Görme engelli mahpus Mustafa Avcı'nın bürokrasi ile imtihanı
Mustafa Avcı yüzde 80 görme engelli bir mahpus. Geçen yıl infazı bir yıl ertelenen Avcı, bu yıl cezaevinde kalabilir raporu aldı. Yeniden cezaevine konulan Avcı, durumunu izah edebileceği kurumların kapısını umutla aşındırıyor.
Görme engelli mahpus Mustafa Avcı, "Yeğenim" diye tanıttığı genç bir adamla gelmişti. Kış güneşine karşı, karşılıklı oturuyorduk Avcı ile. Güneş, görmeyen gözlerinde parlıyordu.
Birkaç gün sonra izinli çıktığı cezaevine geri dönecekti. Ama cezaevine dönmeden önce yaşadığı sorunları bir gazeteci ile paylaşmak istiyordu.
"Neden cezaevindesin?" diye sordum.
"Cinayetten" dedi ve sustu. Ben de sustum ve kısa süre afalladığımı itiraf etmeliyim. Çünkü Mustafa Avcı randevu talebinde bulunduğunda, peşin hükümle, onun siyasi bir nedenle cezaevinde olduğunu düşünmüştüm.
Sonra, benim sustuğumu fark etmiş olacak ki, "Babamın katilini vurdum" diye devam etti.
Kan davası. Kan davasının sorumlusu ve mağduru olmaz bir süre sonra. Çünkü süreç uzar, ölenler toprağa, öldürenler mahpusa gömülürken diğerleri intikam duygusuna, sıranın kendisine geldiğini bilmenin endişesine mahkum olur. Diğerleri yurtlarını, işlerini, huzurlarını, kısacası kan davasından önceki hayatlarını terk etmek zorunda kalırlar. Suçlu kim, mağdur kim? Hepsi birbirine karışır, içinde bulunulan durum karmaşıklaşır, muğlaklaşır ve daha önemlisi, kan davası muhattaplarının gelecek tasarısı gibi bir hayali kalmaz.
'O ÖLDÜ, BEN EZİYET ÇEKİYORUM'
Babasının katilini vuran Mustafa Avcı karşımda oturuyordu. Bu karşılaşmanın alışık olmadığım bir durum olduğunu Avcı da fark etmişti. Bu nedenle cinayete giden süreci özetleyen birkaç cümle kurdu. Babasının katilini vurmuştu Avcı ve bunu anlatırken kendisiyle iftihar etmekten uzaktı, kendisine haklılık payı çıkarma gayreti içinde değildi.
Avcı, "Bugün olsa asla yapmazdım. O öldü kurtuldu, ben yıllardır eziyet çekiyorum" dedi. Bunu söylerken, sözünü ettiği eziyeti ömrü boyunca çekeceğini de hissettirdi.
Bazı durumlar ve mekanlar insanı erken büyütür ve olgunlaştırır. Mustafa Avcı'nın sesinde ve sözlerindeki olgunluk hapishaneden mi kaynaklanıyordu, bilmiyorum. Ama kendisinin yaşadıklarını olgunlukla karşılıyor ve yine olgunlukla çözmeye çalışıyordu.
HAYATI TAVUK KARASINDAN DAHA KARANLIK
Avcı'nın gözlerindeki problem neydi? Öyle ya, bana geliş nedenlerinden biri de bu meseleydi. Avcı, yüzde 80 görme engelli olduğunu söyledi. Uzmanlar daha iyi bilir elbette ama yüzde 80 engel, hiç görmemeye yakın bir oran.
Hastalığın adını sorduğumda, "Retinitis Pigmentosa" diye cevap veriyor. Öyle anlaşılıyor ki Avcı, gözlerindeki meseleyle detaylıca ilgilenmiş. Tıp dilinde Retinitis Pigmentosa'yı anlamadığımı fark edince, "Tavuk karası" diye belirtme ihtiyacı duyuyor.
Tavuk karası hastalığına yakalanmış biriyle hiç karşılaşmamış olsak bile duymuşluğumuz vardır. Hastalığın halk arasındaki adı tavuk karası ya da gece körlüğü. Özellikle geceleri ve loş ortamlarda, hastalığın evrelerine göre, görme yetisi kayba uğruyor. Genetik bir hastalık olduğu belirtiliyor ve henüz bir tedavi yöntemi bulunamamış hastalıklardan biri.
Avcı, "Kök hücre üzerinde çalışmalar yapılıyor" diyerek hastalığıyla ilgili araştırmaları takip ettiğini göstermiş oluyor. Bu hastalıkla hapiste tanışmamış dediğine göre. "Hapse girmeden önce de vardı, ancak hastalık hapiste hızlı ilerledi" diyor Avcı.
BÜROKRASİNİN KORİDORLARINDA HAK ARAYIŞI
Mustafa Avcı, 2017 yılında 20 yıl hapis cezası aldığını, 5 yıl Diyarbakır T Tipi Kapalı Cezaevi'nde kaldığını anlatıyor. Sonra 2022 yılında Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi yüzde 80 görme engelli olduğu yönünde rapor veriyor. Bu raporun ardından ATK, Avcı'nın cezasını bir yıl erteliyor.
Mustafa Avcı için işler bu bir yılın sonunda karmaşıklaşıyor. Aslında bir yılın sonunda bürokrasinin koridorlarında, raporları arasında kayboluyor da demek mümkün. Çünkü raporun süresinin dolmasının ardından hastane bu kez yüzde 80 görme engelli Avcı'ya 'cezaevinde kalabilir' raporu verdi. Avcı, 31 Ekim'de yeniden cezaevine girdi. ATK'ye başvurdu ve ATK, ancak savcılık kanalıyla başvuracağını belirterek başvurusunu kabul etmedi Avcı'nın.
Bana göstermek üzere yeğeninden raporları istiyor Avcı. Raporlar, başvurular, gelen cevaplar... Bir tomar kağıt. Bunların hepsini sabırla okumak ve anlamlandırmak için ya işin uzmanı olmak ya da Mustafa Avcı gibi haklarının peşine düşmüş olmak gerekiyor. Sonucu Mustafa Avcı anlayabileceğim şekilde özetliyor: "Savcı, hastanenin rapor bağlayıcıdır, dedi."
DURUM UMUTSUZ, MUSTAFA AVCI UMUTLU
Burada gazeteci olarak şunu sormak gerekiyor, değil mi? Bir yıl önce hastane kurulu, Avcı'nın cezaevinde kalamayacağına dair rapor verdi. Bir yıl sonra neden tersine bir karar aldı? Mustafa Avcı'nın gözlerindeki hastalığın tedavisi yok. Kendiliğinden iyileşme olasılığı da yok hastalığın, aksine, yüzde 100'e doğru ilerleyen bir hastalık. O halde rapor neden değişti? Avcı, "Ben de bilmiyorum" diyor, "ATK başvurumu kabul etse durum değişir ama ATK'ye ulaşabilmem için savcılığın devreye girmesi gerekiyor."
Durum umutsuz gibi görünüyor bana. Ancak Mustafa Avcı umudunu kaybetmeyen insanlardan. Kendisine refakat eden yakınlarıyla kapıları olgunlukla aşındırıyor, derdini anlatmaya ve çözüm bulmaya çalışıyor.
GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN?
"Cezaevinden izinli çıkmıştım. Birkaç gün sonra yine cezaevine gideceğim" diyor Avcı. Burada Avcı'nın açık cezaevinde kaldığını ve bu sayede buluşabildiğimizi öğreniyorum.
Açık cezaevinde kalan mahpusların telefon, açık görüş ve aldıkları izinlerden söz ediyor. "Hiç değilse böyle bir olanağı var" diye düşünürken, Avcı, "Ama kapalı cezaevinde kalıyorum" diyor.
Avcı, bu çelişkili duruma da şöyle açıklık getiriyor: "Benim açık cezaevinde kalmam gerekiyor ama açık cezaevinde, iş göremediğim için kapalıya gönderdiler. Kapalı cezaevinin yöneticileri de beni kabul etmek istemiyor çünkü yasal olarak benim açık cezaevinde kalmam gerekiyor."
İnsan hakikaten şaşırıyor. Yüzde 80 görme engelli bir insanı oradan oraya sürükleyerek eziyet çektirmek en çok bürokrasinin mahareti olabilmeli. Mustafa Avcı, kalan cezasını çekebilmek için yatacak cezaevi bulamıyor. Tam güler misin ağlar mısın durumu.
HASTANE VE ATK, YARGITAY VE AYM
Mustafa Avcı ile 2017'de tutuklanmadan önceki hayatını da konuşuyoruz. Avcı, evli ve 3 çocuk babası. Cezaevine düşmeden önce memur olarak çalışıyor. Bunun yanı sıra Diyarbakır Engelliler Spor Kulübü Başkanlığı yapmış.
Görece iyi bir hayatı olduğu söylenebilecek genç bir adam aslında. Sonra işte her şey tepetaklak oluvermiş.
Şimdi hastane kuruluna, ATK'ye, savcılığa, kapalı ve açık cezaevi yöneticilerine dert anlatmaya ve çözüm bulmaya çalışıyor.
Benim aklım ise bir yıl önce verilen cezaevinde kalamaz raporunun, bir yıl sonra cezaevinde kalabilir raporuna nasıl dönüşebildiği ile meşgul. Çünkü bir yıllık süre içinde hastalık değişmedi, infaz rejiminde değişen yasal bir düzenleme yapılmadı. O halde?
Mustafa Avcı da bu soruya cevap bulabilmiş değil. Ancak hastane ile ATK arasındaki uyuşmazlığı, biraz da espriyle, güncel bir olaya benzeterek tarif etmeden yapamıyor: "Şimdi Anayasa Mahkemesi'nin kararını Yargıtay kabul etmiyor ya, benim durumum da aynen böyle. Hastane ATK'nin kararını doğru bulmuyor, hapis yatabilir, diyor."
Gülmeye çalışıyoruz ancak hakikaten gülünecek bir durum yok ortada. Hastane kurulundaki doktorların, ATK'nin, savcıların mutlaka işleri başlarından aşkındır.
Ancak kan davası bitmiş, hangi cezaevinde kalacağı belli olmayan Mustafa Avcı'nın gözlerindeki hastalık ilerlemiş ve dışarıda 3 çocuk babasız büyüyor. Herkesin bu meseleye ciddiyetle ve vicdanla el atması gerekiyor.