileri gelen yükümlülüklerle bağlanamayacağını da sözlerine ekledi.
AB üye ülkeleri de, zaten Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum çerçevesinde yeterince sorumluluk üstlendiklerini iddia ettiler.
Portekiz’de yaşanan yangınların başka ülkenin sorumluluk alanına girmediğini savunan davalı devletler karşısında Altı Kafadarlar’ın savunusu ise, sera gazı emisyonlarını etkilerinin ulusal sınırları tanımadığı ve Avrupa ülkelerinin ulusal düzenlemelerinin bütünlük arz etmemesi yüzünden etkin bir çözüm sunamadığı yönünde...
Davalıların vurguladığı diğer konu ise, iklim değişikliğiyle mücadelenin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi UNFCCC üzerinden ele alınması gerektiği, AİHM’in yasa koyucu olamayacağı yönünde. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, actio popularis niteliği taşıyan, yani kendilerinden ziyade toplumun geneli adına bir hak savunusuna dair yeterli bir yasal zemin de sunmuyor.
Ancak çocuklar ve gençler kararlı: İklimsel adalet taleplerini insan hakları üzerinden temellendirecekler ve devletlerin bireylerin haklarının ihlal edilmesi karşısında pasif kalamayacağını sürekli tekrar edecekler. Bu da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin gerektirdiği pozitif koruma yükümlülüklerinin devletler tarafından uygulanması için bir garanti sunuyor. Dolayısıyla AİHM’in kararı neticesinde devletlerin de başvuru sahiplerinin insan haklarını ihlal etmemek için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını kanıtlamaları gerekecek.
En geç iki yıl içerisinde bir karara bağlanması beklenen dava, “çetin ceviz”. Büyük Daire tarafından verileceği için bu karara karşı temyiz olasılığı da olmayacak.
Strasburg’da görülen bu davada çocuklar bize umudu ve cesareti büyütmenin vaktinin geldiğini gösterdi.
Bu davanın giderek daha çok ses getirmesi sonucunda Avrupa hükümetlerini doğrudan yükümlülük altına sokan yeni ve yasal olarak bağlayıcı bir antlaşmaya varılabileceği de olasılıklar dahilinde. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa dahilinde ve ötesinde yasal içtihat oluşturmada oldukça kritik ve güçlü bir makam...
Koyu bir sis bulutu içinde iklim değişikliğine dair vaatler ve tutulamayan sözler havada uçuşurken, Golyat’lara karşı Davud’ların hak arama mücadelesindeki cesaretini her kesim her zaman örnek almalı.