'Grev kararı alınca çocukları anneme gönderdim'
Sendikalı oldukları için işten atılan Baldur Süspansiyon işçileri grevde. İşçilerden Soner Aygül “Grev öncesi ailemle oturup konuştum. Çocukları anneme gönderdim. Grevdeyiz. Doğalgazı açamıyoruz” diyor. Erkan Kaya da “Bu sene pandemi koşullarında 351 saat mesai yapmışım. Yani mesai ile ayakta durmaya çalışıyordum” sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını. Birleşik Metal İşçileri Sendikası 2 No’lu Şube Sekreteri Engin Kulu ise işverenin “Haftalık 7 milyon zararım var" dediğini aktarıyor.
DUVAR- Geçtiğimiz aylarda Kocaeli Çayırova Şekerpınar Organize Sanayi Bölgesinde bulunan İspanya sermayeli Baldur Süspansiyon fabrikasında Birleşik Metal-İş sendikasına üye olduğu için 3 işçi işten atılmıştı. İşçiler sendikalı olarak işe geri dönmek için fabrika önünde direnişlerine devam ederken patronun toplu sözleşme masasına oturmaması sonucunda Birleşik Metal-İş grev ilanını fabrikaya astı ve yapılan oylama sonucu ezici çoğunlukla grev kararı alındı. İşçiler, kararın ilanından sonra 25 Aralık Cuma itibariyle greve başladı.
İşveren, işlerinin aksamaması için grevin ilk günü olan 25 Aralık Cuma erken saatlerde fabrikaya dışarıdan işçi sokmaya çalıştı. Grev kırıcılığına engel olmak isteyen işçiler ise polis tarafından gözaltına alındı.
'BURADA İŞ KAZASI HAFTADA BİR MUHAKKAK YAŞANIYOR’
Grevci işçilerden Soner Aygül, “Grevimizin 27. günündeyiz. İşveren hiçbir şekilde sendikayla masaya oturmadı. Grev oylaması istedi. Oylamayla ‘hayır’ çıkartmayı planlıyordu ama ezici bir üstünlükle greve ‘evet’ çıkardık. Greve çıkacağımız günün tarihini astık hep beraber” diyerek anlatmaya başlıyor.
Ve şöyle devam ediyor: “İlk etapta temsilcimiz de dahil olmak üzere 5 kişiyi işten çıkardı. Grev günü ise 16 kişiyi işten çıkardı. Şu an hiçbirinin maaş ödemeleri yapılmıyor. Buna bahane olarak da ‘İspanya’dan nakit akışı bekliyoruz’ deniliyor. Ben de işten çıkartılanların arasındayım. İçerde şu an avukatlarımız inceleme yapmaya çalışıyor. Yasa dışı üretim yapmaya çalışıyorlar. Fabrika elemanı olmayan insanları çalıştırıyorlar. Sonuçta burası ağır sanayi. Makasların ağırlığı 80 kiloya kadar çıkıyor. Toplamda bir işçinin üzerinden bir günde 80 ton ağırlık geçiyor.”
Aygül, fabrikada hemen her hafta bir iş kazası yaşandığını söylüyor: “İki sene önce arkadaşımızın ayağına bant düştü. Sakat kaldı. Atmaya çalıştılar. Mahkeme yoluyla haklarını aldı. Şu an tazminat davası devam ediyor. Ben iki defa iş kazası geçirdim. Bel fıtığı oldum. İki kez ameliyat oldum. Yaklaşık 8 ay önce Kamil diye bir arkadaşımızın parmağı koptu. Burada iş kazası haftada bir muhakkak yaşanıyor. Ciddi olan da oluyor, olmayan da ama ciddi olmayanları biz şöyle adlandırıyoruz: Kırıktır, çatlaktır… İş güvenliği uzmanı iş kazası raporunuz bittiği zaman sizi ofisine çağırıyor. Size ofiste önlemleri alacağız diyor ama aynı tezgahta aynı yerde ikinci bir iş kazası yaşanıyor.”
‘GİTTİĞİ YERE KADAR DEĞİL, SONUNA KADAR’
Aygül, işçilerin grev kararından sonra çocuklarını annesinin yanına gönderme kararı aldığını söylüyor. Isınma problemi, çocukların ihtiyaçları… Sonuçta eşiyle bir şekilde idare edebileceklerini anlatıyor: “Grev öncesi ailemle oturup konuştum. Eşime, çocuklarıma sürecin nasıl ilerleyeceğini anlattım. Bana nasıl yansıyacağını, psikolojimin nasıl olacağını… Benim iki çocuğum var. Oğlum 15, kızım 14 yaşında. Şu an evde değiller. Annemde kalıyorlar. Neden anneme gönderdim? Grevdeyiz. Doğalgazı açamıyoruz. Eşimle ben bir şekilde kendimizi idame edebiliyoruz. Çocuklarla olmuyor. Okul masrafları oluyor, ihtiyaçları oluyor, yok da diyemiyorsunuz.”
“Nereye kadar dayanabileceğiz? Yılmak yok. Gittiği yere kadar değil, sonuna kadar bırakmayacağız davamızı. İş veren bir şekilde sendikamızla oturup anlaşacak. Yasal haklarımız tanınacak. Onun dışında 3 ay sonra yok 5 ay sonra ben dayanamıyorum, grevi bırakacağım diye bir şey yok. Öyle bir düşünceye sahip değiliz. Eşim ve çocuklarım da tam destek veriyorlar bu süreçte bize.”
‘BANA GELİNCE, SEN KÖLESİN, ÖLDÜN MÜ KALDIN MI UMURUMDA DEĞİL!’
Aygül, Türkiye’deki işçilerin yaşadığı problemi şöyle anlatıyor: “Hükümet patronu koruyor. Onlara her türlü teşviği veriyor. İşçinin bu ülkede hiçbir hakkı yok. 'Köle olarak geldin' diyor ve bu ülkede kölelik yapacaksın! 'İspanyol sermaye buraya gelmiş, buraya yatırım yapmış' diyor. Ben devlet olarak bu adamın doğalgazını, elektriğini, suyunu karşılıyorum diyor. Elemanını İŞKUR üzerinden alıyor. Maaşının yarısını veriyor. Yarısını da işveren veriyor. Devlet bunlara her şeyi sağlıyor ama bana gelince sen kölesin, öldün mü kaldın mı umurumda değil!
Devlet diyor ki ‘her türlü işçiyi çıkartmakta özgürsün ama tazminatla çıkartıp bize musallat etme. Biz bu insanlara İŞKUR üzerinden işsizlik maaşı veremeyiz. O yüzden nasıl çıkartıyorsan çıkart.’ Devletin dediği bu. İş kanununda 25. madde hariç bütün maddelerin önünü kapattılar. 25. madde işverenin en büyük kozu. Devlet işverene diyor ki ‘biz sana bir madde bıraktık. 25. madde, kodu 29 olarak belirleyeceksin.’ Bana dört maddesini uyguladılar. İş yerinin ahlakını bozmak, zarar vermek… Grevdeyiz biz. Greve geldiğimiz gün polisler bizi gözaltına aldılar. 12 saat gözaltında kaldık. Savcıya ifade verdik, mahkemeye çıktık. Ahlak bozmak diyor… ”
‘BİLİYORSUNUZ ÜLKEMİZ UCUZ İŞÇİLİK CENNETİ….’
Erkan Kaya, 4 yıldır bahsi geçen fabrikada çalışıyor. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yetki belgesini almasıyla örgütlenmeye başladıklarını anlatıyor. Pandemi koşullarında 351 saat mesai yaptığını ancak bu mesai saati ile ayakta kalabildiğini paylaşıyor: "29 Ekim’de iki arkadaşımızı çıkardılar. Üç arkadaş direnişe başladık. Sonra iki arkadaşımızı da işten çıkardılar. 55 gün boyunca beş işçi arkadaş burada direniş sergiledik. Bu süreçte işveren hiçbir şekilde masaya yanaşmadı.
Kamyon makası yapıyoruz. Mercedes, Isuzu… Yani küresel şirketlere iş yapıyoruz. Biliyorsun, ülkemiz ucuz işçilik cenneti. Buradaki maaşlar zaten asgari ücretti. Onun dışında bizim bir sosyal hakkımız yok. Bayram parası veriyor bize. Çok komik bir rakam: 117 TL. İşten çıkartıldığım aya kadar, bu sene pandemi koşullarında 351 saat mesai yapmışım. Yani mesai ile ayakta durmaya çalışıyorduk. Ağır bir iş. Günde 9 saat çalışıyorduk, yemeği falan düştün mü 10 saat.”
‘GREV BİZİM İÇİN AMAÇ DEĞİL ARAÇTI’
Kaya grev kararının ardından yaşananları ise şöyle anlatıyor: “Ayın 25’i itibari ile greve çıktık. Sabah 04:30 gibi grevi kırmak ve fabrikada çalıştırmak için dışardan insan getirip fabrikaya sokmaya çalıştılar. O sabah ben, üç arkadaşım (Serkan Yolcu, Soner Aygün, Levent Kılıç) ve Şube Başkanımız Necmettin Aydın gözaltına alındık. Denetimli serbestlikle iki aydır imza veriyoruz.
Benim yok ama buradaki arkadaşların çoğunun çoluğu çocuğu var. Hepsiyle konuşuyoruz. Biliyorsunuz grevler insanları birbirine daha çok kenetler. Muhabbetler, dostluklar daha çok artar. Her şeyi paylaşıyoruz. Yaşadıkları zor olmaz olur mu? Ülkenin ekonomik şartları ortada. Asgari ücretle kiracıysanız, kiranızı nasıl vereceksiniz, nasıl geçineceksiniz? Biz arkadaşlarımızla soframızdaki ekmeğin derdine düştük. Grev bizim için amaç değil araçtı. İşverene her zaman bunu belirttik. Gel arkadaş masada anlaşalım, işçinin hakkını ver. Hem senin çarkların dönsün hem işçi ekonomik anlamda rahatlasın. Akşam kafamızı yastığa koyduğumuzda huzurlu uyumak istiyoruz. Biliyorsun: Huzur ekonomiden geçiyor.”
‘İŞVEREN HAFTALIK 7 MİLYON ZARARIM VAR DİYOR’
İlk olarak işyeri sendika temsilcisinin 'İşçilere baskı yaptığı, tehdit ettiği" ileri sürülerek '29 kodu'yla işten atıldığını belirten Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın 2 No’lu Şube Sekreteri Engin Kulu ise yaşananları şöyle anlatıyor: “Beş işçi arkadaşımız atıldıktan sonra toplu sözleşme görüşmeleri yapmaya çalışıyorduk ama masaya gelmiyorlardı. Avukatları geliyordu. Direniş başladı ama bir taraftan yasal süreç devam ediyordu. 55 gün sonra bir uzlaşma sağlanamadı. 28 gündür grevdeyiz. İşveren hala masaya gelmemekte ısrar ediyor. Dün bir açıklama yaptılar işçilere. ‘Haftalık 7 milyon zararım var’ diye… Bu işçiler asgari ücretle çalışıyordu. Bu işçinin 1 yıllık maaşı bile değil. Böyle bir durum… İşveren işçileri tek tek arıyor. Sendika değil de Yüksek Hakem Kurulu ne derse onu ödeyelim şeklinde ikna etmeye çalışıyor. Birkaç işçi arkadaşımızın evine adam göndermişler. Bir taraftan da böyle şeyler yapıyorlar."
Kulu son olarak kötü hava koşullarına rağmen grevin devam edeceğini ekliyor: “İşçilerin çoğu grevde. 24 saat fabrikanın önündeyiz. Hava soğuk. İşçiler ateşin başında, semaverle çay içiyoruz.”