'Mantıklı bir normalleşmeyi yönetecek kapasite yok'

Gazeteci Fehim Taştekin, hükümetin İsrail ve Rusya ile anlaşmasını, IŞİD politikasını ve olası dış politika hamlelerini değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye'nin Rusya ile yeniden el sıkışmasını değerlendiren gazeteci Fehim Taştekin, "Beklenen değişiklik gerçekleşirse, Suriye’de hikaye değişecektir ve Türkiye sınırlarından beslenen grupların Ankara’nın bu tercihinden rahatsız olması muhtemeldir" diye konuştu.

IŞİD’in, İsrail-Türkiye barışıyla ilgilenmediğini düşünen Taştekin, şöyle konuştu: "Suriye yönetimine savaş açanlar İsrail’in en önemli düşmanının ellerini kollarını kırmış oldular. İsrail bu kirli savaşı keyifle izleyen ülkedir. Bu gruplar İsrail’e karşı düşmanca bir plan içerisine de girmedi. Tersine Nusra dahil bazı örgütler İsrail’den yardım gördü. İsrail’in işine gelen bir çatışma düzeninin baş aktörü Türkiye’dir. Haliyle burada Türk-İsrail yakınlaşmasının beklenen sonucu Türk-Rus yakınlaşmasının tam tersi olmalıdır. Fakat normalleşme sürecinde Suriye’nin önkoşul olduğu yer Türk-Rus ilişkileridir. Sonuçta Ruslarla ilişkiler Suriye bağlamında bozuldu."

Evrensel'den Serap İlgün'e konuşan Fehim Taştekin'in değerlendirmeleri şöyle:

'HAVAALANI SALDIRISI IŞİD'İN HİLAFET İLANININ 2. YILDÖNÜMÜNDE YAPILDI'

IŞİD, Irak’ta Maliki yönetimine karşı savaştığında Ankara için bunlar öfkeli çocuklardı. Suriye yönetimiyle savaşırken de makbuldü. Rojava’ya savaş açtığında da Türkiye devleti için desteklenmesi gereken bir örgüttü. IŞİD’in düşman telakki edildiği yer, Türkiye destekli gruplara saldırdığı noktada başlıyordu. Dört boyutlu bu siyaset bugüne kadar devamlılık arz etti. Diğer yandan, havaalanı saldırısı hilafet ilanının ikinci yıl dönümüne geldi ve bütün dünyaya ayaktayım mesajı verilmiş oldu.

'IŞİD SALDIRILARI ÜSTLENMİYOR ÇÜNKÜ TÜRKİYE'YE MUHTAÇ'

IŞİD hâlâ Türkiye sınırlarını kullanmayı, lojistik hattın işlemesini istiyor. Türkiye’deki hücrelerinin sayısının artmasını umuyor, bunun için Türk halkını doğrudan karşısına almaktan kaçınıyor. Yoksa IŞİD için Erdoğan da Müslüman değildir, Türkiye yönetimi de İslami değildir. Türkiye de hedef alınabilir ama şimdi değil. Çünkü saldırıyı üstlendiği takdirde, Türkiye’yi açıktan yanıt vermeye mecbur bırakacaktır. Bu da IŞİD’in sahadaki varlığına yönelik tehdidi büyüten tetikleyici bir neden olabilir. O nedenle IŞİD’in Türkiye’deki saldırıları üstlenmediğini düşünüyorum.

MAVİ MARMARA'DA İNSANLAR ÖLMEYEBİLİRDİ

Rusya ile kavga Türkiye’nin Suriye’de tamamen oyun dışı kalmasıyla sonuçlandı. Diğer yandan ticari olarak müthiş bir daralma yaşandı. Yani turizm, inşaat ve tarım sektörü bundan etkilendi. Ekonomi verileri bu tekerleğin kısa bir süre sonra çukura düşeceğini gösteriyor. Özetle, bu kavga siyaseti yönetilebilir olmaktan çıktı. Bundan sonuç alamayacaklarını gördüler. Tabii mantalite çok önemli. Mantıklı bir normalleşme, yönetme kapasitesini gerektiriyor. Bu kapasite yok. Şu anda yapabildikleri tek şey özür dilemek ve en kötü koşulları kabul etmek. Buradan bir medet umuyorlar. İsrail’le yaptıkları budur. İsrail’le yapılan anlaşma sanki saldırgan taraf Türkiye imiş gibi İsrail’in lehine maddelerle sonuçlandı. Gazze’deki ablukayı meşrulaştırmış oldu Türkiye. İsrail’in istediği de buydu zaten. Türkiye’nin yardımları İsrail’in uygun gördüğü zaman ve miktar çerçevesinde Aşdot Liman’na gidecek. Öyleyse Mavi Marmara da Aşdod Limanı’na çekilebilir ve insanlar ölmeyebilirdi.

ERDOĞAN DAHA ÇOK KIRIP DÖKECEK

Erdoğan tam da iç politikada yolsuzluk, rüşvet, Gezi olaylarıyla köşeye sıkışmışken, içerde konsilidasyon sağlayabilmek için Rabia meselesini, Filistin meselesini kullandı. Ama bu dönem bitti. Unutmayalım ki, hâlâ çok büyük bir medya gücü var. Türk toplumu televizyonları, radyoları açtığı zaman Erdoğan’ın bütün manevralarını kutsal bir işmiş gibi sunan bir medya ağıyla karşı karşıya kalıyor. Yani lümpen kitleleri kendi etrafında nasıl bir araya getirdiyse, medyayı da lümpenleştirdi. Zaten ilkeli yayıncılık yapan medya sayısı çok azdı, geri kalanında da ürkütücü bir iş birliği yapılıyor. Erdoğan ne yapsa savunmaya, gerekçelendirmeye hazır bir çalışma tarzı var. O yüzden Erdoğan’ın işi o kadar zor değil. Bu normalleşme süreci dışarıda Türkiye’yi biraz rahatlatırsa, Erdoğan başkanlık hesaplarına ulaşana kadar içeride kırıp dökmeye devam edecektir. Çünkü dışarıdaki ilişkilerin bozulması, özellikle de AB ve ABD ile bozulması AKP üzerinde farklı bir baskı üretiyor. O baskı da içeride demokratikleşme, temel insan hakları ve basın fikir hürriyetine saygıyı gerektiriyordu. İsrail ya da Rusya ile barışmanın bu anlamda bir baskı getirmesi çok beklenemez.

ŞAM YÖNETİMİYLE BARIŞMANIN BEDELİ KÜRTLERE ÇIKARTILABİLİR

Kürtler mevzusu çok karışık. Kürtler mevzusu hem hükümetin, hem devletin ortak reflekslerinin buluştuğu bir yerde duruyor. O yüzden de buradaki manevra iç politikadaki birçok dengeyle de alakalı. Cemaatle savaş/ tasfiye operasyonu ve Kürtlerle savaş askerin çok arzu ettiği ve şimdiye kadar yapamadığı bir şeydi. Bu iktidar bunu yapıyorsa burada bir ittifak şekillenmiş demektir. Bu ittifak geçici olabilir ancak içerideki dengeler, Kürt meselesini biraz daha ayrı tutmayı gerektiriyor. Türkiye Rojava’da da geri adım atmak zorunda kalacak. Türkiye komşularla tekrar barışma ya da daha fazla komşu edinme siyasetini Suriye’ye taşımak isterse, bu durumda farklı arayışlar içerisine girebilir. Mesela Şam yönetimiyle barışmanın bedeli Kürtlere çıkartılabilir. Böyle bir taktik ya da böyle bir stratejiyi pişirebilirler. Yani eğer Kürtler Esad’la anlaşmazlarsa ve ABD ile ittifaklarını derinleştirirlerse, günün sonunda bizimkiler de Esad’a “Gel Kürtlere karşı birlikte ortaklık kuralım, buradaki Kürtlerin bu özerklik faaliyetlerine son verelim” diyebilirler mi? Derler. Ama buna Suriye yönetimi hazır mıdır? Değildir. Suriye yönetiminin de, Kürtlerin de kendi hesapları var. Kürtler de iki gücün kendisine karşı birleşmesine karşı fırsat vermemek için farklı ve daha esnek bir takım yaklaşımlar içine girebilir. Çünkü Kürtlerin de kullanabileceği bir takım denge unsurları oluştu. ABD ve Fransa ile kurdukları ittifak, ha keza Rusya’nın Kürtleri yanında tutma çabası, Kürtlerin de elinin çok boş olmadığı anlamına geliyor. Dış politikadaki bu açılım siyaseti şaşırtıcı bir şekilde belli yerlere kadar gidecektir ama hiçbir şey de eskisi gibi olmayacaktır.

Röportajın tamamı