Gönüllü sürgünden zorunlu sürgüne: Demir Özlü...

1950 kuşağının önemli isimlerinden Demir Özlü, roman, öykü, deneme, anı, günlük gibi türlerde verdiği eserlerinin ilk adımını 1958’te yayımladığı ilk (öykü) kitabı Bunaltı ile attı. Bunaltı ile başladığı yolculuğunu otuz kitaba, onlarca ödüle, yüzlerce dergi-gazete yazısına ve binlerce okura dönüştürerek edebiyatımızın önemli isimlerinden biri olarak tarihimizde kendine müstesna bir yer elde etti.

Google Haberlere Abone ol

1935 yılında İstanbul’un Vefa’sında doğan Demir Özlü’yü geçtiğimiz günlerde yitirdik. 85 yıllık hayatında hem edebiyat dünyamızın hem de yakın siyasal tarihimizin önemli isimlerinden biri sayılan Özlü’nün bu beklenmedik vedası bütün okurlarını derinden sarstı.

“Ben 1935 yılında Vefa'da doğdum. Ünlü bozacının önünden, yirmi metre kadar Şehzadebaşı yönüne doğru yürürseniz, bir çıkmaz sokak vardır, orada, şimdi yıkılmış olan bir tahta evde. 1940 yılına kadar İstanbul'da kaldım.”

1935’in Vefası’nda dünyaya gözünü açtığında yaşıtı pek çok bebeğe göre şanslı sayılır. Babası Sabih Bey, annesi Nimet Hanım bilgili, görgülü insanlardır. Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinden oldukları için eğitim-öğretim vazifesiyle her yere gitmeyi göze almışlardır.

Bu vesileyle Kütahya’da görev yapmaya başladıkları yıllarda, 1942’de Sezer (Özlü Duru), 1943’te Tezer (Özlü) dünyaya gelir. Zorlu yaşam şartlarına ve ondan da zor olan toplumsal zihniyete karşı öğretmenliğe devam eden Sabih Bey ve Nimet Hanım, daha sonra Ödemiş’e tayinleri çıktığında, bu kez toparlanıp soluğun orada alırlar.

Ailevi nedenlerle eğitim hayatını farklı okullarda sürdüren Özlü, babasının İstanbul’u çok özlemeye başladığı yıllarda, yeni bir atamayla İstanbul’a tayin edilmesinden sonra İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nde okumaya başlar. Tabii bu kez aile bölünmüştür. Sabih Bey, Sezer ve Özlü İstanbul’a taşınmış, Nimet Hanım’la Tezer ise bir yıl sonra onlara dahil olabilmiştir.

EDEBİYATIN BÜYÜSÜ

Başta İstanbul, devamında Kabataş Erkek, Özlü’nün hayatını derinden etkileyeme başlar. Bunun ilk yansımalarından biriniyse öğretmeni Behçet Necatigil tetikler.

“İlk hafta genç bir öğretmen sınıfa girdi. Kravatı, ceketinin altında giydiği yünlü yeleğinin üzerinde duruyordu. İşte bu genç öğretmenin daha ilk dersinde eski bir bağbozumu şöleni yaşadım. Diğer öğrenciler gibi. Ne mutlu ki, onun haftada altı saat dersi vardı. Kim göndermişti bu öğretmeni? Edebiyatın bir tanrısı var mıydı? Kuşkusuz onun şiirini yazdığı Pan her şeyin tanrısıydı aslında ama insanın iç yaşamını sonsuzca yücelten edebiyatın özel bir tanrısı olmak gerekti.”

Necatigil’in tavrından, edebiyata olan yaklaşımından oldukça etkilenen Özlü, ilk yazı denemelerine bu yıllarda başlar. Kendini geliştirmek, farklı kültürleri tanımak maksadıyla Fransız Konsolosluğu’nun açtığı Fransızca kursuna gittiğindeyse listede gördüğü, kendisi gibi Fransızca kursuna gelmiş olan bir ismi aklına kazır. Bu isim Ferit Edgü’dür.

Ta o yıllardan başlayan dostlukları edebiyata olan ilgileriyle beraber gelişir. Kafka, Dostoyevski, Sartre gibi yazarlarla tanışması da yine bu yıllara rastlar.

İlk öyküsünü okulun çıkardığı Dönüm dergisinde, 1952’de yayımlayan Özlü, hayatını da ilgisi gereği yavaş yavaş şekillendirmeye başlar. 1953’te liseyi bitip İstanbul Hukuk’a girer. 1959’da burayı da bitirir.

Hem üniversite döneminde hem de sonrasında edebiyat-sanat çevresiyle iç içe olan Özlü’nün ve yaşıtı gençlerin en büyük şanslarından biri Beyoğlu kafeleri, pastaneleridir. Özellikle bazıları “kurtarılmış bölge” olarak addedilir. Farklı disiplinlerden, farklı estetik kaygılarla sanata ve edebiyata gönül veren gençler bu gibi yerlerde buluşup sosyalleşirler. Sadece kendi yaş gruplarıyla değil, pek çok ustayla da oturup kalkarlar. Bu mekânların başında da meşhur Baylan Pastanesi gelir.

“Herkes Baylan’a geldiğinde yalnızlıktan kurtulup başka bir dünyaya giriyordu. Okuduklarından yazdıklarından orada söz ediyordu herkes. Sinemaya gidiliyor, sonra gene Baylan’a dönülüyordu. (…) Baylan birbirimizi bulduğumuz bir özgürlük sahnesiydi bizim için. Yaşam oradaydı, gerçeküstücülük de varoluşçuluk da. Toplumsal düşüncelerle karşılamanın yeri de orasıydı. Baylan’a toplumun tabuları sızmıyordu. Kızların da erkeklerin de toplumdan ayrı düşmüş cinsel özgürlük arayan kadınların da genç kadın yaratıcıların da geldikleri yerdi orası.”

Özlü edebiyatla ve sol siyasetle iç içe bir yaşam sürmeye başladığı 1950’li yılları oldukça verimli geçirir. Fakülteyi bitirdikten sonra avukatlık stajını da tamamlar ve sonra Paris’e yerleşip Sorbonne Üniversitesi’ne kaydolur. Burada Jacques Derrida’nın, Jean Wahl’ın derslerine katılır.

GÖNÜLLÜ SÜRGÜNDEN ZORUNLU SÜRGÜNE

Paris’te geçirdiği günlerden sonra 1962’de Türkiye’ye dönüp İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Metot Bilim Kürsüsü’nde asistan olarak görev alır ancak memleketin siyasal atmosferi önünü tıkamayı çok geçmeden başarır. Ferit Edgü’ye yazdığı mektubunda, “yanında çalıştığım profesör, (…) İşçi Partisi’nde çalışmam onu korkuttu, beni istifaya zorladı, ben de istifa etmedim, çıkarılmamı istedim,” diye yazar.

Üniversiteden çıkarıldıktan sonra askere alınan, askerden sonra avukatlık cübbesini sırtına geçirip askerî mahkemelere karşı vicdanı savunan Özlü, geçim sıkıntı sebebiyle ilk eşinden ayrılır ve bir süre sonra İsveçli gazeteci Ulla Lundström ile evlenir.

70’li yıllar sadece Özlü ailesi için değil, bütün ülke için oldukça kanlı çatışmalarla, katliam haberleriyle geçer. O günleri ve yurt dışına çıkma kararını Sürgünde On Yıl adlı kitabında şu şekilde anlatır.

“Arnavutköy’deki eve döndüğümde, karım yabancı gazeteci olduğu için kapı önüne bir bekçi yolladılar. Bekçinin kapının önünde dikilip durmasına üzüldüğümden onu gerisin geriye karakola yolladım. Tercüman gazetesi karımın İsveç TV’si için cezaevindeki Yılmaz Güney’le yaptığı bir interview’i bahane ederek, onun hakkında haksız ve doğru olmayan yayın yaptı. Bu yalan haberi mahkeme yoluyla tekzib ettim. Adalet Bakanı’nın Yılmaz Güney’le hapishanede interview yapılmasına izin verilmesini muhalefet 11’ler- CHP hükümeti aleyhine sorun yapmak istedi. Dört buçuk yaşında olan oğlum Harun olayların baskısını üzerinde hissediyordu. Böylece karımla oğlumu Stockholm’e göndermeye, ardından da kendim giderek, uzunca bir süre –önce altı ay, olmazsa iki yıl– orada oturmaya karar verdim. Onlar 30 Mart 1979 günü Stockholm’e uçtular.”

Ne var ki Özlü Stockholm’e ayak uydurmakta hayli zorlanır. Bunun en temel sebeplerinin başında pek tabii ki kendini gönüllü sürgün olarak addetmesi yatar. Yazmak bile gelmez içinden, kafası hep dağınıktır; sürekli okur ve irili ufaklı birtakım işlerle uğraşır.

Yaklaşık altı ay sonra İstanbul özlemine yenilip yurda dönse de her şeyin daha da kötüye gittiğini, böyle bir atmosferde, kelle koltukta yaşayıp çocuğunu yetiştiremeyeceğine karar verdikten sonra yeniden Stockholm’e döner.

Gönüllü sürgünü ise çok geçmeden resmî sürgüne dönüşür. 1983 yılında, Köln’de yayımlanan Demokrat Türkiye’deki yazıları sebebiyle hakkında dava açılır. Sıkıyönetim Savcılığı, Türk Ceza Yasası’nın 140. Maddesine göre gıyaben tutuklama kararı verir. Bunu pekiştiren bir diğer olaysa pasaport yenileme işlemi sırasında gerçekleşir. Özlü Türkiye Konsolosluğu’na yenileme için verdiği pasaportunu ve kimliğini bir daha geri alamaz. Üstüne üstlük 10 Kasım 1986’da Resmî Gazete’de yayımlanan kararla vatandaşlıktan çıkarıldığı duyurulur.

Bu dönemde hepten karamsarlaşan Özlü, ailesinin ve arkadaşlarının büyük desteğiyle yeniden ayağa kalkar. Zorunlu sürgünün bitişi ise seksenli yılların sonuna rastlar. Bülent Ecevit’in girişimleri sonucunda yasağı kalkan Özlü 12 Aralık 1989’da yeniden Türkiye’ye gelir.

30 KİTAP, ONLARCA ÖDÜL…

1950 kuşağının önemli isimlerinden Özlü, roman, öykü, deneme, anı, günlük gibi türlerde verdiği eserlerinin ilk adımını 1958’te yayımladığı ilk (öykü) kitabı Bunaltı ile attı.

Bunaltı ile başladığı yolculuğunu otuz kitaba, onlarca ödüle, yüzlerce dergi-gazete yazısına ve binlerce okura dönüştürerek edebiyatımızın önemli isimlerinden biri olarak tarihimizde kendine müstesna bir yer elde etti.

Güle güle Demir Özlü.

Kaynak

  • Ne Mutlu Ulysses Gibi, Demir Özlü, Simavi Yayınları, 1991
  • Sürgünde On Yıl, Demir Özlü, İş Bankası Kültür Yayınları, 2001
  • Demir Özlü İnsan ve Eser, Sevda Geçen, Ardahan Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2020