Güçlü sosyalist odak, CHP’yi de sola çeker
Seçim sonrası CHP’nin konumu tartışılıyor. Değişim ve kurultay talepleri ortada. Tarihe baktığımız zaman CHP’nin 'ortanın solu' politikasını benimsemesinde TİP’in ve sol hareketin etkinliği dikkati çeker. CHP’nin oyu, 1977 seçimlerinde yüzde 42’ye yaklaşır. Günümüzde de sosyalist, komünist partilerin ortak bir odak oluşturup etkin mücadelesi, daha otoriter, faşist bir sürece geçişi engelleyebileceği gibi CHP’nin de sola çekilmesine katkı sağlayabilir...
14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrasında muhalefet kesiminde bir değerlendirme süreci yaşanıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MYK’da (Merkez Yürütme Kurulu) önemli değişiklikler yaptı, partide de kurultay süreci başladı.
Seçim sonuçlarını takip eden günlerde Kılıçdaroğlu’na yönelik ağır eleştiriler de var, destek mesajları da yer alıyor. Millet İttifakı’nın farklı bir adayı olsaydı seçim kazanılır mıydı, şeklinde de tartışmalar oluyor.
Aslında sorunun aday olmayıp daha başka birçok faktöre bağlı olduğu söylenebilir. Öncelikle seçimin çok adaletsiz ve eşit olmayan koşullarda gerçekleştiği, “ithal seçmen” ve sandıklardaki hile ile Erdoğan’ın kazandığı yönünde ciddi bulgular söz konusu.
Bunları şimdilik bir tarafa bırakıp CHP’nin neden daha etkin bir konumda olmayışı üzerinde duralım: Partinin özellikle sağa dönük politikası, muhafazakar ve milliyetçi partilerle daha sıkı bir işbirliğine girmesi, ciddi eleştiriler olarak yer alıyor.
Kuşkusuz cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50 artı 1 oy gerekliliği nedeniyle böyle bir seçim ittifakı yapılabilir ancak parlamento seçimlerinde 40’a yakın milletvekilliği için kontenjan sağlanması, bu partilerle ittifak uğruna seçim çalışmalarında sağ, milliyetçi ve muhafazakar söylemlere ağırlık verilmesi, CHP’nin kendi tabanında da ciddi rahatsızlıklar yarattı.
CHP, LAİKLİĞİ ISKALADI
Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, son yıllarda partinin temel ilkeleri arasında yer alan laiklik ilkesinden taviz verir bir konuma geldi. Temmuz 2020’deki 37. Olağan Kurultay’da kabul edilen “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nde, “laiklik” ilkesi yer almadı.
CHP’nin önümüzdeki sürecin yol haritası olarak duyurulan bu bildirgede, Kamu İhale Kanunu’ndan, Sayıştay’ın gerçek işlevine kavuşturulmasından, sanayi kesiminin ihtiyacı için Teknoloji Liseleri’nin kurulmasından söz edildiği halde laikliğin (l)’sinden bile bahis açılmıyordu.
Keza sosyal demokrat bir parti olan CHP’nin bu 13 maddelik beyannamesinde, sendikal örgütlenme, grev hakkı, işsizlik sigortası gibi emek kesimini yakından ilgilendiren konulara hiç değinilmiyordu.
Yine CHP’nin 2023 seçimlerine giderken 3 Aralık 2022 tarihinde açıkladığı vizyon belgesinde de, ekonomi konularındaki liberal yaklaşım, iktidara geldiklerinde uygulayacakları restorasyoncu politika dikkati çekiyordu.
İşte böyle bir noktada güçlü bir toplumsal muhalefetin, sosyalist bir odağın ve örgütlü bir emek hareketinin varlığı, CHP üzerinde de ciddi bir etki yaratabilir.
CHP, kuşkusuz kendi sorunlarını çözebilmek için kurultay süreçleri ve değişim başlatabilir ancak ülkemiz tarihine baktığımızda merkez soldaki partilerin daha sola gelmesinde, daha halkçı politikalar izlemesinde, devrimci hareketin ve sol dalganın, sosyalist partilerin de önemli etkisi olduğu görülmüştür.
TİP, CHP VE 'ORTANIN SOLU'
Bu konuda kısaca tarihimizi hatırlamakta yarar var. 1961 Anayasası’nın nispi özgürlük ortamında sol yayın ve hareketlerin ortaya çıkışı, sosyalist bir parti olan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kurulması, CHP’yi de etkilemişti. CHP, 1965 seçimleri öncesinde genel başkanı İsmet İnönü’nün ağzından “ortanın solunda” olduğunu resmen ilan etmişti.
CHP, “ortanın solu” anlayışıyla ekonomik ve sosyal reformların yapılmasını, toplumsal adaletin sağlanmasını savunuyordu. CHP’nin 1966 Kurultayı’nda genel sekreterliğe seçilen Bülent Ecevit, bu politikanın parti içinde savunulmasında etkin bir rol oynuyordu. Bu kurultayda, “ortanın solu” politikası CHP’nin resmi politikası olarak benimsendi.
1965 seçimlerinde TİP’in “milli bakiye” sistemi sayesinde 15 milletvekili ile parlamentoda grup kurması ve meclis çalışmalarında etkin bir muhalefet sürdürmesi, CHP üzerinde de etki yaratıyordu.
Ecevit, bu süreçte “düzen değişikliği” temasını işliyor, 1969 seçimlerinde “Toprak işleyenin, su kullananın”, “Ne ezen, ne ezilen, hakça bir düzen” sloganlarını ortaya koyuyordu. Kuşkusuz Ecevit’in bu yaklaşımı, sosyalist, komünist çizgiyle farkını ortaya koyup “sınıf mücadelesini reddeden” bir anlayışı da vurguluyordu.
1965-1970 döneminde TİP’in kullandığı “bozuk düzen”, “toprak reformu”, “siyasal bağımsızlık” sloganları da CHP tarafından kendi yaklaşımları çerçevesinde üstlenilmiş bir konumdaydı.
Tabii ki parti içinde daha tutucu bir kanat da vardı, Turhan Feyzioğlu ve ekibi bu politikaya karşı çıkıyordu. Nitekim Feyzioğlu’nun başını çektiği bu kadro, 1967’de CHP’den ayrılarak Güven Partisi’ni kurdu. Bir anlamda Güven Partisi’nin kurulmasında TİP’in de dolaylı etki yaptığı söylenebilir.
1977’DE CHP’NİN OYU: YÜZDE 41,4
12 Mart 1971 muhtırasına Ecevit’in doğrudan karşı çıkışı, 1972 kurultayında genel başkan seçilişi, 1973 seçimlerinde CHP’nin birinci parti olmasında rol oynadı. Bu çerçevede ülke içerisindeki toplumsal muhalefetin ve devrimci sol akımların etkinliği, sol bir dalganın yükselişi, CHP’nin 1977 seçimlerinde tarihinin en yüksek oyu almasına yol açtı.
1977 parlamento seçimlerinde yüzde 41,4 oy alan CHP, takip eden kısmi senato seçimlerinde de oyunu yüzde 42,3’e yükseltiyordu. Ülkedeki sol muhalefet, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri de çok etkiliydi. Zaman zaman karşılıklı işbirlikleri söz konusuydu.
Sermaye sınıfı ve emperyalist güçler, bu gelişmelerden ürktüler, ekonomik krizle birlikte günde on, on beş kişinin öldürülmesine varan kaotik bir sürecin oluşmasına katkı vererek 1980’deki bir askeri darbenin yolunu açtılar. Tarihsel gelişmeleri burada kesip yeniden günümüze dönelim.
GÜÇLÜ BİR SOSYALİST ODAK
14 Mayıs seçimlerinde TİP ağırlıklı olmak üzere sosyalist partilerin 1 milyon 200 bine yaklaşan oyu kazanmış olması önemli bir göstergedir. AKP ve Erdoğan rejiminin ekonomik koşulların daha ağırlaşması karşısında toplumsal tepkileri ve muhalefeti bastırmak için daha otoriter, gerici ve faşizan bir süreci inşa etmek istemesi de gündeme gelebilir.
Daha önceki yazılarımızda, emek eksenli bir sosyalist muhalefetin nasıl bir politik çizgi ve somut mücadele yöntemlerini izlemesi konusundaki görüşlerimizi ifade etmiştik. Önümüzde Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler duruyor.
AKP ve Erdoğan, bu yerel seçimlerde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyük şehir belediye başkanlıklarını kazanmayı temel hedef olarak önüne koymuş gözüküyor. Eğer AKP, yerel seçimlerde de önemli bir başarı kazanırsa toplumsal muhalefet daha da etkisizleştirilip açık faşizme geçiş mümkün olabilecektir.
Sosyalist, komünist partilerin bu kez ortak bir odak oluşturarak birleşmesi ve mücadele sürdürmesi, CHP ve HDP (Kürt siyasal hareketi) ile yerel seçimler için işbirliğine girmesi çok daha sağlıklı gözüküyor.
KORKUT BORATAV’IN GÖRÜŞÜ
Nitekim Prof. Dr. Korkut Boratav hocamız da, İleri Haber’de 7 Haziran 2023 tarihli yaptığı seçim sonrası değerlendirmesinde bu konuya dikkati çekiyor. Korkut Boratav, 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde olduğu gibi Mart 2024 yerel seçimleri için de CHP’nin İYİ Parti ile birlikte HDP’nin ve diğer sol kesimin desteğini almasının “önemli değil hayati” bir konu olduğunu ifade ediyor.
Boratav, “Zira belediyelerin kaybedilmesi telafi edilemez; sadece CHP ve HDP’nin değil tüm demokratik, sol, sosyalist muhalefetin özgürlük alanlarının tıkanmasına katkı yapar. Saray iktidarını meşrulaştırarak mutlaklaştırır; açık faşizme geçişi hızlandırır.”
Evet, Korkut Hocamızın öngörüsü böyle, ciddi bir örgütlenme, mücadele ve toplumsal muhalefetin işbirliği hayati anlamda önem kazanıyor…